Şimdi bize katılın!

Kayıt olduktan ve giriş yaptıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara cevap gönderebilirsiniz daha fazlası için forumumuza kayıt olmalısınız. Kayıt işlemi tamamen ücretsiz ve hızlıdır.

Şimdi kayıt ol!
  • Çok nankör tanıdım hiç biri kedi değildi...
056-VAKIA SURESİ

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM



[056.001] Vakıa (tartışmasız bir gerçek olan kıyamet) vuku bulduğu zaman,
[056.002] Onun vukuuna (gerçekleşmesine artık) yalan diyecek yoktur.
[056.003] O aşağılatıcı, yücelticidir.
[056.004] Yer, şiddetli bir sarsıntıyla sarsıldığı,
[056.005] Ve dağlar darmadağın olup ufalandığı,
[056.006] Derken toz duman halinde dağılıp-savrulduğu.
[056.007] Ve sizler de üç sınıf olduğunuz zaman;
[056.008] İşte o «Ashab-ı Meymene» olanlar, ne (kutlu) «Ashab-ı Meymene»dir.
[056.009] «Ashab-ı Meş'eme» olanlar da, ne (mutsuz ve uğursuz) «Ashab-ı Meş'eme»dir.
[056.010] Yarışıp öne geçenler de, öne geçmiş öncülerdir.
[056.011] İşte onlar, yakınlaştırılmış (mukarreb) olanlardır.
[056.012] Nimetlerle-donatılmış Cennetler içinde;
[056.013] Birçoğu geçmiş (ümmet) lerden.
[056.014] Birazı da sonrakilerden.
[056.015] 'Özenle mücevherlerden işlenmiş' tahtlar üzerindedirler;
[056.016] Üstlerinde karşılıklı olarak dayanıp-yaslanmışlardır.
[056.017] Çevrelerinde ölümsüzlüğe ulaşmış gençler dönüp dolaşır;
[056.018] Kaynağından (doldurulmuş) testiler, ibrikler ve kadehler,
[056.019] Ki bundan ne başlarını bir ağrı tutar, ne de kendilerinden geçip akılları çelinir.
[056.020] Arzulayıp-seçecekleri meyveler,
[056.021] Canlarının çektiği kuş eti.
[056.022] Ve iri gözlü huriler,
[056.023] Sanki saklı inciler gibi;
[056.024] Yapmakta olduklarına bir karşılık olmak üzere (onlara sunulur);
[056.025] Orada, ne 'saçma ve boş bir söz' işitirler, ne de günaha sokma.
[056.026] Yalnızca bir söz (işitirler «Selam, selam.»
[056.027] «Ashab-ı Yemin», ne (kutludur o) «Ashab-ı Yemin.»
[056.028] Yüklü dalları bükülmüş kiraz (ağaçları),
[056.029] Üstüste dizili meyveleri sarkmış muz ağaçları,
[056.030] Yayılıp-uzanmış gölgeler,
[056.031] Durmaksızın akan su(lar) ;
[056.032] Ve (daha) birçok meyveler arasında,
[056.033] Kesilip-eksilmeyen ve yasaklanmayan (meyveler) .
[056.034] Yükseklere-kurulmuş döşekler(dedirler) .
[056.035] Gerçek şu ki, biz onları yeni bir inşa (yaratma) ile inşa edip-yarattık.
[056.036] Onları hep bakireler olarak kıldık,
[056.037] Eşlerine sevgiyle tutkun (ve) hep yaşıt,
[056.038] «Ashab-ı Yemin» olanlar için.
[056.039] (Bunların) Birçoğu geçmiş (ümmet) lerden,
[056.040] Birçoğu da sonrakilerdendir.
[056.041] «Ashab-ı Şimal», ne (mutsuzdurlar o) «Ashab-ı Şimal.»
[056.042] Hücrelere işleyen kavurucu bir sıcaklık ve kaynar su,
[056.043] Ve kapkara dumandan olan bir gölge içindedirler,
[056.044] Ki o, ne serindir, ne ferahlatıcı (kerim) .
[056.045] Çünkü onlar, bundan önce varlık içinde şımartılmış olanlardı.
[056.046] Onlar, büyük günah üzerinde ısrarlı davrananlardı.
[056.047] Ve derlerdi ki: «Biz öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuzda mı, gerçekten biz mi diriltilecekmişiz?»
[056.048] «Önceden gelip-geçmiş atalarımız da mı?»
[056.049] De ki: «Şüphesiz, öncekiler de ve sonrakiler de,»
[056.050] «Bilinen bir günün belli vaktinde mutlaka toplanacaklardır.»
[056.051] Sonra gerçekten siz, ey sapık olan yalancılar,
[056.052] Hiç şüphesiz zakkum olan bir ağaçtan yiyeceksiniz.
[056.053] Böylece karınları(nızı) onda dolduracaksınız,
[056.054] Onun üzerine de alabildiğine kaynar sudan içeceksiniz.
[056.055] Üstelik 'içtikçe susayan hasta develerin' içişi gibi içeceksiniz.
[056.056] İşte bu, onların din (hesap ve ceza) gününde şölenleridir.
[056.057] Sizleri biz yarattık, yine de tasdik etmeyecek misiniz?
[056.058] Şimdi (rahimlere) dökmekte olduğunuz meniyi gördünüz mü?
[056.059] Onu sizler mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratıcı biz miyiz?
[056.060] Sizin aranızda ölümü takdir eden biziz ve bizim önümüze geçilmiş değildir;
[056.061] (Yerinize) Benzerlerinizi getirip-değiştirme ve sizi şimdi bilemeyeceğiniz bir şekilde-inşa etme konusunda.
[056.062] Andolsun, ilk inşa (yaratma) yı bildiniz; ama öğüt alıp-düşünmeniz gerekmez mi?
[056.063] Şimdi ekmekte olduğunuz (tohum) u gördünüz mü?
[056.064] Onu sizler mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren biz miyiz?
[056.065] Eğer dilemiş olsaydık, gerçekten onu bir ot kırıntısı kılardık; böylelikle şaşar-kalırdınız.
[056.066] (Şöyle de sızlanırdınız «Doğrusu biz, ağır borç altına girip-zorlandık,»
[056.067] «Hayır, biz büsbütün yoksun bırakıldık.»
[056.068] Şimdi siz, içmekte olduğunuz suyu gördünüz mü?
[056.069] Onu sizler mi buluttan indiriyorsunuz, yoksa indiren biz miyiz?
[056.070] Eğer dilemiş olsaydık onu tuzlu kılardık; şükretmeniz gerekmez mi?
[056.071] Şimdi yakmakta olduğunuz ateşi gördünüz mü?
[056.072] Onun ağacını sizler mi inşa edip-yarattınız, yoksa onu inşa edip-yaratanlar mıyız?
[056.073] Biz onu hem bir öğüt ve hatırlatma (konusu) ; hem de ihtiyacı olanlara bir meta kıldık.
[056.074] Şu halde büyük Rabbini ismiyle tesbih et.
[056.075] Hayır, yıldızların yer (mevki) lerine yemin ederim.
[056.076] Şüphesiz bu, eğer bilirseniz gerçekten büyük bir yemindir.
[056.077] Hiç tartışmasız bu, Kur'an-ı Kerim'dir.
[056.078] Saklanmış-korunmuş bir kitapta (yazılı) dır.
[056.079] Ona, temizlenip-arınmış olanlardan başkası dokunmaz.
[056.080] Alemlerin Rabbinden indirilmedir.
[056.081] Şimdi siz bu sözü mü hor görüp-küçümsüyorsunuz?
[056.082] Ve rızkınızı (Kur'an'dan yararlanma nimetini bırakıp onu) mutlaka yalan saymaktan ibaret mi kılıyorsunuz?
[056.083] Hele can boğaza gelip dayandığında,
[056.084] Ki o sırada siz (sadece) bakıp-durursunuz,
[056.085] Biz ona sizden daha yakınız; ancak siz görmezsiniz.
[056.086] İşte o vakit, eğer siz ceza görmeyecek iseniz,
[056.087] Eğer doğru sözlüler de iseniz, onu, (çıkmakta olan canı) geri çevirsenize.
[056.088] Eğer o (ölecek kişi), yakın kılınan (mukarreb olan) lardan ise,
[056.089] Bu durumda rahatlık, güzel rızık ve nimetlerle donatılmış Cennet (onundur) .
[056.090] Ve eğer «Ashab-ı Yemin»den ise,
[056.091] Artık, «Ashab-ı Yemin»den selam sana.
[056.092] Ve eğer o, yalanlayan sapıklardan ise,
[056.093] Artık (onun için de) alabildiğine kaynar sudan bir şölen vardır.
[056.094] Ve çılgınca yanan ateşe bir atılma da.
[056.095] Hiç şüphesiz bu, kesin bilgi ifade eden bir gerçektir (Hakku'l-Yakin) .
[056.096] Öyleyse büyük Rabbini ismiyle tesbih et.
 
057-HADİD SURESİ

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM



[057.001] Göklerde ve yerde olanların tümü Allah'ı tesbih etmiştir. O, üstün ve güçlü (aziz) olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
[057.002] Göklerin ve yerin mülkü O'nundur. Diriltir ve öldürür. O, her şeye güç yetirendir.
[057.003] O, Evveldir Ahirdir, Zahirdir, Bâtındır. O, her şeyi bilendir.
[057.004] Gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra da arşa istiva eden O'dur. Yere gireni, ondan çıkanı, gökten ineni ve ona çıkanı bilir. Siz, her nerede iseniz, O sizinle beraberdir. Allah, yapmakta olduklarınızı görendir.
[057.005] Göklerin ve yerin mülkü O'nundur. (Sonunda bütün) işler Allah'a döndürülür.
[057.006] Geceyi gündüze bağlayıp-katar, gündüzü de geceye bağlayıp-katar. O, göğüslerin özünde (saklı) olanı bilendir.
[057.007] Allah'a ve Rasulü'ne iman edin. Size harcama yetkisi verdiği şeylerden infak edin ki sizi onların üzerinde halifeler kıldı. Artık sizden kim iman edip infak ederse, onlar için büyük bir ecir vardır.
[057.008] Size ne oluyor ki, Rasul sizi Rabbinize iman etmeye çağırıp-dururken Allah'a iman etmiyorsunuz? Oysa O, sizden kesin bir söz almıştı. Eğer mü'min iseniz (inanıp sözünüzü gerçekleştirin) .
[057.009] Sizi karanlıklardan nura çıkarması için kuluna apaçık ayetler indiren O'dur. Şüphesiz Allah, size karşı elbette şefkatli olandır, esirgeyendir.
[057.010] Size ne oluyor ki, Allah yolunda infak etmiyorsunuz? Oysa göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. İçinizden, fetihten önce infak eden ve savaşanlar (başkasıyla) bir olmaz. İşte onlar, derece olarak sonradan infak eden ve savaşanlardan daha büyüktür. Allah, her birine en güzel olanı va'detmiştir. Allah, yapmakta olduklarınızı haber alandır.
[057.011] Allah'a güzel bir borç verecek olan kimdir? Artık Allah, bunu kendisi için kat kat arttırır. Onun için 'oldukça üstün ve onurlu (kerim) ' bir ecir vardır.
[057.012] O gün, mü'min erkekler ile mü'min kadınları, nurları önlerinde ve sağlarında koşar iken görürsünüz. «Bugün sizin müjdeniz, içinde ebedi kalıcılar olarak altından ırmaklar akan Cennetlerdir.» İşte 'büyük kurtuluş ve mutluluk' budur.
[057.013] O gün, münafık erkekler ile münafık kadınlar, iman etmekte olanlara derler ki: «(Ne olur) Bize bir göz atın, sizin nurunuzdan birazcık alıp-yararlanalım.» Onlara: «Arkanıza (dünyaya) dönün de bir nur arayıp-bulmağa çalışın» denilir. Derken aralarında kapısı olan bir sur çekilmiştir; onun iç yanında rahmet, dış yanında da o yönden azab vardır.
[057.014] (Münafıklar) Onlara seslenirler: «Biz sizlerle birlikte değil miydik?» Derler ki: «Evet, ancak siz kendinizi fitneye düşürdünüz, (Müslümanları acıların ve yıkımların sarmasını) gözetip-beklediniz; (Allah'a ve İslâm'a karşı) kuşkulara kapıldınız. Sizleri kuruntular yanıltıp-aldattı. Sonunda Allah'ın emri (olan ölüm) geliverdi; ve o aldatıcı da sizi Allah ile (Allah'ın adını kullanarak, hatta masumca bizden görünerek) aldatmış oldu.»
[057.015] Artık bugün sizden herhangi bir fidye alınmaz ve küfretmekte olanlardan da. Barınma yeriniz ateştir, sizin veliniz (size yaraşan dost) odur; o ne kötü bir gidiş yeridir.
[057.016] İman etmekte olanların, Allah'ın ve haktan inmiş olanın zikri için kalplerinin 'saygı dolu bir korku ile yumuşaması zamanı gelmedi mi? Onlar, bundan önce kendilerine kitap verilmiş, sonra üzerlerinden uzun bir süre geçmiş, böylece kalpleri de katılaşmış bulunanlar gibi olmasınlar. Onlardan çoğu da fasık olanlardı.
[057.017] Bilin ki gerçekten Allah, ölümünden sonra yeryüzüne hayat vermektedir. Şüphesiz biz, umulur ki aklınızı kullanırsınız diye size ayetleri açıkladık.
[057.018] Gerçek şu ki, sadaka veren erkekleri ile sadaka veren kadınlar ve Allah'a güzel bir borç verenler; onlar için kat kat arttırılır ve 'üstün ve onurlu (kerim) ' olan ecir de onlarındır.
[057.019] Allah'a ve O'nun Resulüne iman edenler; İşte onlar Rableri katında sıddîklar ve şehidler (veya şahid) lerdir. Onların ecirleri ve nurları vardır. Küfredip de ayetlerimizi yalanlayanlar ise; işte onlar da Cehennem halkıdır.
[057.020] Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, '(eğlence türünden) tutkulu bir oyalama', bir süs, kendi aranızda bir övünme (süresi ve konusu), mal ve çocuklarda bir 'çoğalma-tutkusu'dur. Bir yağmur örneği gibi; onun bitirdiği ekin ekicilerin (veya kâfirlerin) hoşuna gitmiştir, sonra kuruyuverir, bir de bakarsın ki sapsarı kesilmiş, sonra o, bir çer-çöp oluvermiştir. Ahirette ise şiddetli bir azab; Allah'tan bir mağfiret ve bir hoşnudluk (rıza) da vardır. Dünya hayatı, aldanış olan bir metadan başka bir şey değildir.
[057.021] Rabbinizden olan bir mağfirete (erişmek) ve Cennete (kavuşmak için) 'çaba gösterip-yarışın,' ki (o Cennet) genişliği gök ile yerin genişliği gibi olup Allah'a ve O'nun Resulüne iman etmekte olanlar için hazırlanmıştır. İşte bu, Allah'ın fazlıdır ki, onu dilediğine verir. Allah büyük fazl sahibidir.
[057.022] Yeryüzünde olan ve sizin nefislerinizde meydana gelen herhangi bir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (yazılmış) olmasın. Şüphesiz bu, Allah'a göre pek kolaydır.
[057.023] Öyle ki, elinizden çıkana karşı üzüntü duymayasınız ve size (Allah'ın) verdikleri dolayısıyla sevinip-şımarmayasınız. Allah, büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez.
[057.024] Ki onlar, cimrilik ederler ve insanlara da cimriliği emreder (önerir) ler. Her kim yüz çevirirse, artık şüphesiz Allah, ganiy (hiç bir şeye muhtaç olmayan), Hamîd (övülmeye layık olan) O'dur.
[057.025] Andolsun, biz peygamberlerimizi apaçık belgelerle gönderdik ve insanlar adaleti ayakta tutsunlar diye, onlarla birlikte kitabı ve mizanı indirdik. Ve kendisinde çetin bir sertlik ve insanlar için (çeşitli) yararlar bulunan demiri de indirdik; öyle ki Allah, kendisine ve peygamberlerine gayb ile (görmedikleri halde) kimlerin yardım edeceğini bilsin (ortaya çıkarsın) . Şüphesiz Allah, büyük kuvvet sahibidir, üstün olandır.
[057.026] Andolsun, biz Nuh'u ve İbrahim'i (elçi olarak) gönderdik, peygamberliği ve kitabı onların soylarında kıldık. Öyle iken, içlerinde hidayeti kabul edenler vardır, onlardan birçoğu da fasık olanlardır.
[057.027] Sonra onların izleri üzerinde peygamberlerimizi birbiri ardınca gönderdik. Meryem oğlu İsa'yı da arkalarından gönderdik; ona İncil'i verdik ve onu izleyenlerin kalplerinde bir şefkat ve merhamet kıldık. (Bir bid'at olarak) Türettikleri ruhbanlığı ise, biz onlara (uyulması gerekli bir yaşama biçimi) yazmadık. Ancak Allah'ın rızasını aramak için (türettiler) ama buna da gerektiği gibi uymadılar. Bununla birlikte onlardan iman edenlere ecirlerini verdik, onlardan birçoğu da fasık olanlardır.
[057.028] Ey iman edenler, Allah'tan sakınıp-korkun ve O'nun Resulüne iman edin, size kendi rahmetinden iki kat (güzel karşılık) versin. Size kendisiyle yürüyeceğiniz bir nur kılsın ve size mağfiret etsin. Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.
[057.029] Öyle ki, Kitab Ehli (Yahudi ve Hıristiyanlar) Allah'ın fazlından hiç bir şeye 'güç yetirip-sahip olmadıklarını' ve fazlın muhakkak Allah'ın elinde olduğunu, onu dilediğine verdiğini bilip-öğrensin. Allah, büyük fazl (üstün lütuf ve ihsan) sahibidir.
 
058-MÜCADİLE SURESİ

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM



[058.001] Gerçekten Allah, eşi konusunda seninle tartışan ve Allah'a şikâyette bulunan (kadın) ın sözünü işitti. Allah, aranızda geçen konuşmaları işitiyordu. Şüphesiz Allah, işitendir, görendir.
[058.002] Sizden kadınlarına «zıhar»da bulunanlar (eşlerini annelerinin sırtına benzetenler bilsinler ki kadınları) onların anneleri değildir. Anneleri, yalnızca kendilerini doğuranlardır. Şüphesiz onlar, çirkin ve yalan söylemektedirler. Gerçekten Allah, çok affeden, çok bağışlayandır.
[058.003] Kadınlarına «zıhar»da bulunanlar, sonra da söylediklerinden geri dönenlerin, birbirleriyle temas etmeden önce bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmaları gerekir. İşte size bununla öğüt verilmektedir. Allah, yapmakta olduklarınızı haber alandır.
[058.004] Ancak buna (imkân) bulamayanlar (için de) birbirleriyle temas etmeden önce, kesintisiz iki ay oruç (yüklenmiştir) ; buna da güç yetiremeyenler altmış yoksulu doyursun. Bu (kolaylık), Allah'a O'nun Resulüne iman etmeniz dolayısıyladır. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır. Kâfirler içinse acı bir azab vardır.
[058.005] Gerçekten Allah'a ve Resulüne karşı (onların koydukları sınırları tanımayıp kendileri sınır koymağa kalkışmakla) başkaldıranlar, kendilerinden öncekilerin alçaltılması gibi alçaltılmışlardır. Oysa biz apaçık ayetler indirdik. Kafirler için küçültücü bir azab vardır.
[058.006] Allah, onların hepsini dirilteceği gün, onlara neler yapmakta olduklarını haber verecektir. Allah, onları (yaptıklarıyla bir bir) saymıştır, onlar ise onu unutmuşlardır. Allah, her şeye şahid olandır.
[058.007] Allah'ın göklerde ve yerde olanların tümünü gerçekten bilmekte olduğunu görmüyor musun? (Kendi aralarında gizli toplantılar düzenleyip) Fısıldaşmakta olan üç-kişiden dördüncüleri mutlaka O'dur; beşin altıncısı da mutlaka O'dur. Bundan az veya çok olsun, her nerede olsalar mutlaka O, kendileriyle beraberdir. Sonra yapmakta olduklarını kıyamet günü kendilerine haber verecektir. Hiç şüphe yok Allah, her şeyi bilendir.
[058.008] 'Gizli toplantıların (kulis) fısıldaşmaları'ndan men edilip sonra men' edildikleri şeye dönenleri; günah, düşmanlık ve peygambere karşı isyanı (aralarında) fısıldaşmak olanları görmüyor musun? Onlar sana geldikleri zaman, seni Allah'ın selâmlamadığı biçimde selâmlıyorlar. Ve kendi kendilerine: «Söylemekte olduklarımız dolayısıyla Allah bize azab etse ya.» derler. Onlara cehennem yeter, oraya gireceklerdir. Artık o, ne kötü bir gidiş yeridir.
[058.009] Ey iman edenler, kendi aranızda gizli konuşmalarda bulunacağınız zaman, bundan böyle günah, düşmanlık ve peygambere karşı isyanı fısıldaşıp-konuşmayın; birr (iyiliği) ve takvayı konuşun ve kendi huzurunda toplanacağınız Allah'tan sakınıp-korkun.
[058.010] Şüphesiz 'gizli toplantıların (kulis) fısıldaşmaları,' iman etmekte olanları üzüntüye düşürmek için ancak şeytan (ürünü olan işler) dandır. Oysa Allah'ın izni olmaksızın o, onlara hiç bir şeyle zarar verecek değildir. Şu halde mü'minler, yalnızca Allah'a tevekkül etsinler.
[058.011] Ey iman edenler, size meclislerde «Yer açın» dendiği zaman, siz de yer açın; Allah da size genişlik versin. Size: «Kalkın» denildiği zaman da kalkın. Allah, sizden iman etmekte olanları ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltsin. Allah, yapmakta olduklarınızı haber alandır.
[058.012] Ey iman edenler, peygambere gizli bir şey arzedeceğiniz zaman, gizli konuşmanızdan önce bir sadaka verin. Bu, sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Şayet (buna imkân) bulamazsanız, artık şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.

[058.013] Gizli konuşmanızdan önce sadaka vermenizden ürküntü mü duydunuz? Çünkü yapmadınız, Allah sizin tevbelerinizi kabul etti. Şu halde namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin ve Allah'a ve O'nun Resulüne itaat edin Allah, yapmakta oldularınızdan haberdar olandır.
[058.014] Allah'ın kendilerine karşı gazablandığı bir kavmi veli (dost ve müttefik) edinmekte olanları görmedin mi? Onlar, ne sizdendirler, ne de onlardan. Kendileri de (açıkça gerçeği) bildikleri halde, yalan üzere yemin etmektedirler.
[058.015] Allah, onlara şiddetli bir azab hazırlamıştır. Doğrusu onların yapmakta oldukları ne kötüdür.
[058.016] Onlar, yeminlerini bir siper edindiler, böylece Allah'ın yolundan alıkoydular. Artık onlar için alçaltıcı bir azab vardır.
[058.017] Ne malları, ne çocukları onlara Allah'a karşı hiç bir şeyle bir yarar sağlayamaz. Onlar, ateşin halkıdır, içinde ebedi olarak kalıcıdırlar.
[058.018] Onların tümünü Allah'ın dirilteceği gün, sizlere yemin ettikleri gibi O'na da yemin edeceklerdir ve kendilerinden bir şey üzerine olduklarını sanacaklardır. Dikkat edin; gerçekten onlar, yalan söyleyenlerin ta kendileridir.
[058.019] Şeytan onları sarıp-kuşatmıştır; böylelikle de onlara Allah'ın zikrini unutturmuştur. İşte onlar, şeytanın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz şeytanın fırkası, hüsrana uğrayanların ta kendileridir.
[058.020] Hiç şüphesiz Allah'a ve Resulüne karşı (onların koydukları sınırları tanımayıp kendiler sınır koymağa kalkışmakta) başkaldıranlar; işte onlar, en çok zillete düşenler arasında olanlardır.
[058.021] Allah, yazmıştır: «Andolsun, ben galip geleceğim ve peygamberlerim de.» Gerçekten Allah, en büyük kuvvet sahibidir, güçlü ve üstün olandır.
[058.022] Allah'a ve ahiret gününe iman eden hiç bir kavim (topluluk) bulamazsın ki, onlar Allah'a ve Rasulüne karşı başkaldıran kimselere bir sevgi (ve dostluk) bağı kurmuş olsunlar; bunlar, isterse babaları, ister çocukları, ister kardeşleri, isterse kendi aşiretleri (soyları) olsun. Onlar, öyle kimselerdir ki, (Allah) onların kalplerine imanı yazmış ve onları kendinden bir ruh ile desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacaktır; orda ebedi olarak kalacaklardır. Allah, onlardan razı olmuş, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte onlar, Allah'ın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz Allah'ın fırkası olanlar, felah (umutlarını gerçekleştirip kurtuluş) bulanların ta kendileridir.
 
059-HAŞR SURESİ

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM



[059.001] Göklerde ve yerde olanların tümü Allah'ı tesbih etmiştir. O, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
[059.002] Kitap Ehlinden küfredenleri ilk sürgünde yurtlarından çıkaran O'dur. Onların çıkacaklarını siz sanmamıştınız, onlar da kalelerinin kendilerini Allah'tan koruyacağını sanmışlardı. Böylece Allah('ın azabı) da, onlara hesaba katmadıkları bir yönden geldi, yüreklerine korku salıverdi; öyle ki evlerini kendi elleriyle ve mü'minlerin elleriyle tahrip ediyorlardı. Artık ey basiret sahibleri ibret alın.
[059.003] Eğer Allah, onlara sürgünü yazmamış olsaydı, muhakkak onları (yine) dünyada azablandırırdı. Ahirette ise onlar için ateş azabı vardır.
[059.004] Bu, onların Allah'a ve O'nun Resulüne karşı 'başkaldırıp ayrılık çıkarmaları' dolayısıyladır. Kim Allah'a karşı başkaldırıp-ayrılık çıkarırsa, muhakkak Allah cezası (ikâbı) pek şiddetli olandır.
[059.005] Hurma ağaçlarından her neyi kesmişseniz veya kökleri üzerinde dimdik neyi bırakmışsanız, (bu) Allah'ın izniyledir ve fasık olanları alçaltması içindir.
[059.006] Onlardan Allah'ın peygamberine verdiği «fey'e» gelince, ki siz buna karşı (bunu elde etmek için) ne at, ne deve sürdünüz. Ancak Allah, kendi elçilerini dilediklerinin üstüne musallat kılar. Allah, her şeye güç yetirendir.
[059.007] Allah'ın o (fethedilen) şehir halkından peygamberine verdiği fey, Allah'a, peygambere, (peygamberle) yakın akrabalığı olanlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara aittir. Öyle ki (bu mallar ve servet) sizden zengin olanlar arasında dönüp-dolaşan bir devlet olmasın. Peygamber size ne verirse artık onu alın, sizi neden sakındırırsa artık ondan sakının ve Allah'tan sakınıp-korkun. Şüphesiz Allah, cezası (ikâbı) pek şiddetli olandır.
[059.008] (Bundan başka bu mallar,) Hicret eden fakirleredir ki, onlar, Allah'tan bir fazl (lütuf ve ihsan) arayıp, Allah'a ve O'nun Resulüne yardım ederlerken yurtlarından ve mallarından sürülüp-çıkarılmışlardır. İşte bunlar, sadık olanlar bunlardır.
[059.009] Kendilerinden önce o yurdu (Medine'yi) hazırlayıp imanı (gönüllerine) yerleştirenler ise, kendilerine hicret edenleri severler ve onlara verilen şeylerden dolayı da içlerinde bir ihtiyaç (arzusu) duymazlar. Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin 'cimri ve bencil tutkularından' korunmuşsa, işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır.
[059.010] Bir de onlardan sonra geleNler, derler ki: «Rabbimiz, bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla ve kalplerimizde iman etmiş olanlara karşı bir kin bırakma. Rabbimiz, gerçekten sen, çok şefkatlisin, çok esirgeyicisin.»
[059.011] Münafıklık etmekte olanları görmüyor musun ki, onlar, Kitap Ehlinden küfre sapan kardeşlerine derler ki: «Andolsun, eğer siz (yurtlarınızdan) sürülüp-çıkarılacak olursanız, biz de sizlerle birlikte mutlaka çıkarız ve size karşı olan hiç kimseye, hiç bir zaman itaat etmeyiz.» Eğer size karşı savaşılırsa elbette size yardım ederiz.» Oysa Allah, şahidlik etmektedir ki onlar, gerçekten yalancıdırlar.
[059.012] Andolsun, onlar sürülüp çıkarılacak olurlarsa, kendileri onlarla birlikte çıkmazlar. Onlara karşı savaşılırsa da kendilerine yardımda bulunmazlar; yardım etseler bile (arkalarına) dönüp-kaçarlar. Sonra kendilerine yardım edilmez.
[059.013] Herhalde onların içlerinde 'dehşet ve yılgınlık bakımından' siz, Allah'tan (O'na karşı duydukları dehşetten) daha çetinsiniz. Bu, gerçekten onların 'derin bir kavrayışa sahip olmamaları' dolayısıyla böyledir.
[059.014] Onlar, iyice korunmuş şehirlerde veya duvar arkasında olmaksızın sizinle toplu bir halde savaşmazlar. Kendi aralarındaki çarpışmaları ise pek şiddetlidir. Sen onları birlik sanırsın, oysa kalpleri paramparçadır. Bu, gerçekten onların akletmeyen bir kavim olmaları dolayısıyla böyledir.
[059.015] Kendilerinden önce yakın geçmişte olanların durumu gibi; onlar, yaptıklarının sonucunu tadmışlardır. Onlar için acı bir azab vardır.
[059.016] Şeytanın da durumu gibi; çünkü insana «Küfret» dedi, o da küfre sapınca: «Gerçek şu ki, ben senden uzağım. Doğrusu ben, alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım» dedi.
[059.017] Sonunda onların akibetleri, şüphesiz ateşin içinde ikisinin de ebedi olarak kalıcı olmalarıdır. İşte zalim olanların cezası budur.
[059.018] Ey iman edenler, Allah'tan korkup-sakının. Herkes yarın için neyi takdim edip-gönderdiğine baksın. Allah'tan korkup-sakının. Hiç şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdar olandır.
[059.019] Ve kendileri Allah'ı unutmuş, böylece O da onlara kendi nefislerini unutturmuş olanlar gibi olmayın. İşte onlar, fasık olanların ta kendileridir.
[059.020] Ateş halkı ile cennet halkı bir olmaz. Cennet halkı 'umduklarına kavuşup mutluluk içinde olanlardır.'
[059.021] Şayet biz bu Kur'an'ı bir dağın üzerine indirmiş olsaydık, andolsun onu Allah korkusundan saygı ile baş eğmiş, parça parça olmuş görürdün. İşte biz, belki düşünürler diye, insanlara örnekleri böyle vermekteyiz.
[059.022] O Allah ki, O'ndan başka ilah yoktur. Gaybı da, müşahede edilebileni de bilendir. Rahman, Rahim olan O'dur.
[059.023] O Allah ki, O'ndan başka ilah yoktur. Melik'tir (bütün mülkün sahibidir) . Kuddûs'tur; Selam'dır; Mü'min'dir; Müheymin'dir; Aziz'dir; Cebbar'dır; Mütekebbir'dir. Allah, (müşriklerin) şirk koşmakta olduklarından çok yücedir.
[059.024] O Allah ki, yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, 'şekil ve suret' verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O'nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir.
 
060-MÜMTEHİNE SURESİ

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM



[060.001] Ey iman edenler, benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları veliler edinmeyin. Siz onlara karşı sevgi yöneltiyorsunuz; oysa onlar haktan size gelene küfretmişler, Rabbiniz olan Allah'a inanmanızdan dolayı peygamberi de, sizi de (yurtlarınızdan) sürüp-çıkarmışlardır. Eğer siz, benim yolumda cihad etmek ve benim rızamı aramak amacıyla çıkmışsanız (nasıl) onlara karşı hâlâ sevgi gizliyorsunuz? Ben, sizin gizlemekte olduklarınızı da, açığa vurduklarınızı da bilirim. Kim sizden bunu yaparsa, artık o, elbette yolun ortasından şaşırıp-sapmış olur.
[060.002] Eğer onlar sizi ele geçirecek olurlarsa, size düşman kesilirler, ellerini ve dillerini kötülükle size uzatırlar. Onlar sizin küfre sapmanızı içten arzu etmişlerdir.
[060.003] Ne yakın akrabalarınız, ne çocuklarınız kıyamet günü size bir yarar sağlayamaz. (Allah) Sizin aranızı ayıracaktır. Allah, yapmakta olduklarınızı görendir.
[060.004] İbrahim ve onunla birlikte olanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. Hani onlar kendi kavimlerine demişlerdi ki: «Biz, sizlerden ve Allah'ın dışında tapmakta olduklarınızdan gerçekten uzağız. Sizi (artık) tanımayıp-inkâr ettik. Sizinle aramızda, siz Allah'a bir olarak iman edinceye kadar ebedi bir düşmanlık ve bir kin baş göstermiştir.» Ancak İbrahim'in babasına: «Sana bağışlanma dileyeceğim, ama Allah'tan gelecek herhangi bir şeye karşı senin için gücüm yetmez.» demesi hariç. «Ey Rabbimiz, biz sana tevekkül ettik ve 'içten sana yöneldik.' Dönüş sanadır.»
[060.005] «Rabbimiz, küfretmekte olanlar için bizi fitne (deneme konusu) kılma ve bizi bağışla Rabbimiz. Şüphesiz sen, üstün ve güçlüsün, hüküm ve hikmet sahibisin.»
[060.006] Andolsun, onlarda sizler için, Allah'ı ve ahiret gününü umud etmekte olanlar için güzel bir örnek vardır. Kim yüz çevirecek olursa, artık şüphesiz Allah, ganiy (hiç bir şeye ihtiyacı olmayan) . Hamid (övülmeye layık olan) dır.
[060.007] Belki Allah, sizlerle onlardan kendilerine karşı düşmanlık beslemekte olduklarınız arasında bir sevgi-bağı kılar. Allah, güç yetirendir. Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.
[060.008] Allah, sizinle din konusunda savaşmayan, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkarmayanlara iyilik yapmanızdan ve onlara adaletli davranmanızdan sizi sakındırmaz. Çünkü Allah, adalet yapanları sever.
[060.009] Allah, ancak din konusunda sizinle savaşanları, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkaranları ve sürülüp-çıkarılmanız için arka çıkanları dost edinmenizden sakındırır. Kim onları dost edinirse, artık onlar zalim olanların ta kendileridir.
[060.010] Ey iman edenler, mü'min kadınlar hicret etmişler olarak size geldikleri zaman, onları imtihan edin. Allah, onların imanlarını daha iyi bilendir. Şayet onların (gerçekten) mü'min kadınlar olduklarını bilip-öğrenirseniz, artık sakın onları kâfirlere geri çevirmeyin. (Çünkü) Ne bunlar onlara helaldir, ne onlar bunlara helaldir. Onlara (kâfir kocalarına kendileri için) harcadıklarını verin. Onlara (hicret) eden mü'min kadınlara) ücretlerini (mehirlerini) verdiğiniz takdirde onların nikâhlamanızda sizin için bir güçlük yoktur. Kâfir (kadın) ların ismetlerini (nikâhlarını) tutmayın ve (onlar için) harcadıklarınızı isteyin. Onlar da (mü'min kadınlara) harcadıklarını istesinler. Bu, Allah'ın hükmüdür. Sizin aranızda hükmeder. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
[060.011] Ve eğer eşlerinizden (kâfirlere kaçmalarından dolayı) herhangi bir şey kâfirlere geçer, böylece siz de (savaşta onları yenip) ganimete kavuşursanız, eşleri (kaçıp) gidenlere (mehir olarak) harcama yaptıklarının bir mislini verin. Kendisine iman etmekte olduğunuz Allah'tan korkup-sakının.
[060.012] Ey Peygamber! İnanmış kadınlar biat için gelirlerse, sana; Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamaları, hırsızlık etmemeleri, zina etmemeleri, çocuklarını öldürmemeleri, elleriyle ayakları arasında iftira uydurup getirmemeleri, marufta sana karşı gelmemeleri hususunda biat etsinler. Sen de onların biatlarını al. Ve onlar için Allah'tan mağfiret dile. Şüphesiz Allah, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.
[060.013] Ey iman edenler, Allah'ın kendilerine karşı gazablandığı gibi kavmi veli (dost ve müttefik) edinmeyin; ki onlar, kâfir olanların mezar halkından umut kesmeleri gibi ahiretten umut kesmişlerdir.
 
061-SAFF SURESİ

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM




[061.001] Göklerde ve yerde olanların tümü Allah'ı tesbih etmiştir. O, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
[061.002] Ey iman edenler, yapmayacağınız şeyi neden söylersiniz?
[061.003] Yapmayacağınız şeyi söylemeniz, Allah katında bir gazab (konusu olması) bakımından (büyüdükçe) büyüdü (büyük bir suç teşkil etti) .
[061.004] Hiç şüphesiz Allah, kendi yolunda, sanki birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever.
[061.005] Hani Musa, kendi kavmine demişti ki: «Ey kavmim, gerçekten benim sizin için Allah'tan gönderilmiş bir elçi olduğumu bildiğiniz halde, niçin bana eziyet ediyorsunuz?» İşte onlar eğrilip-sapınca Allah da onların kalplerini eğriltip saptırmış oldu. Allah, fasık olan bir kavmi hidayete erdirmez.
[061.006] Bir zamanlar Meryem oğlu İsa da: «ey İsrail Oğulları, ben size gönderilmiş Allah elçisiyim. Benden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek Ahmed adında bir peygamberi müjdeleyici olarak geldim» demişti. Fakat onlara apaçık deliller gelince: «Bu apaçık bir kandırmacadır» dediler.
[061.007] Allah'a iftira edenden daha zalim kim olabilir? Ki o İslam'a (Allah'a itaat etmeye) davet olunmuştu. Allah zalimler topluluğuna hidayet vermez.
[061.008] Onlar, Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Oysa Allah, kendi nurunu tamamlayıcıdır; kâfirler hoş görmese bile.
[061.009] Peygamberlerini hidayet ve hak din üzere gönderen O'dur. Öyle ki onu (hak din olan İslâm'ı) bütün dinlere karşı üstün kılacaktır; müşrikler hoş görmese bile.
[061.010] Ey iman edenler, sizi acı bir azabdan kurtaracak bir ticareti size haber vereyim mi?
[061.011] Allah'a ve O'nun Resulüne iman ederseniz, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad ederseniz. Bu, sizin için daha hayırlıdır; eğer bilirseniz.
[061.012] O da sizin günahlarınızı bağışlar, sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere ve Adn cennetlerindeki güzel konaklara yerleştirir. İşte 'büyük mutluluk ve kurtuluş' budur.
[061.013] Ve seveceğiniz bir başka (nimet) daha var; Allah'tan 'yardım ve zafer (nusret) ' ve yakın bir fetih. Mü'minleri müjdele.
[061.014] Ey iman edenler, Allah'ın yardımcıları olun; Meryem oğlu İsa'nın havarilere: «Allah'a (yönelirken) benim yardımcılarım kimlerdir?» demesi gibi. Havariler de demişlerdi ki: «Allah'ın yardımcıları bizleriz.» Böylece İsrailoğullarından bir topluluk iman etmiş, bir topluluk da küfretmişti. Sonunda biz de iman edenleri düşmanlarına karşı destekledik, onlar da üstün geldiler.
 
062-CUMA SURESİ

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM



[062.001] Göklerde ve yerde olanların tümü, Melik; Kuddüs; Aziz; Hakim olan Allah'ı tesbih etmektedir.
[062.002] O, ümmiler içinde, kendilerinden olan ve onlara ayetlerini okuyan, onları arındırıp-temizleyen ve onlara kitap ve hikmeti öğreten bir peygamberi gönderendir. Oysa onlar, bundan önce gerçekten açıkça bir sapıklık içinde idiler.
[062.003] Ve onlardan henüz kendilerine ulaşıp-katılmamış bulunan diğerlerine de (peygamber gönderilmiştir) ; O (Allah), üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
[062.004] Bu, Allah'ın dilediğine verdiği fazl (lütuf ve ihsan) dır. Allah, büyük fazl sahibidir.
[062.005] Kendilerine Tevrat yükletilip de sonra onu (içindeki derin anlamları, hikmet ve hükümleriyle gereği gibi) yüklenmemiş olanların durumu, koskoca kitap yükü taşıyan eşeğin durumu gibidir. Allah'ın ayetlerini yalan saymakta olan kavmin durumu ne kadar kötüdür. Allah, zalim olan bir kavmi hidayete erdirmez.
[062.006] De ki: «Ey Yahudi olanlar, eğer siz, (bütün) insanlardan ayrı olarak yalnızca sizlerin gerçekten Allah'ın velileri (dost ve sevgili kulları) olduğunuzu öne sürüyorsanız, şu halde ölümü temenni edin; eğer doğru sözlü iseniz (bunu çekinmeden yapın) .»
[062.007] Oysa onlar, ellerinin öne takdim ettikleri dolayısıyla bunu hiç bir zaman temenni edemezler. Allah, zalimleri bilendir.
[062.008] De ki: «Hiç tartışmasız sizin kendisinden kaçmakta bulunduğunuz ölüm, şüphesiz sizinle karşılaşıp-buluşacaktır. Sonra gaybı da, müşahede edilebileni de bilen (Allah) a döndürüleceksiniz; O da size yapmakta olduklarınızı haber verecektir.»
[062.009] Ey iman edenler, Cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman, hemen Allah'ı zikretmeğe koşun ve alış-verişi bırakın. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.
[062.010] Artık namazı kılınca, yeryüzünde dağılın, Allah'ın fazlını isteyip-arayın ve Allah'ı çokça zikredin, umulur ki felaha (kurtuluşa ve umduklarınıza) kavuşmuş olursunuz.
[062.011] Oysa onlar (kendilerini tümüyle Allah'a ve İslâm'a teslim etmeyenler) bir ticaret ya da 'bir eğlence konusu ve fırsatı' gördükleri zaman, (hemen) ona sökün ettiler ve seni ayakta bıraktılar. De ki: «Allah'ın katında bulunan, eğlenceden de, ticaretten de daha hayırlıdır. Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır.»
 
063-MÜNAFİKUN SURESİ

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


[063.001] Münafıklar sana geldikleri zaman: «Biz gerçekten şehadet ederiz ki, sen kesin olarak Allah'ın elçisisin» dediler. Allah da bilmektedir ki sen elbette O'nun elçisisin. Allah, şüphesiz münafıkların yalan söylemekte olduklarına şahidlik etmektedir.
[063.002] Onlar, yeminlerini bir siper edinip Allah'ın yolundan alıkoydular. Doğrusu şu ki onlar, ne kötü şey yapmaktadırlar.
[063.003] Bu, onların iman etmeleri sonra küfretmeleri dolayısıyla böyledir. Böylece kalplerinin üzerine damga vurulmuştur, artık onlar kavrayamazlar.
[063.004] Sen onları gördüğün zaman cüsseli-yapıları beğenini kazanmaktadır. Konuştukları zaman da onları dinlersin. (Oysa) Sanki onlar, (sütun gibi) dayandırılmış ahşap-kütük gibidirler. (Bu dayanıksızlıklarından dolayı da) Her çağrıyı kendileri aleyhinde sanırlar. Onlar düşmandırlar, bu yüzden onlardan kaçınıp-sakın. Allah onları kahretsin nasıl da çevriliyorlar.
[063.005] Onlara: «Gelin Allah'ın Resulü sizin için mağfiret (bağışlanma) dilesin,» denildiği zaman başlarını yana çevirdiler. Sen, onların büyüklük taslamışlar olarak yüz çevirmekte olduklarını görürsün.
[063.006] Senin onlar adına mağfiret dilemen ile mağfiret dilememen onlar için birdir. Allah, onlara kesin olarak mağfiret etmeyecektir. Şüphesiz Allah, fasık olan bir kavme hidayet vermez.
[063.007] Onlar ki: «Allah'ın Resulü yanında bulunanlara hiç bir infak (harcama) da bulunmayın, sonunda dağılıp gitsinler.» derler. Oysa göklerin ve yerin hazineleri Allah'ındır. Ancak münafıklar kavramıyorlar.
[063.008] Derler ki: «Andolsun, Medine'ye bir dönecek olursak, gücü ve onuru çok olan, düşkün ve zayıf olanı elbette oradan sürüp-çıkaracaktır.» Oysa izzet (güç, onur ve üstünlük) Allah'ın, O'nun Resulü'nün ve mü'minlerindir. Ancak münafıklar bilmiyorlar.
[063.009] Ey iman edenler, ne mallarınız, ne çocuklarınız sizi Allah'ı zikretmekten 'tutkuya kaptırıp-alıkoymasın'; kim böyle yaparsa, artık onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir.
[063.010] Sizden birinize ölüm gelip de: «Rabbim, beni yakın bir süreye (ecele) kadar geciktirsen ben de böylece sadaka versem ve salihlerden olsam» demezden önce, size rızık olarak verdiklerimizden infak edin.
[063.011] Oysa Allah, kendi eceli gelmiş bulunan hiç bir kimseyi kesinlikle ertelemez. Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdar olandır.
 
064-TEGABUN SURESİ

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM



[064.001] Göklerde ve yerde olanların tümü Allah'ı tesbih etmektedir. Mülk de O'nundur, hamd (övgü) de O'nundur. O, her şeye güç yetirendir.
[064.002] Sizi yaratan O'dur; buna rağmen sizden kiminiz kâfirdir, kiminiz ise mü'min. Allah, yapmakta olduklarınızı görendir.
[064.003] Gökleri ve yeri hak olmak üzere yarattı ve size düzenli bir biçim (suret) verdi; suretlerinizi de güzel yaptı. Dönüş O'nadır.
[064.004] Göklerde ve yerde olanların tümünü bilir; sizin saklı tutmakta olduklarınızı da, açığa vurduklarınızı da bilir. Allah, sinelerin özünde saklı duranı bilendir.
[064.005] Bundan önce küfre sapmış bulunanların haberi size gelmedi mi? İşte onlar, işlerinin vebalini taddılar. Onlar için acı bir azab vardır.
[064.006] Bu, kendilerine apaçık belgelerle peygamberler geldiği halde onların «bizi bir beşer mi hidayete ulaştıracak?» demeleri ve bu yüzden küfre saparak yüz çevirmeleri nedeniyledir. Allah da (onlara karşı) müstağni olduğunu (hiç bir şeye ihtiyacı olmadığını) gösterdi. Allah Ğaniy'dir, Hamid'dir.
[064.007] Küfre sapmış bulunanlar, kendilerinin kesin olarak diriltmeyeceklerini öne sürdüler. De ki: «Hayır, Rabbim adına andolsun, siz, muhakkak diriltileceksiniz, sonra mutlaka yaptıklarınız size haber verilecektir. Bu da Allah'a göre oldukça kolaydır.
[064.008] «Şu halde Allah'a, O'nun Resulüne ve indirdiğimiz nur (Kur'an) a iman edin. Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır.»
[064.009] Sizi toplanma günü için bir arada toplayacağı gün; Kim Allah'a iman edip salih bir amelde bulunursa, (Allah) onun kötülüklerini örter ve içinde ebedi kalıcılar olmak üzere altından ırmaklar akan cennetlere sokar. İşte büyük 'mutluluk ve kurtuluş (fevz) ' budur.
[064.010] Küfredip ayetlerimizi yalan sayanlara gelince; onlar da içinde sürekli kalıcılar olmak üzere, ateşin halkıdırlar. Ne kötü bir dönüş yeridir O.
[064.011] Allah'ın izni olmaksızın hiç bir musibet (hiç kimseye) isabet etmez. Kim Allah'a iman ederse, onun kalbini hidayete yöneltir. Allah, her şeyi bilendir.
[064.012] Allah'a itaat edin ve Resulü de itaat edin. Şayet yüz çevirecek olursanız, artık elçimiz üzerine düşen (yalnızca) apaçık olan bir tebliğ (gerçeği en yalın biçimde size iletme) dir.
[064.013] Allah, O'ndan başka ilah yoktur. Öyleyse mü'minler (yalnızca) Allah'a tevekkül etsinler.
[064.014] Ey iman edenler, gerçek şu ki, sizin eşlerinizden ve çocuklarınızdan bir kısmı sizler için (birer) düşmandırlar. Şu halde onlardan sakının. Yine de affeder, hoş görür (kusurlarını yüzlerine vurmaz) ve bağışlarsanız, artık elbette Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
[064.015] Mallarınız ve çocuklarınız sizin için ancak bir fitne (bir deneme) dir. Allah ise, büyük ecir (en güzel karşılık) O'nun katında olandır.
[064.016] Öyleyse güç yetirebildiğiniz kadar Allah'tan korkup-sakının, dinleyin ve itaat edin. Kendi nefsinize hayır (en büyük yarar) olmak üzere infakta bulunun. Kim nefsinin bencil-tutkularından (ya da cimri tutumundan) korunursa; işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır.
[064.017] Eğer Allah'a güzel bir borç verecek olursanız, onu sizin için kat kat artttırır ve sizi bağışlar, Allah Şekûr'dur (şükrü kabul edip çok ihsan eden), Halim'dir (cezayı vermekte acele etmeyendir) .
[064.018] Gaybı da, müşahede edilebileni de bilen, Aziz (üstün ve güçlü), Hakim (hüküm ve hikmet sahibi) olandır.
 
065-TALAK SURESİ

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


[065.001] Ey peygamber, kadınları boşadığınız zaman, iddetli süresinde (temizlendiklerinde) boşayın ve iddetli sayın. Rabbiniz olan Allah'tan korkup-sakının. Onları evlerinden çıkarmayın, onlar da çıkmasınlar; ancak açık 'çirkin bir hayasızlık' göstermeleri durumu başka. Bunlar Allah'ın sınırlarıdır. Kim Allah'ın sınırlarını çiğnerse, gerçekten o, kendi nefsine zulmetmiş demektir. Sen bilmezsin; olabilir ki Allah, bunun arkasından bir iş (durum) oluşturabilir.
[065.002] Sonra (üç iddet bekleme) sürelerine ulaştıkları zaman, artık onları maruf (bilinen güzel bir tarz) üzere tutun, ya da maruf üzere onlardan ayrılın. İçinizden adalet sahibi iki kişiyi de şahid yapın. Şahidliği Allah için dosdoğru yerine getirin. İşte bununla, Allah'a ve ahiret gününe iman edenlere öğüt verilir. Kim Allah'tan korkup-sakınırsa, (Allah) ona bir çıkış yolu gösterir;
[065.003] Ve onu hesaba katmadığı bir yönden de rızıklandırır. Kim de Allah'a tevekkül ederse, O, ona yeter. Elbette Allah, kendi emrini yerine getirip-gerçekleştirendir. Allah, her şey için bir ölçü kılmıştır.
[065.004] (Yaşlılıklarından dolayı) hayızdan kesilmiş kadınlarınızdan şüphe ederseniz, bilin ki onların bekleme süresi üç aydır. Henüz hayız görmeyenler de böyledir. Hamile olan kadınların bekleme süresi doğurmaları ile son bulur. Kim Allah'tan korkarsa (Allah) onun işine kolaylık verir.
[065.005] Bu, Allah'ın size indirdiği emridir. Kim Allah'tan korkup-sakınırsa, Allah, onun kötülüklerini örter ve onun ecrini büyütür.
[065.006] (Boşandığınız) Kadınları, gücünüz oranında oturmakta olduğunuz yerin bir yanında oturtun, onları 'darlık ve sıkıntıya düşürmek amacıyla' kendilerine zarar vermeyin. Eğer onlar hamile iseler, yüklerini bırakıncaya (doğumlarını yapıncaya) kadar onlara nafaka verin. Şayet sizler için (çocuğu) emzirirlerse, onlara ücretlerini ödeyin. (Durum ve ilişkilerinizi) Kendi aranızda maruf (güzellikle ve İslâm'a uygun bir tarz) üzere görüşüp-konuşun. Eğer güçlük içine girerseniz, bu durumda '(çocuğu) onun (babası) için bir başkası emzirebilir.
[065.007] Genişlik-imkânları olan, nafakayı geniş-imkânlarına göre yapsın. Rızkı kendisine kısıtlı tutulan da, artık Allah'ın kendisine verdiği kadarıyla versin. Allah, hiç bir nefse ona verdiğinden başkasıyla yükümlülük koymaz. Allah, bir güçlüğün ardından bir kolaylığı kılıp-verecektir.
[065.008] Ülkelerden niceleri vardır ki, Rablerinin ve O'nun peygamberinin emrine karşı gelip azmışlar, böylece biz de onları çetin bir hesaba çekmişiz ve onları benzeri görülmedik bir azabla azablandırmışız.
[065.009] Artık o (ülkelerin halkı), yaptığı kötülüğü taddı ve işinin sonucu da bir hüsran oldu.
[065.010] Allah, onlar için şiddetli bir azab hazırlamıştır; öyleyse ey iman etmekte olan temiz akıl sahipleri, Allah'tan korkup-sakının, Doğrusu Allah, sizin için bir zikir (uyarıp-hatırlatan ve öğüt veren Kur'an) indirmiştir.
[065.011] İman edip salih amellerde bulunanları karanlıklardan nura çıkarması için Allah'ın apaçık ayetlerine size okuyan bir peygamber de (gönderdik) . Kim iman edip salih bir amelde bulunursa, (Allah) onu içinde ebedi kalıcılar olmak üzere altından ırmaklar akan cennetlere sokar. Allah, gerçekten ona ne güzel bir rızık vermiştir.
[065.012] Allah, yedi göğü ve yerden de onların benzerini yarattı. Emir, bunların arasında durmadan iner; sizin gerçekten Allah'ın her şeye güç yetirdiğini ve gerçekten Allah'ın ilmiyle her şeyi sarıp-kuşattığını bilip-öğrenmeniz için.
 

Konuyu görüntüleyen kullanıcılar

Geri
Üst