- Katılım
- 26 Mar 2024
- Mesajlar
- 3,359
- Tepkime puanı
- 156
- Puanları
- 63
- İlişki Durumunuz
- Sizene
- Burcunuz
- Balık
- Takım
- Fenerbahçe
- Konu Yazar
- #131
056-VAKIA SURESİ
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
[056.001] Vakıa (tartışmasız bir gerçek olan kıyamet) vuku bulduğu zaman,
[056.002] Onun vukuuna (gerçekleşmesine artık) yalan diyecek yoktur.
[056.003] O aşağılatıcı, yücelticidir.
[056.004] Yer, şiddetli bir sarsıntıyla sarsıldığı,
[056.005] Ve dağlar darmadağın olup ufalandığı,
[056.006] Derken toz duman halinde dağılıp-savrulduğu.
[056.007] Ve sizler de üç sınıf olduğunuz zaman;
[056.008] İşte o «Ashab-ı Meymene» olanlar, ne (kutlu) «Ashab-ı Meymene»dir.
[056.009] «Ashab-ı Meş'eme» olanlar da, ne (mutsuz ve uğursuz) «Ashab-ı Meş'eme»dir.
[056.010] Yarışıp öne geçenler de, öne geçmiş öncülerdir.
[056.011] İşte onlar, yakınlaştırılmış (mukarreb) olanlardır.
[056.012] Nimetlerle-donatılmış Cennetler içinde;
[056.013] Birçoğu geçmiş (ümmet) lerden.
[056.014] Birazı da sonrakilerden.
[056.015] 'Özenle mücevherlerden işlenmiş' tahtlar üzerindedirler;
[056.016] Üstlerinde karşılıklı olarak dayanıp-yaslanmışlardır.
[056.017] Çevrelerinde ölümsüzlüğe ulaşmış gençler dönüp dolaşır;
[056.018] Kaynağından (doldurulmuş) testiler, ibrikler ve kadehler,
[056.019] Ki bundan ne başlarını bir ağrı tutar, ne de kendilerinden geçip akılları çelinir.
[056.020] Arzulayıp-seçecekleri meyveler,
[056.021] Canlarının çektiği kuş eti.
[056.022] Ve iri gözlü huriler,
[056.023] Sanki saklı inciler gibi;
[056.024] Yapmakta olduklarına bir karşılık olmak üzere (onlara sunulur);
[056.025] Orada, ne 'saçma ve boş bir söz' işitirler, ne de günaha sokma.
[056.026] Yalnızca bir söz (işitirler «Selam, selam.»
[056.027] «Ashab-ı Yemin», ne (kutludur o) «Ashab-ı Yemin.»
[056.028] Yüklü dalları bükülmüş kiraz (ağaçları),
[056.029] Üstüste dizili meyveleri sarkmış muz ağaçları,
[056.030] Yayılıp-uzanmış gölgeler,
[056.031] Durmaksızın akan su(lar) ;
[056.032] Ve (daha) birçok meyveler arasında,
[056.033] Kesilip-eksilmeyen ve yasaklanmayan (meyveler) .
[056.034] Yükseklere-kurulmuş döşekler(dedirler) .
[056.035] Gerçek şu ki, biz onları yeni bir inşa (yaratma) ile inşa edip-yarattık.
[056.036] Onları hep bakireler olarak kıldık,
[056.037] Eşlerine sevgiyle tutkun (ve) hep yaşıt,
[056.038] «Ashab-ı Yemin» olanlar için.
[056.039] (Bunların) Birçoğu geçmiş (ümmet) lerden,
[056.040] Birçoğu da sonrakilerdendir.
[056.041] «Ashab-ı Şimal», ne (mutsuzdurlar o) «Ashab-ı Şimal.»
[056.042] Hücrelere işleyen kavurucu bir sıcaklık ve kaynar su,
[056.043] Ve kapkara dumandan olan bir gölge içindedirler,
[056.044] Ki o, ne serindir, ne ferahlatıcı (kerim) .
[056.045] Çünkü onlar, bundan önce varlık içinde şımartılmış olanlardı.
[056.046] Onlar, büyük günah üzerinde ısrarlı davrananlardı.
[056.047] Ve derlerdi ki: «Biz öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuzda mı, gerçekten biz mi diriltilecekmişiz?»
[056.048] «Önceden gelip-geçmiş atalarımız da mı?»
[056.049] De ki: «Şüphesiz, öncekiler de ve sonrakiler de,»
[056.050] «Bilinen bir günün belli vaktinde mutlaka toplanacaklardır.»
[056.051] Sonra gerçekten siz, ey sapık olan yalancılar,
[056.052] Hiç şüphesiz zakkum olan bir ağaçtan yiyeceksiniz.
[056.053] Böylece karınları(nızı) onda dolduracaksınız,
[056.054] Onun üzerine de alabildiğine kaynar sudan içeceksiniz.
[056.055] Üstelik 'içtikçe susayan hasta develerin' içişi gibi içeceksiniz.
[056.056] İşte bu, onların din (hesap ve ceza) gününde şölenleridir.
[056.057] Sizleri biz yarattık, yine de tasdik etmeyecek misiniz?
[056.058] Şimdi (rahimlere) dökmekte olduğunuz meniyi gördünüz mü?
[056.059] Onu sizler mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratıcı biz miyiz?
[056.060] Sizin aranızda ölümü takdir eden biziz ve bizim önümüze geçilmiş değildir;
[056.061] (Yerinize) Benzerlerinizi getirip-değiştirme ve sizi şimdi bilemeyeceğiniz bir şekilde-inşa etme konusunda.
[056.062] Andolsun, ilk inşa (yaratma) yı bildiniz; ama öğüt alıp-düşünmeniz gerekmez mi?
[056.063] Şimdi ekmekte olduğunuz (tohum) u gördünüz mü?
[056.064] Onu sizler mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren biz miyiz?
[056.065] Eğer dilemiş olsaydık, gerçekten onu bir ot kırıntısı kılardık; böylelikle şaşar-kalırdınız.
[056.066] (Şöyle de sızlanırdınız «Doğrusu biz, ağır borç altına girip-zorlandık,»
[056.067] «Hayır, biz büsbütün yoksun bırakıldık.»
[056.068] Şimdi siz, içmekte olduğunuz suyu gördünüz mü?
[056.069] Onu sizler mi buluttan indiriyorsunuz, yoksa indiren biz miyiz?
[056.070] Eğer dilemiş olsaydık onu tuzlu kılardık; şükretmeniz gerekmez mi?
[056.071] Şimdi yakmakta olduğunuz ateşi gördünüz mü?
[056.072] Onun ağacını sizler mi inşa edip-yarattınız, yoksa onu inşa edip-yaratanlar mıyız?
[056.073] Biz onu hem bir öğüt ve hatırlatma (konusu) ; hem de ihtiyacı olanlara bir meta kıldık.
[056.074] Şu halde büyük Rabbini ismiyle tesbih et.
[056.075] Hayır, yıldızların yer (mevki) lerine yemin ederim.
[056.076] Şüphesiz bu, eğer bilirseniz gerçekten büyük bir yemindir.
[056.077] Hiç tartışmasız bu, Kur'an-ı Kerim'dir.
[056.078] Saklanmış-korunmuş bir kitapta (yazılı) dır.
[056.079] Ona, temizlenip-arınmış olanlardan başkası dokunmaz.
[056.080] Alemlerin Rabbinden indirilmedir.
[056.081] Şimdi siz bu sözü mü hor görüp-küçümsüyorsunuz?
[056.082] Ve rızkınızı (Kur'an'dan yararlanma nimetini bırakıp onu) mutlaka yalan saymaktan ibaret mi kılıyorsunuz?
[056.083] Hele can boğaza gelip dayandığında,
[056.084] Ki o sırada siz (sadece) bakıp-durursunuz,
[056.085] Biz ona sizden daha yakınız; ancak siz görmezsiniz.
[056.086] İşte o vakit, eğer siz ceza görmeyecek iseniz,
[056.087] Eğer doğru sözlüler de iseniz, onu, (çıkmakta olan canı) geri çevirsenize.
[056.088] Eğer o (ölecek kişi), yakın kılınan (mukarreb olan) lardan ise,
[056.089] Bu durumda rahatlık, güzel rızık ve nimetlerle donatılmış Cennet (onundur) .
[056.090] Ve eğer «Ashab-ı Yemin»den ise,
[056.091] Artık, «Ashab-ı Yemin»den selam sana.
[056.092] Ve eğer o, yalanlayan sapıklardan ise,
[056.093] Artık (onun için de) alabildiğine kaynar sudan bir şölen vardır.
[056.094] Ve çılgınca yanan ateşe bir atılma da.
[056.095] Hiç şüphesiz bu, kesin bilgi ifade eden bir gerçektir (Hakku'l-Yakin) .
[056.096] Öyleyse büyük Rabbini ismiyle tesbih et.
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
[056.001] Vakıa (tartışmasız bir gerçek olan kıyamet) vuku bulduğu zaman,
[056.002] Onun vukuuna (gerçekleşmesine artık) yalan diyecek yoktur.
[056.003] O aşağılatıcı, yücelticidir.
[056.004] Yer, şiddetli bir sarsıntıyla sarsıldığı,
[056.005] Ve dağlar darmadağın olup ufalandığı,
[056.006] Derken toz duman halinde dağılıp-savrulduğu.
[056.007] Ve sizler de üç sınıf olduğunuz zaman;
[056.008] İşte o «Ashab-ı Meymene» olanlar, ne (kutlu) «Ashab-ı Meymene»dir.
[056.009] «Ashab-ı Meş'eme» olanlar da, ne (mutsuz ve uğursuz) «Ashab-ı Meş'eme»dir.
[056.010] Yarışıp öne geçenler de, öne geçmiş öncülerdir.
[056.011] İşte onlar, yakınlaştırılmış (mukarreb) olanlardır.
[056.012] Nimetlerle-donatılmış Cennetler içinde;
[056.013] Birçoğu geçmiş (ümmet) lerden.
[056.014] Birazı da sonrakilerden.
[056.015] 'Özenle mücevherlerden işlenmiş' tahtlar üzerindedirler;
[056.016] Üstlerinde karşılıklı olarak dayanıp-yaslanmışlardır.
[056.017] Çevrelerinde ölümsüzlüğe ulaşmış gençler dönüp dolaşır;
[056.018] Kaynağından (doldurulmuş) testiler, ibrikler ve kadehler,
[056.019] Ki bundan ne başlarını bir ağrı tutar, ne de kendilerinden geçip akılları çelinir.
[056.020] Arzulayıp-seçecekleri meyveler,
[056.021] Canlarının çektiği kuş eti.
[056.022] Ve iri gözlü huriler,
[056.023] Sanki saklı inciler gibi;
[056.024] Yapmakta olduklarına bir karşılık olmak üzere (onlara sunulur);
[056.025] Orada, ne 'saçma ve boş bir söz' işitirler, ne de günaha sokma.
[056.026] Yalnızca bir söz (işitirler «Selam, selam.»
[056.027] «Ashab-ı Yemin», ne (kutludur o) «Ashab-ı Yemin.»
[056.028] Yüklü dalları bükülmüş kiraz (ağaçları),
[056.029] Üstüste dizili meyveleri sarkmış muz ağaçları,
[056.030] Yayılıp-uzanmış gölgeler,
[056.031] Durmaksızın akan su(lar) ;
[056.032] Ve (daha) birçok meyveler arasında,
[056.033] Kesilip-eksilmeyen ve yasaklanmayan (meyveler) .
[056.034] Yükseklere-kurulmuş döşekler(dedirler) .
[056.035] Gerçek şu ki, biz onları yeni bir inşa (yaratma) ile inşa edip-yarattık.
[056.036] Onları hep bakireler olarak kıldık,
[056.037] Eşlerine sevgiyle tutkun (ve) hep yaşıt,
[056.038] «Ashab-ı Yemin» olanlar için.
[056.039] (Bunların) Birçoğu geçmiş (ümmet) lerden,
[056.040] Birçoğu da sonrakilerdendir.
[056.041] «Ashab-ı Şimal», ne (mutsuzdurlar o) «Ashab-ı Şimal.»
[056.042] Hücrelere işleyen kavurucu bir sıcaklık ve kaynar su,
[056.043] Ve kapkara dumandan olan bir gölge içindedirler,
[056.044] Ki o, ne serindir, ne ferahlatıcı (kerim) .
[056.045] Çünkü onlar, bundan önce varlık içinde şımartılmış olanlardı.
[056.046] Onlar, büyük günah üzerinde ısrarlı davrananlardı.
[056.047] Ve derlerdi ki: «Biz öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuzda mı, gerçekten biz mi diriltilecekmişiz?»
[056.048] «Önceden gelip-geçmiş atalarımız da mı?»
[056.049] De ki: «Şüphesiz, öncekiler de ve sonrakiler de,»
[056.050] «Bilinen bir günün belli vaktinde mutlaka toplanacaklardır.»
[056.051] Sonra gerçekten siz, ey sapık olan yalancılar,
[056.052] Hiç şüphesiz zakkum olan bir ağaçtan yiyeceksiniz.
[056.053] Böylece karınları(nızı) onda dolduracaksınız,
[056.054] Onun üzerine de alabildiğine kaynar sudan içeceksiniz.
[056.055] Üstelik 'içtikçe susayan hasta develerin' içişi gibi içeceksiniz.
[056.056] İşte bu, onların din (hesap ve ceza) gününde şölenleridir.
[056.057] Sizleri biz yarattık, yine de tasdik etmeyecek misiniz?
[056.058] Şimdi (rahimlere) dökmekte olduğunuz meniyi gördünüz mü?
[056.059] Onu sizler mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratıcı biz miyiz?
[056.060] Sizin aranızda ölümü takdir eden biziz ve bizim önümüze geçilmiş değildir;
[056.061] (Yerinize) Benzerlerinizi getirip-değiştirme ve sizi şimdi bilemeyeceğiniz bir şekilde-inşa etme konusunda.
[056.062] Andolsun, ilk inşa (yaratma) yı bildiniz; ama öğüt alıp-düşünmeniz gerekmez mi?
[056.063] Şimdi ekmekte olduğunuz (tohum) u gördünüz mü?
[056.064] Onu sizler mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren biz miyiz?
[056.065] Eğer dilemiş olsaydık, gerçekten onu bir ot kırıntısı kılardık; böylelikle şaşar-kalırdınız.
[056.066] (Şöyle de sızlanırdınız «Doğrusu biz, ağır borç altına girip-zorlandık,»
[056.067] «Hayır, biz büsbütün yoksun bırakıldık.»
[056.068] Şimdi siz, içmekte olduğunuz suyu gördünüz mü?
[056.069] Onu sizler mi buluttan indiriyorsunuz, yoksa indiren biz miyiz?
[056.070] Eğer dilemiş olsaydık onu tuzlu kılardık; şükretmeniz gerekmez mi?
[056.071] Şimdi yakmakta olduğunuz ateşi gördünüz mü?
[056.072] Onun ağacını sizler mi inşa edip-yarattınız, yoksa onu inşa edip-yaratanlar mıyız?
[056.073] Biz onu hem bir öğüt ve hatırlatma (konusu) ; hem de ihtiyacı olanlara bir meta kıldık.
[056.074] Şu halde büyük Rabbini ismiyle tesbih et.
[056.075] Hayır, yıldızların yer (mevki) lerine yemin ederim.
[056.076] Şüphesiz bu, eğer bilirseniz gerçekten büyük bir yemindir.
[056.077] Hiç tartışmasız bu, Kur'an-ı Kerim'dir.
[056.078] Saklanmış-korunmuş bir kitapta (yazılı) dır.
[056.079] Ona, temizlenip-arınmış olanlardan başkası dokunmaz.
[056.080] Alemlerin Rabbinden indirilmedir.
[056.081] Şimdi siz bu sözü mü hor görüp-küçümsüyorsunuz?
[056.082] Ve rızkınızı (Kur'an'dan yararlanma nimetini bırakıp onu) mutlaka yalan saymaktan ibaret mi kılıyorsunuz?
[056.083] Hele can boğaza gelip dayandığında,
[056.084] Ki o sırada siz (sadece) bakıp-durursunuz,
[056.085] Biz ona sizden daha yakınız; ancak siz görmezsiniz.
[056.086] İşte o vakit, eğer siz ceza görmeyecek iseniz,
[056.087] Eğer doğru sözlüler de iseniz, onu, (çıkmakta olan canı) geri çevirsenize.
[056.088] Eğer o (ölecek kişi), yakın kılınan (mukarreb olan) lardan ise,
[056.089] Bu durumda rahatlık, güzel rızık ve nimetlerle donatılmış Cennet (onundur) .
[056.090] Ve eğer «Ashab-ı Yemin»den ise,
[056.091] Artık, «Ashab-ı Yemin»den selam sana.
[056.092] Ve eğer o, yalanlayan sapıklardan ise,
[056.093] Artık (onun için de) alabildiğine kaynar sudan bir şölen vardır.
[056.094] Ve çılgınca yanan ateşe bir atılma da.
[056.095] Hiç şüphesiz bu, kesin bilgi ifade eden bir gerçektir (Hakku'l-Yakin) .
[056.096] Öyleyse büyük Rabbini ismiyle tesbih et.