Şimdi bize katılın!

Kayıt olduktan ve giriş yaptıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara cevap gönderebilirsiniz daha fazlası için forumumuza kayıt olmalısınız. Kayıt işlemi tamamen ücretsiz ve hızlıdır.

Şimdi kayıt ol!
  • Saygıyı yaşımdan büyük olana değil, başı başımdan ağır olana gösteririm. Karakterinizin haketmediği saygıyı yaşınızdan beklemeyin.
066-TAHRİM SURESİ

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


[066.001] Ey Peygamber! Allah'ın helal kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun? (Şunun için ki) sen hanımlarının rızasını kazanmak istiyorsun. Allah gafûr ve rahimdir.
[066.002] Allah, yeminlerinizin (keffaretle) çözülmesini size farz (veya meşrû kıldı. Allah, sizin mevlânız (sahibiniz, yardımcınız) dır. O, bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandır.
[066.003] Hani Peygamber, eşlerinden bazılarına gizli bir söz söylemişti. Derken o (eşlerinden biri), bunu haber verip Allah da ona bunu açığa vurunca, o da (Peygamber) bir kısmını açıklamış bir kısmını (söylemekten) vazgeçmişti. Sonunda ona kendisi haberi verince (eşi) demişti ki «Bunu sana kim haber verdi?» O da «Bana bilen, (herşeyden) haberdar olan (Allah) haber verdi» demişti.»
[066.004] Eğer sizler (Peygamberin iki eşi) Allah'a tevbe ederseniz (ne güzel) ; çünkü kalbleriniz eğrilik gösterdi. Yok eğer ona karşı birbirinize destekçi olmağa kalkışırsanız, artık Allah, Onun mevlâsıdır; Cibril de ve mü'minlerin salih olan(lar) ı da. Bunların arkasından melekler de onun destekçisidirler. ona sizin yerinize sizlerden daha hayırlı Müslüman, Mü'min, gönülden itaat eden, tevbe eden, ibadet eden, oruç tutan, dul ve bakire eşler verir.
[066.005] Belki onun Rabbi, -eğer o sizi boşayacak olursa-
[066.006] Ey iman edenler, kendinizi ve yakınlarınızı ateşten koruyun ki onun yakıtı insanlar ve taşlardır, üzerinde oldukça sert, güçlü melekler vardır. Allah kendilerine neyi emretmişse ona isyan etmezler ve emredildiklerini yerine getirirler.
[066.007] Ey küfretmekte olanlar, bugün özür beyan etmeyin. Siz ancak yapmakta olduklarınızla cezalandırılıyorsunuz.
[066.008] Ey iman edenler, Allah'a kesin (nasuh) bir tevbe ile tevbe edin. Olabilir ki, Allah, sizin kötülüklerinizi örter ve altından ırmaklar akan cennetlere sokar. O gün Allah, Peygamberi ve onunla birlikte iman etmekte olanları küçük düşürmeyecektir. Nurları, önlerinde ve sağ yanlarında koşup-parıldar. Derler ki: «Rabbimiz nurumuzu tamamla, bizi bağışla. Şüphesiz sen, her şeye güç yetirensin.»
[066.009] Ey Peygamber, kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et ve onlara karşı 'sert ve caydırıcı' davran. Onların barınma yeri cehennemdir. Ne kötü bir dönüş yeridir o.
[066.010] Allah, küfretmekte olanlara, Nuh'un eşini ve Lut'un eşini örnek olarak verdi. İkisi de, kullarımızdan salih olan iki kulumuzun nikâhları-altındaydı; ancak onlara ihanet ettiler. Bundan dolayı, onlara (kocaları) kendilerine Allah'tan gelen hiç bir şeyle yarar sağlamadılar. İkisine de: «Ateşe diğer girenlerle birlikte girin» denildi.
[066.011] Allah, iman etmekte olanlara da Firavun'un karısını örnek olarak verdi. Hani demişti ki; «Rabbim bana kendi katında, cennette bir ev yap; beni Firavun'dan ve onun yaptıklarından kurtar ve beni o zalimler topluluğundan da kurtar.»
[066.012] İmran'ın kızı Meryem'i de. Ki o kendi ırzını korumuştu. Böylece biz de ona kendi ruhumuzdan üfledik. O da Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdik etti. O, (Rabbine) gönülden bağlı olanlardandı.
 
067-MÜLK SURESİ

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


[067.001] En yüce ve mübarek olan O'dur ki kâinatın saltanatı elindedir. O her şeye kadirdir.
[067.002] O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginiz daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.
[067.003] O, biri diğeriyle 'tam bir uyum (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah) ın yaratmasında hiç bir çelişki ve uygunsuzluk (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun?
[067.004] Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir.
[067.005] Andolsun, biz en yakın olan göğü (dünya göğünü) kandillerle süsleyip-donattık ve bunları, şeytanlar için taşlama-birimleri (rücûm) kıldık. Onlar için çılgınca yanan ateşin azabını hazırladık.
[067.006] Rablerine (karşı) küfretmekte olanlar için cehennem azabı vardır. Ne kötü dönüş yeridir o.
[067.007] İçine atılıp-bırakıldıkları zaman, o kaynayıp-feveran ederken onun korkunç homurtusunu işitirler.
[067.008] Öfkesinin-şiddetinden neredeyse patlayıp parçalanacak. Her bir grup içine atıldığında, bekçileri onlara sorar: «Size bir uyarıcı-korkutucu gelmedi mi?»
[067.009] Onlar: «Evet» derler. «Bize gerçekten bir uyarıcı-korkutucu geldi. Fakat biz yalanladık ve: -Allah hiç bir şey indirmedi, siz yalnızca büyük bir şaşkınlık (ve sapıklık) içindesiniz, dedik.»
[067.010] Ve derler ki: «Eğer dinlemiş olsaydık ya da akıl etmiş olsaydık, şu çılgınca yanan ateşin halkı arasında olmayacaktık.»
[067.011] Böylece kendi günahlarını itiraf ettiler. Çılgınca yanan ateşin halkına (Allah'ın rahmetinden) uzaklık olsun.
[067.012] Gerçek şu ki, Rablerinden gayb ile (O'nu görmedikleri halde) içleri titreyerek-korkanlara gelince; onlar için bir mağfiret (bağışlanma) ve büyük bir ecir vardır.
[067.013] Sözünüzü ister gizleyin, ister onu açığa vurun. Şüphesiz O, sinelerin özünde saklı duranı bilendir.
[067.014] O, yarattığını bilmez mi? O, Latif'tir; Habîr'dir.
[067.015] Sizin için, yeryüzüne boyun eğdiren O'dur. Şu halde onun omuzlarında yürüyün ve O'nun rızkından yiyin. Sonunda gidiş O'nadır.
[067.016] Gökte olanın sizi yere geçirmeyeceğinden emin misiniz? Bir bakmışsınız ki, o (yeryüzü) sallanıp-çalkalanmaktadır.
[067.017] Yoksa gökte olanın üzerinize 'taş yağdıran (fırtınalı) bir rüzgâr göndermeyeceğinden emin misiniz? Siz o takdirde benim uyarmam nasılmış bilip-öğreneceksiniz.
[067.018] Andolsun, kendilerinden öncekiler de yalanladı. Fakat beni inkâr (etmelerine karşılık verdiğim azab) nasılmış?
[067.019] Onlar, üstlerinde dizi dizi kanat açıp kapayarak uçan kuşları görmüyorlar mı? Onları Rahman (olan Allah') tan başkası (boşlukta) tutmuyor. Şüphesiz O, her şeyi hakkıyla görendir.
[067.020] Rahmana karşı size yardım edecek olan kimmiş? Şu sizin ordunuz mu? Kâfirler yalnızca bir gurur (kesin bir aldanış) içindedirler.
[067.021] Eğer O, rızkını tutup-kesecek olsa, sizin rızkınızı verecek olan kimmiş? Hayır; onlar, bir azgınlık ve nefret içinde inatla direnmektedirler.
[067.022] Şu halde yüzükoyun sürünerek yürüyen mi daha çok hidayete erer, yoksa dosdoğru yol üzerinde dümdüz yürümekte olan mı?
[067.023] De ki: «Sizi inşa edip-yaratan, size kulak, gözler ve gönüller veren O'dur. Ne kadar az şükrediyorsunuz?»
[067.024] De ki: «Sizi yeryüzünde üretip-türeten O'dur. Siz O'na toplanıp götürüleceksiniz.»
[067.025] Derler ki: «Eğer siz doğru sözlüler iseniz, şu tehdit (ettiğiniz azab) ne zamanmış?»
[067.026] De ki: «(Bununla ilgili) Bilgi ancak Allah'ın katındadır. Ben ancak apaçık olan bir uyarıcı-korkutucuyum.»
[067.027] Nihayet onu pek yakında gördüklerinde, o küfretmekte olanların yüzleri kötüleşip-karardı. Ve: «İşte bu, sizin (gerçekleşmeyecek diye) öne sürüp durduğunuz şeydir» denildi.
[067.028] De ki: «Haber verir misiniz; eğer Allah, beni ve benimle birlikte olanları yıkıma uğratır ya da bizi esirgerse, (peki) bu durumda kâfirleri acıklı bir azabtan kurtaracak olan kimdir?»
[067.029] De ki: «O (Allah) Rahman olan (bizi esirgeyip koruyan) dır; biz O'na iman ettik ve O'na tevekkül ettik. Artık siz kimin açıkça bir şaşkınlık (ve sapıklık) içinde olduğunu pek yakında bilip-öğreneceksiniz.»
[067.030] De ki: «Haber verin; eğer suyunuz yerin dibine göçüverecek olursa, bu durumda kim size bir akar su kaynağı getirebilir?
 
068-KALEM SURESİ

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM



[068.001] Nûn, Kaleme ve satır satır yazdıklarına andolsun.
[068.002] Sen, Rabbinin nimetiyle bir mecnun değilsin.
[068.003] Gerçekten senin için kesintisi olmayan bir ecir vardır.
[068.004] Ve şüphesiz sen, pek büyük bir ahlâk üzerindesin.
[068.005] Artık yakında göreceksin ve onlar da görmüş olacaklar.
[068.006] Sizden hanginiz 'fitneye tutulup-çıldırdığını.'
[068.007] Elbette senin Rabbin, kimin kendi yolundan şaşırıp-saptığını daha iyi bilendir; ve kimin hidayete erdiğini de daha iyi bilendir.
[068.008] Şu halde yalanlayanlara itaat etme.
[068.009] Onlar, senin kendilerine yaranıp-onlarla uzlaşmanı arzu ettiler; o zaman onlar da sana yaranıp-uzlaşacaklardı.
[068.010] Şunların hiçbirine itaat etme: Yemin edipduran, aşağılık,
[068.011] Alabildiğine ayıplayıp kötüleyen, söz getirip götüren (gizlilik içinde söz ve haber taşıyan) .
[068.012] Hayrı engelleyip sürdüren, saldırgan, olabildiğince günahkâr,
[068.013] Zorba-saygısız, sonra da kulağı kesik,
[068.014] Mal (servet) ve çocuklar sahibi oldu diye,
[068.015] Kendisine ayetlerimiz okunduğu zaman: «(Bunlar) Eskilerin uydurma masallarıdır» diyen.
[068.016] Yakında biz onun hortumu (burnu) üzerine damga vuracağız.
[068.017] Gerçek şu ki, biz o bahçe sahiplerine bela verdiğimiz gibi, bunlara da bela verdik. Hani onlar, sabah vakti (erkenden ve kimseye haber vermeden) onu (bahçeyi) mutlaka devşireceklerine dair and içmişlerdi.
[068.018] (Bu konuda) Hiç bir istisna da yapmıyorlardı.
[068.019] Fakat onlar, uyuyorlarken, Rabbin tarafından dolaşıp-gelen bir bela onun üstünü sarıp-kuşatıverdi.
[068.020] Sonunda (bahçe) kökünden kuruyup-kapkara kesildi.
[068.021] Nihayet sabah vakti birbirlerine seslendiler.
[068.022] «Eğer ürününüzü devşirecekseniz erkence kalkın-çıkın.»
[068.023] Derken, aralarında fısıldaşarak çıkıp-gittiler:
[068.024] «Bugün sakın oraya hiç bir yoksul girip de karşınıza çıkmasın.»
[068.025] (Yoksulları) Engellemeğe güçleri yetebilirmiş gibi erkenden gittiler.
[068.026] Ama onu görünce: «Muhakkak biz (gideceğimiz yeri) şaşırmış» dediler.
[068.027] «Hayır, biz (her şeyden ve bütün servetimizden) yoksun bırakıldık.»
[068.028] (İçlerinde) Mutedil olan biri dedi ki: «Ben size dememiş miydim? (Allah'ı) Tesbih edip yüceltmeniz gerekmez miydi?»
[068.029] Dediler ki: «Rabbimiz, seni tesbih eder-yüceltiriz; gerçekten bizler zalim olanlarmışız.»
[068.030] Şimdi birbirlerine karşı kendilerini kınamağa başladılar:
[068.031] «Yazıklar bize, gerçekten bizler azgınmışız» dediler.
[068.032] «Belki Rabbimiz, onun yerine ondan daha hayırlısını verir; şüphesiz biz, yalnızca Rabbimize rağbet eden kimseleriz.»
[068.033] İşte azab böyledir. Ahiret azabı ise, muhakkak çok daha büyüktür; onlar bir bilseler.
[068.034] Şüphe yok, muttaki olanlar için Rableri katında nimetlerle donatılmış cennetler vardır.
[068.035] Öyleyse, Müslümanları suçlu-günahkâr olanlar gibi (eşit) kılar mıyız?
[068.036] Siz ne oluyor? Siz nasıl hüküm veriyorsunuz?
[068.037] Yoksa sizin (elinizde) ders okumakta olduğunuz bir kitap mı var?
[068.038] İçinde, siz neyi seçip-beğenirseniz, mutlaka sizin olacak, diye.
[068.039] Yoksa sizin için üzerimizde kıyamete kadar sürüp gidecek bir yemin mi var ki siz ne hüküm verirseniz o, mutlaka sizin kalacak, diye.
[068.040] Onlara sor: «Onlardan hanginiz bunun savunuculuğunu yapacak?»
[068.041] Yoksa onların ortakları mı var? Şu halde eğer doğru sözlü kimselerse, ortaklarını da getirsinler.
[068.042] Ayağın üstünden (örtünün) açılacağı ve onların secdeye çağrılacakları gün, artık güç yetiremezler.
[068.043] Gözleri 'korkudan ve dehşetten düşük,' kendilerine de zillet sarıp-kuşatmış. Oysa onlar, (daha önce) sapasağlam iken secdeye davet edilirlerdi.
[068.044] Artık bu sözü yalan sayanı sen bana bırak. Biz onları, bilmeyecekleri bir yönden derece derece (günahla yükletip azaba) yaklaştıracağız.
[068.045] Ben, onlara süre tanıyorum. Hiç şüphesiz benim düzenim (cezalandırmam) sapasağlamdır.
[068.046] Yoksa sen, onlardan bir ücret mi istiyorsun ki, onlar, haksız bir borçtan dolayı ağır bir yük altında kalmışlar?
[068.047] Yoksa gayb (görünmeyenin bilgisi) onların yanında mıdır ki, kendileri yazıp duruyorlar?
[068.048] Şimdi sen, Rabbinin hükmüne sabret ve balık sahibi (Yunus) gibi olma; hani o, içi kahır dolu olarak (Rabbine) çağrıda bulunmuştu.
[068.049] Eğer Rabbinden bir nimet ona ulaşıp-yetişmeseydi, mutlaka kendisi yerilmiş ve çıplak bir durumda (karaya) atılmış olacaktı.
[068.050] Fakat Rabbi onu seçti ve onu salih olanlardan kıldı.
[068.051] O küfretmekte olanlar, zikri (Kur'an'ı) işittikleri zaman, seni neredeyse gözleriyle yıkıp-devireceklerdi. «O, gerçekten bir delidir» diyorlar.
[068.052] Oysa o (Kur'an), alemlere bir zikr (öğüt, hatırlatma, hüküm ve üstün bir şeref) den başka bir şey değildir.
 
069-HAKKA SURESİ

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM



[069.001] 'Elbette gerçekleşecek olan' (kıyamet),
[069.002] Nedir o 'muhakkak gerçekleşecek olan?'
[069.003] O gerçekleşecek olanı (kıyameti) sana bildiren nedir?
[069.004] Semûd ve Ad (toplumları), 'mutlaka patlak verecek kıyameti yalan saydılar.
[069.005] Bu nedenle Semûd (halkı) korkunç bir sesle helak edildi.
[069.006] Ad (halkın) a gelince; onlar da, uğultulu yüklü, azgın bir kasırga ile helak edildiler.
[069.007] (Allah) Onu, yedi gece ve sekiz gün, aralık vermeksizin onların üzerine musallat etti. Öyle ki, o kavmi, orada sanki içi kof hurma kütükleriymiş gibi onların çarpılıp yere yıkıldığını görürsün.
[069.008] Şimdi onlardan hiç arta kalan (bir şey) görüyor musun?
[069.009] Firavun (kavmi), ondan öncekiler ve yerle bir olan şehirler (halkı da hep) o hata ile (tarih sahnesine) geldiler.
[069.010] Böylece Rablerinin elçisine isyan ettiler. Bu yüzden onları, şiddeti gittikçe artan bir yakalayışla yakaladı.
[069.011] Gerçek şu ki, su taştığı zaman, o gemide biz sizi taşıdık:
[069.012] Öyle ki, onu sizlere bir ibret (hatırlatma ve öğüt) kılalım. 'Gerçeği belleyip kavrayabilen' kullar da onu belleyip-kavrasın.
[069.013] Artık sur'a tek bir üfürülüşle üfürüleceği,
[069.014] Yeryüzü ve dağlar yerlerinden oynatılıp kaldırılacağı, ardından da tek bir çarpma ile birbirlerine çarpılıp parça parça olacağı zaman.
[069.015] İşte o gün, vakıa (bir gerçek olan kıyamet) artık vuku bulmuş (gerçekleşmiş) tur.
[069.016] Gök de yarılıp-çatlamıştır: artık o gün, 'sarkmış-za'fa uğramıştır.'
[069.017] Melek(ler) ise, onun çevresi üzerindedir. O gün, Rabbinin arşını onların da üstünde sekiz (melek) taşır.
[069.018] Siz o gün arzolunursunuz; sizden yana hiç bir gizli (şey), gizli kalmaz.
[069.019] Artık kitabı sağ-eline verilen kişi, der ki: «Alın, kitabımı okuyun.»
[069.020] «Çünkü ben, gerçekten hesabıma kavuşacağımı sanmış (anlamış) tım.»
[069.021] Artık o, hoşnut bir yaşama içindedir.
[069.022] Yüksek bir cennette.
[069.023] Devşirilecek (meyve ve eşsiz ürün) leri pek yakındır.
[069.024] «Geride kalan günlerde, 'peşin olarak sunduklarınıza karşılık olmak üzere,' afiyetle yiyin ve için.»
[069.025] Kitabı sol eline verilen ise; o da, der ki: «Bana keşke kitabım verilmeseydi.»
[069.026] «Hesabımı da hiç bilmeseydim.»
[069.027] «Keşke o (ölüm her şeyi) kesip bitirseydi.
[069.028] «Malım bana hiç bir yarar sağlayamadı.»
[069.029] «Güç ve kudretim de yok olup gitti.»
[069.030] (Allah buyruk verir «Onu tutuklayın, hemen bağlayıverin.»
[069.031] «Sonra onu çılgın alevlerin içine atın.»
[069.032] «Daha sonra onu, uzunluğu yetmiş arşın olan bir zincire vurup gönderin.»
[069.033] «Çünkü, o, büyük olan Allah'a iman etmiyordu.»
[069.034] «Yoksula yemek vermeye destekçi olmazdı.»
[069.035] «Bundan dolayı bugün, kendisine hiç bir sıcak dost yoktur.»
[069.036] «İrin ve kan karışmadan başka bir yemek yoktur.»
[069.037] «Bunu da, hata edenlerden başkası yemez.»
[069.038] Hayır; gördüklerinize yemin ederim,
[069.039] Görmediklerinize de.
[069.040] Hiç şüphesiz o (Kur'an), şerefli bir elçinin kesin sözüdür.
[069.041] O, bir şairin sözü değildir. Ne kadar az inaniyorsunuz?
[069.042] Bir kâhinin de sözü değildir. Ne kadar az öğüt alıp-düşünüyorsunuz?
[069.043] Alemlerin Rabbinden bir indirilmedir.
[069.044] Eğer o, bize karşı bazı sözleri uydurup-söylemiş olsaydı,
[069.045] Muhakkak onun sağ elini (bütün güç ve kudretini) çekip-alıverirdik.
[069.046] Sonra onun can damarını elbette keserdik.
[069.047] O zaman, sizden hiç kimse araya girerek bunu kendisinden engelleyip-uzaklaştıramazdı.
[069.048] Çünkü o (Kur'an, Allah'tan sakınan) muttakiler için bir öğüttür.
[069.049] Elbette biz, içinizde yalanlayanların bulunduğunu biliyoruz.
[069.050] Gerçekten o (Kur'an), kafirler için (kahırlı) bir hasrettir.
[069.051] Ve şüphesiz o, kesin bir gerçektir (hakku'l-yakin).
[069.052] Öyleyse, büyük Rabbini ismiyle tesbih et.
 
070-MEARİC SURESİ

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM



[070.001] İstekte bulunan biri, (muhakkak) gerçekleşecek olan bir azabı istedi.
[070.002] Kafirler için olan, bu (azabı) geri çevirecek kimse yoktur.
[070.003] (Bu azab) Yüce makamlar sahibi olan Allah'tandır.
[070.004] Melekler ve ruh (Cebrail) O'nun huzuruna bir günde çıkarlar ki onun miktarı elli bin yıldır.
[070.005] Şu halde, güzel bir sabır (göstererek) sabret.
[070.006] Çünkü gerçekten onlar, bunu uzak görmektedirler.
[070.007] Biz ise, onu pek yakın görmekteyiz.
[070.008] (O azab geleceği) O gün gök, erimiş gümüş gibi olur.
[070.009] Dağlar da (etrafa uçuşmuş) rengarenk yün gibi olacak.
[070.010] (Böyle bir günde) Hiç bir yakın dost bir yakın-dostu sormaz.
[070.011] Onlar birbirlerine gösterirler. Bir suçlu-günahkar, o günün azabını karşılık olmak üzere, oğullarını fidye olarak vermek ister;
[070.012] Kendi eşini ve kardeşini,
[070.013] Ve onu barındıran aşiretini (soyunun hepsini) de;
[070.014] Yeryüzünde bulunanların tümünü (verse de) ; sonra bir kurtulsa.
[070.015] Hayır; (böyle fidyeler kabul edilmez.) Doğrusu o (cehennem), cayır cayır yanmakta olan ateştir:
[070.016] Başın derisini kavurup-soyar.
[070.017] Yüz çevirip arkasını döneni çağırır-durur.
[070.018] (Durmaksızın mal ve servet) Toplayıp bir yerde (üstüste) yığmakta olanı.
[070.019] Gerçek şu ki, insan, 'bencil ve haris' olarak yaratıldı.
[070.020] Kendisine bir şer (kötülük) dokunduğu zaman feryadı basar.
[070.021] Ona bir hayır dokunduğunda engelleyici olur (veya cimrilik eder) .
[070.022] Ancak namaz kılanlar hariç;
[070.023] Ki onlar, namazlarında süreklidirler.
[070.024] Ve onların mallarında belirli bir hak vardır.
[070.025] Yoksul ve yoksun olan(lar) için.
[070.026] Onlar, din gününü de tasdik etmektedirler.
[070.027] Onlar, Rablerinin azabına karşı (daimi) bir korku duymaktadırlar.
[070.028] Şüphesiz Rablerinin azabından emin olunamaz.
[070.029] Ve onlar, ırzlarını (ferç) korurlar:
[070.030] Ancak kendi eşleri ya da sağ-ellerinin malik olduğu başka; çünkü onlar (bunlardan dolayı) kınanmazlar.
[070.031] Fakat bunun ötesini arayanlar, artık onlar sınırı çiğneyenlerdir.
[070.032] (Bir de) Onlar, kendilerine verilen emanete ve verdikleri ahde (harfiyyen) riayet edenlerdir.
[070.033] Şahidliklerinde de dosdoğru davrananlardır.
[070.034] Namazlarını (titizlikle) koruyanlardır.
[070.035] İşte onlar, cennetler içinde ağırlananlardır.
[070.036] Şimdi küfretmekte olanlara ne oluyor ki, boyunlarını sana uzatıp koşuyorlar.
[070.037] Sağ yandan ve sol yandan bölükler halinde.
[070.038] Onlardan her biri, nimetlerle donatılmış cennete gireceğini mi umuyor (tamah ediyor) ?
[070.039] Hayır, doğrusu biz onları bildikleri şeyden yarattık.
[070.040] Artık, doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim; biz gerçekten güç yetirenleriz;
[070.041] Onların yerine kendilerinden daha hayırlılarını getirip-değiştirmeğe. Üstelik bizim önümüze geçilemez.
[070.042] Şu halde sen, kendilerine vadedilen (azab) günlerine kavuşuncaya kadar onları bırak; dalıp-oynasınlar, oyalansınlar.
[070.043] Kabirlerinden koşarcasına çıkacakları gün, sanki onlar dikili birşeye yönelmişler gibidirler.
[070.044] Gözleri 'korkudan ve dehşetten düşük,' yüzlerini de bir zillet sarıp-kaplamış; işte bu, kendilerine vadedilmekte olan (kıyamet ve azab) günüdür.
 
071-NUH SURESİ

BİSMİLLAHİRRAHMNİRRAHİM



[071.001] Hiç şüphesiz, biz Nuh'u; «Kavmini, onlara acı bir azab gelmeden evvel uyarıp-korkut» diye kendi kavmine (peygamber olarak) gönderdik.
[071.002] O da dedi ki: «Ey Kavmim, gerçek şu ki, ben size (gönderilmiş) apaçık bir uyarıcı-korkutucuyum.»
[071.003] «Allah'a kulluk edin, O'ndan korkup-sakının ve bana itaat edin.»
[071.004] «Ki günahlarınızı bağışlasın ve sizi adı konulmuş bir ecele kadar ertelesin. Elbette Allah'ın eceli geldiği zaman, o ertelenmez. Bir bilmiş olsaydınız.
[071.005] Dedi ki: «Rabbim, gerçekten ben kavmimi gece ve gündüz davet edip-durdum.»
[071.006] «Fakat benim davet etmem, bir kaçıştan başkasını arttırmadı.»
[071.007] «Doğrusu ben, senin onları bağışlaman için her davet edişimde, onlar parmaklarını kulaklarına tıkadılar, örtülerini başlarına çektiler ve büyüklük tasladıkça büyüklük gösterip-direttiler.»
[071.008] «Sonra ben onları açıktan açığa da davet ettim.»
[071.009] «Daha sonra (davamı) onlara açıkça ilan ettim ve kendilerine gizli gizli yollarla yanaşmak istedim.»
[071.010] «Bundan böyle» dedim. «Rabbinizden mağfiret isteyin çünkü gerçekten O, çok bağışlayandır.
[071.011] «(Öyle yapı ki,) Üzerinize gökten sağanak (bol miktarda yağmur) yağdırsın.»
[071.012] «Size mallar ve çocuklarla yardımda bulunsun. Size (ürün yüklü) bağlar-bahçeler versin, ırmaklar da versin.»
[071.013] «Size ne oluyor ki, Allah'tan bir vekarı ummuyorsunuz?»
[071.014] «Oysa O, sizi gerçekten tavır tavır yaratmıştır.»
[071.015] «Görmüyor musunuz; Allah, yedi göğü birbirleriyle bir uyum (mutabakat) içinde yaratmıştır?»
[071.016] «Ve ayı da bunlar içinde bir nur kılmış, güneşi de (aydınlatıcı ve yakıcı) bir kandil yapmıştır.»
[071.017] «Allah, sizi yerden bir bitki (gibi) bitirdi.»
[071.018] «Sonra sizi yine oraya geri çevirecek ve sizi (diriltici) bir çıkarışla diriltip-çıkaracaktır.»
[071.019] «Allah, yeri sizin için bir yaygı kıldı.»
[071.020] «Öyle ki, onun içinde geniş yollarında gezip-dolaşırsınız, diye.»
[071.021] Nuh: «Rabbim, gerçekten onlar bana isyan ettiler; mal ve çocukları kendisine ziyandan başka bir şeyi arttırmayan kimselere uydular.»
[071.022] «Ve büyük büyük hileli-düzenler kurdular.»
[071.023] «Ve dediler ki: -Kendi ilahlarınızı bırakmayın; bırakmayın ne Vedd'i, ne Suva'ı, ne Yeğus'u, ne Ye'ûk'u ve ne de Nesr'i.»
[071.024] «Böylece onlar, çoğu kimseyi şaşırtıp-saptırdılar. Sen de o zalimlere sapıklıktan başkasını arttırma.»
[071.025] Bunlar, hataları dolayısıyla suda boğuldular, sonra ateşe sokuldular. O zaman da Allah'ın dışında hiç bir yardımcı bulamadılar.
[071.026] Nuh «Rabbim, yer yüzünde kafirlerden yurt edinen hiç kimseyi bırakma.» dedi.
[071.027] «Çünkü sen onları bırakacak olursan, senin kullarını şaşırtıp-saptırırlar ve onlar, kötülükte sınırı aşan (facir'den) kafirden başkasını doğurmazlar.»
[071.028] «Rabbim, beni, annemi-babamı, mü'min olarak evime gireni, iman eden erkekleri ve iman eden kadınları bağışla. Zalim olanlara da yıkımdan başkasını arttırma»
 
072-CİN SURESİ

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM



[072.001] De ki: «Bana gerçekten şu vahyolundu: «Cinlerden bir grup dinleyip de şöyle demişler: -Doğrusu biz, (büyük) hayranlık uyandıran bir Kur'an dinledik.
[072.002] «O (Kur'an), 'gerçeğe ve doğruya' yöneltip-iletiyor. Bu yüzden biz ona iman ettik. Bundan böyle Rabbimize hiç kimseyi ortak koşmayacağız.»
[072.003] Elbette, bizim Rabbimizin şanı yücedir. O, ne eş edinmiştir, ne de bir çocuk.
[072.004] «Doğrusu şu: Bizim düşük akıllı-beyinsizlerimiz. Allah'a karşı 'gerçek dışı bir sürü saçma şeyler' söylemişler.»
[072.005] «Oysa biz, insanların ve cinlerin Allah'a karşı asla yalan söylemiyeceklerini sanmıştık.»
[072.006] «Bir de şu gerçek var: İnsanlardan bazı erkekler, cinlerden bazı adamlara sığınırlardı. Öyle ki, onların azgınlıklarını arttırırlardı.»
[072.007] «Ve onlar, sizin de sandığınız gibi Allah'ın hiç kimseyi kesin olarak diriltmeyeceğini sanmışlardı.»
[072.008] «Doğrusu biz göğü yokladık; fakat onu güçlü koruyucular ve şihablarla kaplı (doldurulmuş) bulduk.»
[072.009] «Oysa gerçekten biz, dinlemek için onun oturma yerlerinde otururduk. Ama şimdi kim dinleyecek olsa, (hemen) kendisini izleyen bir şihab bulur.
[072.010] «Doğrusu bilmiyoruz; yeryüzünde olanlara bir kötülük mü istendi, yoksa Rableri kendileri için (doğru olana iletici) bir hayır mi diledi?»
[072.011] «Gerçek şu ki, bizden salih olanlar da vardır ve bizden bunun dışında (ya da aşağısında) olanlar da. Biz türlü türlü yolların fırkaları olmuşuz.»
[072.012] «Biz şüphesiz, Allah'ı yeryüzünde asla aciz bırakamıyacağımızı, kaçmak suretiyle de onu hiç bir şekilde aciz bırakamıyacağımızı anladık.»
[072.013] «Elbette biz, o yol gösterici (Kur'an'ı) işitince, ona iman ettik. Artık kim Rabbine iman ederse, o ne (ecrinin) eksileceğinden korkar ve ne de haksızlığa uğrayacağından.»
[072.014] «Ve elbette bizden Müslüman olanlar da var, zulmedenler de. İşte (Allah'a) teslim olanlar, artık onlar 'gerçeği ve doğruyu' araştırıp-bulanlardır.»
[072.015] Zulmedenler ise, onlar da cehennem için odun olmuşlardır.
[072.016] Eğer onlar (insanlar ve cinler), yol üzerinde 'dosdoğru bir istikamet tuttursalardı', mutlaka biz onlara bol miktarda su içirir (tükenmez bir rızık ve nimet verir) dik.
[072.017] Ki, kendilerini bununla denemek için. Kim Rabbinin zikrinden yüz çevirirse, (Allah,) onu 'gittikçe şiddetli artan' bir azaba sürükler.
[072.018] Şüphesiz mescidler, (yalnızca) Allah'a aittir. Öyleyse, Allah ile beraber başka hiç bir şeye (ve kimseye) kulluk etmeyin (dua etmeyin, tapmayın) .
[072.019] Şu bir gerçek ki, Allah'ın kulu (olan Muhammed,) O'na dua (ibadet ve kulluk) için kalktığında, onlar (müşrikler,) neredeyse çevresinde keçeleşeceklerdi.
[072.020] De ki: «Ben gerçekten, yalnızca Rabbime dua ediyorum ve O'na hiç kimseyi (ve hiç bir şeyi) ortak koşmuyorum.»
[072.021] De ki: «Doğrusu ben, sizin için ne bir zarar, ne de bir yarar (irşad) sağlayabilirim.»
[072.022] De ki: «Muhakkak beni Allah'tan (gelebilecek bir azaba karşı) hiç kimse asla kurtaramaz ve O'nun dışında asla bir sığınak da bulamam.»
[072.023] «(Benim görevim,) Yalnızca Allah'tan olanı ve O'nun gönderdiklerini tebliğ etmektir. Kim Allah'a ve O'nun Resulüne isyan ederse, içinde ebedi kalıcılar olmak üzere onun için cehennem ateşi vardır.
[072.024] Sonunda onlar, kendilerine vadedileni gördükleri zaman, yardımcı olmak bakımından kim daha zayıfmış ve sayı bakımından kim daha azmış artık öğrenmiş olacaklardır.»
[072.025] De ki: «Bilmiyorum, size vadedilen (kıyamet ve azab) yakın mı, yoksa Rabbim onun için uzun bir süre mi koymuştur?»
[072.026] O, gaybi bilendir. Kendi gaybını (görülmez bilgi hazinesini) kimseye açık tutmaz (ona muttali kılmaz) .
[072.027] Ancak elçileri (peygamberleri) içinde razı olduğu (seçtikleri kimseler) başka. Çünkü O, bunun önüne ve arkasına izleyici (gözetleyici) ler dizer.
[072.028] Öyle ki onların, Rablerinden gelen risaleti (insanlara gönderilenleri) tebliğ ettiklerini bilsin. (Allah,) Onların nezdinde olanları sarıp-kuşatmış ve her şeyi sayı olarak da sayıp-tesbit etmiştir.
 
073-MÜZZEMMİL SURESİ

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM



[073.001] Ey örtüsüne bürünen,
[073.002] Az bir kısmı hariç olmak üzere, geceleyin kalk:
[073.003] (Gecenin) Yarısı kadar. Ya da ondan da biraz eksilt.
[073.004] Veya üzerine ilave et. Ve Kur'an'ı da belli bir düzen içinde (tertil üzere) oku.
[073.005] Gerçek şu ki, biz senin üzerine 'oldukça ağır' bir söz (vahy) bırakacağız.
[073.006] Doğrusu gece neşesi (gece ibadeti, insanın iç dünyasında uyandırdığı) etki bakımından daha kuvvetli, okumak bakımından da daha sağlamdır.
[073.007] Çünkü gündüz, senin için uzun uğraşılar vardır.
[073.008] Rabbinin ismini zikret ve her şeyden kendini çekerek yalnızca O'na yönel.
[073.009] (Allah,) Doğunun ve batının Rabbidir. O'ndan başka ilah yoktur. Şu halde (yalnızca) O'nu vekil tut.
[073.010] Onların demelerine karşı sen sabret ve onlardan güzel bir ayrılma tarzıyla (düşünce ve eylem bakımından köklü bir tutum) ile kopup-ayrıl.
[073.011] Yalanlamakta olan nimet (refah ve servet) sahiplerini sen bana bırak ve onlara az bir süre tanı.
[073.012] Çünkü bizim yanımızda bukağılar ve cayır cayır yanan bir ateş vardır;
[073.013] Boğazı tıkayıp kalan bir yemek ve acı bir azab da vardır.
[073.014] (Öyle) Bir gün ki, yer yüzü ve dağlar titremeye-tutulur ve dağlar göçüveren bir kum yığını olur.
[073.015] Hiç şüphesiz biz size, üzerinize şahid olacak bir peygamber gönderdik; Firavun'a da bir peygmber gönderdiğimiz gibi.
[073.016] Fakat Firavun peygambere isyan etti, biz de onu pek vahim bir tarzda (azabla) yakalayıverdik.
[073.017] Eğer küfredecek olursanız, çocukların saçlarını ağartan bir günde, siz kendinizi nasıl koruyacaksınız?
[073.018] Bu nedenle gök bile yarılıp-çatlamıştır; (artık) O'nun va'di gerçekleştirilip-yerine getirilmiştir.
[073.019] Şüphesiz, bu bir öğüttür. Artık dileyen Rabbine bir yol bulabilir.
[073.020] (Ey Nebi) Gerçekten Rabbin, senin gecenin üçte ikisinden biraz eksiğinde, yarısında ve üçte birinde (namaz için) kalktığını bilmektedir; seninle birlikte olanlardan bir topluluğun da (böyle yaptığını bilmektedir) . Geceyi ve gündüzü Allah takdir etmektedir. Sizin bunu sayamayacağınızı bildi, böylece de tevbenizi (O'na dönüşünüzü) kabul etti. Şu halde Kur'an'dan kolay geleni okuyun. Allah sizden hastalar olduğunu, başkalarının Allah'ın fazlından aramak için yeryüzünde gezip-dolaşacaklarını ve diğerlerinin de Allah yolunda çarpışacaklarını bilmiştir. Öyleyse ondan (Kur'an'dan) kolay geleni okuyun. Namazı dosdoğru kılın, zekatı verin ve Allah'a güzel bir borç verin. Hayır olarak kendi nefisleriniz için önceden takdim ettiğiniz şeyleri daha hayırlı ve daha büyük bir ecir (karşılık) olarak Allah katında bulursunuz. Allah'tan mağfiret dileyin. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır çok esirgeyendir
 
074-MÜDDESİR SURESİ

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM



[074.001] Ey bürünüp örtünen,
[074.002] Kalk (ve) bundan böyle uyarıp-korkut.
[074.003] Rabbini tekbir et (yücelt)
[074.004] Elbiseni de temizle.
[074.005] Pislikten kaçınıp-uzaklaş.
[074.006] Daha çok istekte bulunmak için iyilik yapma.
[074.007] Rabbin için sabret.
[074.008] Çünkü o boruya (sur'a) üfürüldüğü zaman,
[074.009] İşte o gün, zorlu bir gündür;
[074.010] Kafirler içinse hiç kolay değildir.
[074.011] Bırakın onu bana, Ben onu tek olarak yarattım.
[074.012] Ki ben ona, 'alabildiğine geniş kapsamlı bir mal (servet) ' verdim,
[074.013] Göz önünde-hazır çocuklar (verdim),
[074.014] Ve önüne sayısız imkan ve fırsatları döşeyip-serdim.
[074.015] Sonra, daha da arttırmam için tamah eder (doyumsuz istekte bulunur) .
[074.016] Hayır; çünkü o, bizim ayetlerimize karşı 'kesin bir inatçıdır.'
[074.017] Onu alabildiğine sarp bir yokuşa sardırıp-süreceğim.
[074.018] Çünkü o, düşündü ve bir ölçü tesbit etti.
[074.019] Kahrolası, nasıl bir ölçü koydu?
[074.020] Yine kahrolası, nasıl bir ölçü koydu?
[074.021] Sonra bir baktı.
[074.022] Sonra kaşlarını çattı ve yüzünü ekşitti.
[074.023] Sonra da sırt çevirdi ve büyüklük tasladı (istikbâr) .
[074.024] Böylece: «Bu, yalnızca 'aktarılarak öğrenilen' bir büyüdür» dedi.
[074.025] «Bu, bir beşer sözünden başkası değildir.»
[074.026] Onu ben, cehenneme sürükleyip-atacağım.
[074.027] Cehennem (sakar) nedir, sen bilir misin?
[074.028] Ne alıkoyar, ne bırakır.
[074.029] Beşere delicesine susamıştır.
[074.030] Onun üzerinde ondokuz vardır.
[074.031] Biz o ateşin koruyucularını meleklerden başkasını kılmadık. Ve onların sayısını da küfretmekte olanlar için yalnızca bir fitne (konusu) yaptık ki, kendilerine kitap verilenler, kesin bir bilgiyle inansın, iman edenlerin de imanları artsın; kendilerine kitap verilenler ve iman edenler (böylece) kuşkuya kapılmasın. Kalplerinde bir hastalık olanlar ile kafirler de şöyle desin: «Allah, bu örnekle neyi anlatmak istedi?» İşte Allah, dilediğini de böyle hidayete iletir. Rabbinin ordularını kendisinden başka (hiç kimse) bilmez. Bu ise, beşer (insan) için yalnızca bir öğüttür.
[074.032] Hayır, aya andolsun,
[074.033] Dönüp gittiği zaman geceye,
[074.034] Ağardığı zaman sabaha,
[074.035] Gerçekten o, büyük (musibet) lerden biridir.
[074.036] Beşer (insan) için bir uyarıp-korkutmadır;
[074.037] Sizlerden öne geçmek veya geride kalmak isteyenler için.
[074.038] Her nefis, kazanmakta olduklarına karşılık olmak üzere bir rehinedir.
[074.039] Ancak Ashab-ı Yemin (sağ ehli) hariç.
[074.040] Onlar cennetlerdedirler; birbirlerine sorarlar.
[074.041] Suçlu-günahkarları:
[074.042] «Sizi şu cehenneme sürükleyip-iten nedir?»
[074.043] Onlar: «Biz namaz kılanlardan değildik» dediler.
[074.044] «Yoksula da yedirmezdik.»
[074.045] «(Batıla ve tutkulara) Dalıp gidenlerle biz de dalar giderdik.»
[074.046] «Din (hesap ve ceza) gününü yalan sayıyorduk.»
[074.047] «Sonunda yakîn (kesin bir gerçek olan ölüm) gelip bize çattı.»
[074.048] Artık, şefaat edenlerin şefaati onlara bir yarar sağlamaz.
[074.049] Buna rağmen, bunlara ne oluyor ki öğütten yüz çevirip duruyorlar?
[074.050] Sanki onlar, ürkmüş yaban eşekleri gibidirler;
[074.051] Arslandan korkup-kaçmışlar.
[074.052] Hayır; onlardan her biri, kendisine açılmış sahifelerin verilmesini ister.
[074.053] Hayır, onlar hiç şüphesiz ahiretten korkmuyorlar.
[074.054] Gerçek (şu ki), o (Kur'an), elbette bir öğüttür.
[074.055] Artık kim dilerse, öğüt alıp-düşünür.
[074.056] Allah dilemedikçe, onlar öğüt almazlar; takvanın sahibi (onu kabul etmeye ehli olan) O'dur, mağfiretin sahibi (bağışlamaya ehil olan da) O'dur.
 
075-KIYAMET SURESİ

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM



[075.001] Hayır, kalkış (kıyamet) gününe and ederim.
[075.002] Ve yine hayır; kendini kınayıp duran nefse de and ederim.
[075.003] İnsan, onun kemiklerini bizim kesin olarak bir araya getirmeyeceğimizi mi sanıyor?
[075.004] Evet; onun parmak uçlarını dahi derleyip-(yeniden) düzene koymağa güç yetirenleriz.
[075.005] Ancak insan, önündeki (sonsuz geleceği) ni de 'fücurla sürdürmek ister.'
[075.006] «Kıyamet günü ne zamanmış» diye sorar.
[075.007] Ama göz 'kamaşıp da kaydığı,'
[075.008] Ay karardığı,
[075.009] Güneş ve ay birleştirildiği zaman;
[075.010] İnsan o gün der ki: «Kaçış nereye?»
[075.011] Hayır; sığınacak herhangi bir yer yok.
[075.012] O gün, 'sonunda varılıp karar kılınacak yer (müstakar) ' yalnızca Rabbi'nin katıdır.
[075.013] İnsana o gün, önceden takdim ettikleri ve erteledikleri şeylerle haber verilir.
[075.014] Hayır; insan, kendi nefsine karşı bir basirettir;
[075.015] Kendi mazeretlerini ortaya atsa bile.
[075.016] Onu (Kur'an'ı, kavrayıp belletmek için) aceleye kapılıp dilini onunla hareket ettirip-durma.
[075.017] Hiç şüphesiz, onu (kalbinden) toplamak ve onu (sana) okutmak bize ait (bir iş) tir.
[075.018] Şu halde, biz onu okuduğumuz zaman, sen de onun okunuşunu izle.
[075.019] Sonra muhakkak onu açıklamak bize ait (bir iş) tir.
[075.020] Hayır; siz çarçabuk geçmekte olan (dünya) ı seviyorsunuz.
[075.021] Ve ahireti terkedip-bırakıyorsunuz.
[075.022] O gün yüzler ışıl ışıl parlar.
[075.023] Rablerine bakıp-durur.
[075.024] O gün, öyle yüzler vardır ki kararmış-ekşimiştir.
[075.025] Kendisine, beli büken işlerin yapılacağını anlamaktadır.
[075.026] Hayır; can köprücük kemiğine gelip dayandığı zaman,
[075.027] «Son müdahaleyi yapacak kim» denir.
[075.028] Artık gerçekten, kendisi de bir ayrılık olduğunu kavrayıp-anlamıştır.
[075.029] (Ölüm korkusundan) Ayaklar da birbirine (ayak ayağa) dolaştığında;
[075.030] O gün sevk, yalnızca Rabbinedir.
[075.031] Fakat o, ne doğrulamış ne de namaz kılmıştı.
[075.032] Ancak o, yalanlamış ve yüz çevirmişti.
[075.033] Sonra da çalım satarak yakınlarına gitmişti.
[075.034] Sen buna müstahaksın, dahasına da müstahaksın.
[075.035] Yine buna müstahaksın, dahasına da müstahaksın.
[075.036] İnsan, 'kendi başına ve sorumsuz' bırakılacağını mı sanıyor?
[075.037] Kendisi, dökülüp-akıtılan meniden bir damla su değil miydi?
[075.038] Sonra bir alak (embriyo) oldu, derken (Allah, onu) yarattı ve bir 'düzen içinde biçim verdi.'
[075.039] Böylece ondan, erkek ve dişi olmak üzere çift kıldı.
[075.040] (Öyleyse Allah,) Ölüleri diriltmeye güç yetiren değil midir?
 

Konuyu görüntüleyen kullanıcılar

Geri
Üst