Şimdi bize katılın!

Kayıt olduktan ve giriş yaptıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara cevap gönderebilirsiniz daha fazlası için forumumuza kayıt olmalısınız. Kayıt işlemi tamamen ücretsiz ve hızlıdır.

Şimdi kayıt ol!
  • Çok nankör tanıdım hiç biri kedi değildi...
035-FATIR SURESİ

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


[035.001] Hamd, gökleri ve yeri yaratan, ikişer üçer ve dörder kanatlı melekleri elçiler kılan Allah'ındır; O, yaratmada dilediğini arttırır. Şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir.
[035.002] Allah, insanlar için rahmetinden her neyi açacak olsa, artık onu kısıp-tutacak olan yoktur; her neyi de kısar-tutarsa, artık onu da ondan sonra salıverecek olan yoktur. O, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
[035.003] Ey insanlar, Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini anın. Gökten ve yerden sizi rızıklandıran Allah'ın dışında da bir başka yaratıcı var mı? O'ndan başka ilah yoktur. Öyleyse nasıl olur da çevriliyorsunuz?
[035.004] Eğer seni yalanlıyorlarsa, senden önceki peygamberler de yalanlandı. (En sonunda bütün) İşler Allah'a döndürülür.
[035.005] Ey insanlar, hiç şüphesiz Allah'ın va'di haktır, öyleyse dünya hayatı sizi aldatmasın ve aldatıcı(lar) da, sizi Allah ile (Allah'ın adını kullanarak) aldatmasın.
[035.006] Gerçek şu ki, şeytan sizin düşmanınızdır, öyleyse siz de onu düşman edinin. O, kendi grubunu, ancak çılgınca yanan ateşin halkından olmağa çağırır.
[035.007] O küfredenler; onlar için şiddetli bir azab vardır. İman edip salih amellerde bulunanlar ise; onlar için de bir bağışlanma ve büyük bir ecir vardır.
[035.008] Kötü olarak yapıp-ettikleri kendisine çekici-süslü kılınıp da onu güzel gören mi (Allah katında kabul görecek) ? Artık şüphesiz Allah, dilediğini saptırır, dilediğini de hidayete eriştirir. Öyleyse, onlara karşı nefsin hasretlere kapılıp gitmesin. Gerçekten Allah, yapmakta olduklarını bilendir.
[035.009] Allah, rüzgârları gönderir, onlar da bulutu kaldırır, böylece biz onu ölü bir beldeye sürükleriz, onunla, yeri ölümünden sonra diriltiriz. İşte (ölümden sonra) dirilip-yayılma da böyledir.
[035.010] Kim izzeti istiyorsa, artık bütün izzet Allah'ındır. Güzel söz O'na yükselir, salih amel de onu yükseltir. Kötülükleri tasarlayıp düzenleyenler ise; onlar için şiddetli bir azab vardır. Onların tasarladıkları 'boşa çıkıp bozulur'
[035.011] Allah, sizi topraktan yarattı, sonra bir damla sudan. Sonra da sizi çift çift kıldı. O'nun bilgisi olmaksızın, hiç bir dişi gebe kalmaz ve doğurmaz da. Ömür sürene, ömür verilmesi ve onun ömründen kısaltılması da mutlaka bir kitapta (yazılı) dır. Gerçekten bu, Allah'a göre kolaydır.
[035.012] İki deniz bir değildir. Şu, tatlı, susuzluğu keser ve içimi kolay; şu da, tuzlu ve acıdır. Ancak her birinden taze et yersiniz ve takınmakta olduğunuz süs eşyalarını çıkarırsınız. O'nun fazlından aramanız ve umulur ki şükretmeniz için gemilerin onda (denizde) suları yara yara akıp gittiğini görürsün.
[035.013] (Allah,) Geceyi gündüze bağlayıp-katar, gündüzü de geceye bağlayıp-katar; güneşi ve ayı emre amade kılmıştır, her biri adı konulmuş bir süreye kadar akıp gitmektedir. İşte bunları (yaratıp düzene koyan) Allah, sizin Rabbinizdir; mülk O'nundur. O'ndan başka tapmakta olduklarınız ise, 'bir çekirdeğin incecik zarına' bile malik olamazlar.
[035.014] Eğer onlara dua ederseniz, duanızı işitmezler, işitseler bile size cevap veremezler. Kıyamet gününde ise, sizin şirk koşmanızı tanımayacaklardır. (Bunu her şeyden) Haberi olan Allah gibi sana (hiç kimse) haber vermez.
[035.015] Ey insanlar, siz Allah'a (karşı fakir olan) muhtaçlarsınız; Allah ise, Ganiy (hiç bir şeye ihtiyacı olmayan) dır, Hamîd (övülmeye layık) tır.
[035.016] Dileyecek olsa, sizi giderir (yok eder) ve yepyeni bir halk getirir.
[035.017] Bu, Allah'a göre güç değildir. kendisine ondan hiç bir şey yükletilmez. Sen, yalnızca gayb ile Rablerinden 'içleri titreyerek-korkmakta' olanları ve dosdoğru namazı kılanları uyarıp-korkutursun. Kim temizlenip-arınırsa, artık o, kendi nefsi için temizlenip-arınmıştır. Sonunda dönüş Allah'adır.
[035.018] Hiç bir günahkâr bir başka günahkârın günahını yüklenemez. Eğer yükü ağır olan kimse (bir başkasını) onu taşımaya çağırsa, -bu, onun yakın-akrabası da olsa-
[035.019] Kör olanla (basiretle) gören bir değildir;
[035.020] Karanlıklara aydınlık,
[035.021] Gölge ile sıcaklık da.
[035.022] Diri olanlarla ölüler de bir değildir. Gerçekten Allah, dilediğine işittirir; sen ise kabirlerde olanlara işittirecek değilsin.
[035.023] Sen, yalnızca bir uyarıcı-korkutucusun.
[035.024] Hiç şüphesiz biz seni, Hak ile bir müjde verici bir uyarıcı-korkutucu olarak gönderdik. Hiç bir ümmet yoktur ki, içinde bir uyarıcı-korkutucu gelip-geçmiş olmasın.
[035.025] Eğer seni yalanlıyorlarsa, senden öncekiler de yalanlandı; peygamberleri ise, kendilerine apaçık olan ayetler, sahifeler ve aydınlatıcı kitaplar getirmişlerdi.
[035.026] Sonra ben de o küfre sapanları yakalayıverdim. Beni inkârları nasıl oldu (onlar gördüler) ?
[035.027] Allah'ın gökyüzünden su indirdiğini görmedin mi? Böylece biz onunla, renkleri değişik olan meyveler çıkardık. Dağlardan da beyaz, kırmızı, renkleri değişik ve siyah yollar (kıldık) .
[035.028] İnsanlardan, hayvanlardan ve davarlardan da renkleri böyle değişik olanlar vardır. Kulları içinde ise, Allah'tan ancak alim olanlar 'içleri titreyerek-korkar' Hiç şüphe yok Allah, üstün ve güçlü olandır, bağışlayandır.
[035.029] Gerçekten Allah'ın Kitabını okuyanlar, dosdoğru namazı kılanlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak edenler; kesin olarak zarara uğramayacak bir ticareti umabilirler.
[035.030] Çünkü (Allah,) onların ecirlerini noksansız olarak öder ve kendi fazlından onlara arttırır. Hiç şüphe yok O, bağışlayandır, şükrü kabul edendir.
[035.031] Kendinden öncekini doğrulayıcı olarak sana Kitap'tan vahyettiğimiz gerçeğin ta kendisidir. Şüphesiz Allah, elbette haber alandır, görendir.
[035.032] Sonra Kitabı kullarımızdan seçtiklerimize miras kıldık. Artık onlardan kimi kendi nefsine zulmeder, kimi kendi orta yoldadır, kimi de Allah'ın izniyle hayırlarda yarışır-öne geçer. İşte bu, büyük fazlın kendisidir.
[035.033] Adn cennetleri (onlarındır) ; oraya girerler; orada altından bileziklerle ve incirlerle süslenirler. Ve orada onların elbiseleri de ipektir.
[035.034] Derler ki: «Bizden hüznü giderip-yok eden Allah'a hamdolsun; şüphesiz Rabbimiz, gerçekten bağışlayandır, şükrü kabul edendir.»
[035.035] «Ki O, bizi kendi fazlından (ebedi olarak) kalınacak bir yurda yerleştirdi; burada bize bir yorgunluk dokunmaz ve burada bize bir bıkkınlık da dokunmaz.»
[035.036] İnkâr edenlere gelince, onlar için de cehennem ateşi vardır. Onlar için ne karar verilir, ki, böylece ölüversinler, ne de kendilerine onun azabından (bir şey) hafifletilir. İşte biz, her nankör olanı böyle cezalandırırız.
[035.037] İçinde onlar (şöyle) çığlık atarlar: «Rabbimiz, bizi çıkar, yaptığımızdan başka salih bir amelde bulunalım.» Size orda (dünyada), öğüt alabilecek olanın öğüt alabileceği kadar ömür vermedik mi? Size uyarıp-korkutan da gelmişti. Öyleyse (azabı) tadın; artık zalimler için bir yardımcı yoktur.
[035.038] Hiç şüphesiz Allah, göklerin ve yerin gaybını bilendir. Gerçek şu ki O, sinelerin özünde (saklı) olanı bilir.
[035.039] Yeryüzünde sizi halifeler kılan O'dur. Öyleyse kim küfre saparsa, artık küfrü kendi aleyhinedir. Rableri katında kâfir olanlara kendi küfürleri gazabtan başkasını arttırmaz ve kâfir olanlara kendi küfürleri kayıptan başkasını da arttırmaz.
[035.040] De ki: «Siz, Allah'ın dışında tapmakta olduklarınız ortaklarınızı gördünüz mü? Bana haber verin; yerden neyi yaratmışlardır? Ya da onların göklerde bir ortaklığı mı var? Yoksa biz onlara bir kitap vermişiz de onlar bundan (dolayı) apaçık bir belge üzerinde midirler? Hayır, zulmetmekte olanlar, birbirlerine aldatmadan başkasını vadetmiyorlar.
[035.041] Hiç şüphesiz Allah, gökleri ve yeri zeval bulurlar diye (her an kudreti altında) tutmaktadır. Andolsun, eğer onlar zeval bulacak olsa, kendisinden sonra artık onları kimse tutamaz. Şüphesiz O, Halîm olandır, bağışlayandır.
[035.042] Yeminlerinin olanca güçleriyle, kendilerine bir uyarıcı-korkutucu gelecek olsa, ümmetlerin herhangi birinden mutlaka daha doğru yolda olacaklarına dair, Allah'a and içtiler. Ancak onlara uyarıcı-korkutucu geldiğinde, nefretlerinden başkasını artırmadı.
[035.043] (Hem de) Yeryüzünde büyüklük taslayarak ve kötülüğü tasarlayıp düzenleyerek. Oysa hileli-düzen, kendi sahibinden başkasını sarıp-kuşatmaz. Artık onlar öncekilerin sünnetinden başkasını mı gözlemektedirler? Sen, Allah'ın sünnetinde kesinlikle bir değişiklik bulamazsın ve sen, Allah'ın sünnetinde kesinlikle bir dönüşüm de bulamazsın.
[035.044] Yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı ki, böylelikle kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görsünler; üstelik onlar, kuvvet bakımından kendilerinden daha şiddetliydiler. Göklerde de, yerde de Allah'ı aciz bırakacak hiç bir şey yoktur. Hiç şüphesiz O, bilendir, güç yetirendir.
[035.045] Eğer Allah, kazanmakta oldukları dolayısıyla insanları (azab ile) yakalayıverecek olsaydı, (yerin) sırtı üzerinde hiç bir canlıyı bırakmazdı, ancak onları, adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Sonunda ecelleri geldiği zaman, artık şüphesiz Allah kendi kullarını görendir.
 
036-YASİN SURESİ

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


[036.001] Yâsin.
[036.002] Andolsun hikmetli Kur'an'a,
[036.003] Gerçekten sen, gönderilen (peygamber) lerdensin.
[036.004] Dosdoğru olan bir yol üzerinde.
[036.005] (Kur'an) Güçlü ve üstün olan, esirgeyen (Allah') ın indirmesidir.
[036.006] Babaları uyarılıp-korkutulmamış, böylece kendileri de gafil kalmış bir kavmi uyarıp-korkutman için (gönderildin) .
[036.007] Andolsun, onların çoğu üzerine o söz hak olmuştur; artık onlar inanmazlar.
[036.008] Gerçekten biz onların boyunlarına, çenelere kadar (dayanan) halkalar geçirdik; bu yüzden başları yukarı kalkıktır.
[036.009] Biz onların önlerinde bir sed, arkalarında da bir sed çektik. Böylelikle onları örtüverdik, artık görmezler.
[036.010] Kendilerini uyarıp-korkutsan da, uyarmayıp-korkutmasan da onlar için birdir; onlar iman etmezler.
[036.011] Sen ancak, zikre (Kur'an'a) uyan ve gayb ile Rahman olan (Allah') a (karşı) içi titreyerek korku duyan kimseyi uyarıp-korkutursun. İşte böylesini, bir bağışlanma ve üstün bir ecirle müjdele.
[036.012] Şüphesiz biz, ölüleri biz diriltiriz; onların önden takdim ettiklerini ve eserlerini de biz yazarız. Biz her şeyi, apaçık olan bir kitapta tesbit edip korumuşuz.
[036.013] Sen onlara, o şehir halkının örneğini ver; hani oraya elçiler gelmişti.
[036.014] Hani biz onlara iki (elçi) göndermiştik, fakat onlar ikisini yalanlamışlardı. Biz de (iki elçiyi) bir üçüncüyle güçlendirdik; böylece dediler ki: «Şüphesiz biz, size, gönderilmiş elçileriz.»
[036.015] Dediler ki: «Siz, bizim benzerimiz olan bir beşerden başkası değilsiniz, Rahman (olan Allah) da herhangi bir şey indirmiş değildir. Siz, yalnızca yalan söylemektesiniz.»
[036.016] Dediler ki: «Rabbimiz, gerçekten sizin için gönderilmiş elçiler olduğumuzu bilmektedir.»
[036.017] «Bizim üzerimizde de (sorumluluk ve görev olarak) apaçık bir tebliğden başkası yoktur.»
[036.018] Onlar dediler ki: «Herhalde biz, sizlerden dolayı uğursuzluğa uğradık. Eğer (bu söylediklerinize) bir son vermeyecek olursanız, andolsun, sizi taşa tutacağız ve mutlaka bizden yana size acıklı bir azab dokunacaktır.»
[036.019] Dediler ki: «Uğursuzluğunuz, sizinle birliktedir. Size öğüt verildi diye mi (uğursuzluğa uğradınız) ? Hayır, siz ölçüyü taşıran bir kavimsiniz.»
[036.020] Şehrin en uzak yerinden bir adam koşarak geldi: «Ey kavmim, elçilere uyun» dedi.
[036.021] «Sizden ücret istemeyenlere uyun, onlar hidayet bulmuş kimselerdir.»
[036.022] «Bana ne oluyor ki, beni yaratana kulluk etmeyecekmişim? siz O'na döndürüleceksiniz.»
[036.023] «Ben, O'ndan başka ilahlar edinir miyim ki, Rahman (olan Allah), bana bir zarar dileyecek olsa, ne onların şefaati bana bir şeyle yarar sağlar, ne de onlar beni kurtarabilirler.»
[036.024] «O durumda ise, gerçekten ben apaçık bir sapıklık içinde olmuş olurum.»
[036.025] «Şüphesiz ben, sizin Rabbinize iman ettim; işte beni işitin.»
[036.026] Ona: «Cennete gir» denildi. O da: «Keşke benim kavmim de bir bilseydi» dedi.
[036.027] «Rabbimin beni bağışladığını ve beni ağırlananlardan kıldığını.»
[036.028] Kendisinden sonra ise, kavminin üzerine gökten bir ordu indirmedik; indirecek de değildik.
[036.029] (Ancak onlara) Yalnızca bir tek çığlık (yetti) ; anında sönüverdiler.
[036.030] Yazıklar olsun kullara; ki onlara bir peygamber gelmeyi görsün, mutlaka onunla alay ederlerdi.
[036.031] Görmüyorlar mı, kendilerinden önce nice kuşakları yıkıma uğrattık? Onlar, bir daha kendilerine dönmemektedirler.
[036.032] Ancak onların hepsi, toplanmış olarak huzurumuza getirilmişlerdir.
[036.033] Ölü toprak kendileri için bir ayettir; biz onu dirilttik, ondan taneler çıkarttık, böylelikle de onlar ondan yemektedirler.
[036.034] Biz, onda hurmalıklardan ve üzüm-bağlarından bahçeler kıldık ve içlerinde pınarlar fışkırttık:
[036.035] Onun ürünlerinden ve kendi ellerinin yaptıklarından yemeleri için. Yine de şükretmiyorlar mı?
[036.036] Yerin bitirmekte olduklarından, kendi nefislerinden ve daha bilmedikleri nice şeylerden bütün çiftleri yaratan (Allah çok) yücedir.
[036.037] Gece de kendileri için bir ayettir. Gündüzü ondan sıyırıp-yüzeriz, hemen onlar artık karanlıkta kalıvermişlerdir.
[036.038] Güneş de, kendisi için (tesbit edilmiş) olan bir müstakarra doğru akıp-gitmektedir. Bu, üstün ve güçlü olan, bilen (Allah) ın takdiridir.
[036.039] Ay'a gelince, biz onun için de birtakım uğrak yerleri takdir ettik; sonunda o, eski bir hurma dalı gibi döndü (döner) .
[036.040] Ne güneşin aya erişip-yetişmesi gerekir, ne de gecenin gündüzün önüne geçmesi. Her biri bir yörüngede yüzüp gitmektedirler.
[036.041] Onların soylarını dolu gemilerde (ana rahimlerinde) taşımamız da kendileri için bir ayettir.
[036.042] Ve kendileri için binmekte oldukları bunun benzeri (nice) şeyleri yaratmamız da.
[036.043] Eğer dilersek onları batırır-boğarız; bu durumda ne onların imdadına yetişen olur, ne de onlar kurtulabilirler.
[036.044] Ancak bizden bir rahmet olması ve (onları) belirli bir zamana kadar yararlandırmamız başka.
[036.045] Onlara: «Önünüzde olandan ve arkanızda olandan korkup-sakının, belki esirgenirsiniz» denildiğinde, (dinlemeyip küfre saparlar)
[036.046] Onlara, Rablerinin ayetlerinden bir ayet gelmeyi görsün, mutlaka ondan yüz çeviricidirler.
[036.047] Ve onlara: «Size Allah'ın rızık olarak verdiklerinden infak edin» denildiği zaman da, o küfre sapanlar iman edenlere dediler ki: «Allah'ın, eğer dilemiş olsaydı yedireceği kimseyi biz mi yedirecek mişiz? Gerçekten siz, apaçık bir şaşkınlık içindesiniz.»
[036.048] Ve derler ki: «Eğer doğru söylüyorsanız bu tehdit (etmekte olduğunuz yıkım ve azab) ne zamanmış?»
[036.049] Onlar, yalnızca tek bir çığlıktan başkasını gözetmezler, onlar birbirleriyle çekişip-dururken o kendilerini yakalayıverir.
[036.050] Artık ne bir tavsiyede bulunmağa güç yetirebilirler, ne de ailelerine dönebilirler.
[036.051] Sûr'a üfürülmüştür; böylece onlar kabirlerinden (diriltilip) Rablerine doğru (dalgalar halinde) süzülüp-giderler.
[036.052] Demişlerdir ki: «Eyvahlar bize, uykuya-bırakıldığımız yerden bizi kim diriltip-kaldırdı? Bu, (öyle oluyor ki) Rahman (olan Allah) ın va'dettiğidir, (demek ki) gönderilen (peygamber) ler de doğru söylemiş.»
[036.053] O, yalnızca bir tek çığlıktan başkası değildir; artık onların hepsi toplanmış olarak huzurumuza getirilmişlerdir.
[036.054] İşte bugün, hiç kimseye (hiç) bir şeyle zulmedilmez ve siz de yapmakta olduklarınızdan başkasıyla karşılık görmezsiniz.
[036.055] Gerçek şu ki, bugün cennet halkı, 'sevinç ve mutluluk dolu' bir meşguliyet içindedirler.
[036.056] Kendileri ve eşleri, gölgeliklerde, tahtlar üzerinde yaslanmışlardır.
[036.057] Orada taptaze-meyveler onların ve istek duymakta oldukları her şey onlarındır.
[036.058] Çok esirgeyen Rabb'dan onlara bir de sözlü «Selam» (vardır) .
[036.059] «Ey suçlu-günahkârlar, bugün siz bir yana çekilin.»
[036.060] «Ey Adem oğulları, ben size and vermedim mi ki: -Şeytana kulluk etmeyin, çünkü, o, sizin için apaçık bir düşmandır;»
[036.061] «Bana kulluk edin, doğru olan yol budur.»
[036.062] Andolsun o, sizden birçok insan-kuşağını saptırmıştı. Yine de aklınızı kullanmıyor muydunuz?
[036.063] İşte bu, size vadedilmiş olan cehennemdir.
[036.064] Küfre sapmalarınıza karşılık olmak üzere bugün oraya girin.
[036.065] Bugün biz onların ağızlarını mühürleriz; (günahtan ve sevaptan yana) kazanmakta olduklarını da elleri bize söylemekte, ayakları da şahitlik etmektedir.
[036.066] Eğer dilemiş olsaydık, gözlerinin üstüne bastırır-kör ederdik, böylece yola dökülüp-koşuşurlardı. Fakat nasıl göreceklerdi ki?
[036.067] Eğer dilemiş olsaydık, oldukları yerde (en görkemli çağlarında) onları bir başka kalıba sokardık; böylece ne ileri gitmeye, ne de geri dönmeye güç yetirebilirlerdi.
[036.068] Kime uzun ömür verirsek, yaratılışta onu tersine çeviririz. Yine de akıllarını kullanmayacaklar mı?
[036.069] Biz ona (Peygambere) şiir öğretmedik; (bu,) ona yakışmaz da. O (kendisine indirilen Kitap), yalnızca bir öğüt ve apaçık olan bir Kur'an'dır.
[036.070] (Kur'an,) Diri olanları uyarıp-korkutmak ve küfre sapanları üzerine sözün hak olması için (indirilmiştir) .
[036.071] Ellerimizin yaptıklarından kendileri için nice hayvanları yarattığımızı görmüyorlar mı? Böylece onlar, bunlara malik oluyorlar.
[036.072] Biz onlara kendileri için boyun eğdirdik; işte bir kısmı binekleridir, bir kısmını(n da etini) yiyorlar.
[036.073] Onlarda kendileri için daha nice yararlar ve içecekler vardır. Yine de şükretmeyecekler mi?
[036.074] Yardım görürler umuduyla, onlar Allah'tan başka ilahlar edindiler.
[036.075] Onların (o ilahların) kendilerine yardım etmeye güçleri yetmez; oysa kendileri onlar için hazır bulundurulmuş askerlerdir.
[036.076] Öyleyse onların sözleri seni hüzne kaptırmasın. Gerçekten biz, onların saklamakta olduklarını da, açığa vurduklarını da biliyoruz.
[036.077] İnsan, bizim kendisini bir damla sudan yarattığımızı görmüyor mu? Şimdi o, apaçık bir düşman kesilmiştir.
[036.078] Kendi yaratılışını unutarak bize bir örnek verdi; dedi ki: «Çürümüş-bozulmuşken, bu kemikleri kim diriltecekmiş?»
[036.079] De ki: «Onları, ilk defa yaratıp-inşa eden diriltecek. O, her yaratmayı bilir.»
[036.080] Ki O, size yeşil ağaçtan bir ateş kılandır; siz de ondan yakıyorsunuz.
[036.081] Gökleri ve yeri yaratan, onların bir benzerini de yaratmağa kadir değil mi? Hiç tartışmasız (öyledir) ; O, yaratandır, bilendir.
[036.082] Bir şeyi dilediği zaman, O'nun emri, ona yalnızca: «Ol» demesidir; o da hemen oluverir.
[036.083] Her şeyin melekûtu (hükümranlık ve mülkü) elinde bulunan (Allah) ne yücedir. Ve siz O'na döndürüleceksiniz.
 
037-SAFFAT SURESİ

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

[037.001] Saflar halinde dizilenlere andolsun,
[037.002] Haykırıp sürükleyenlere,
[037.003] Zikir okumakta olanlara,
[037.004] Hiç tartışmasız, sizin ilahınız gerçekten birdir.
[037.005] Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbi'dir, doğuların da Rabbi'dir.
[037.006] Hiç şüphesiz, biz dünya göğünü 'çekici bir süsle', yıldızlarla süsleyip-donattık.
[037.007] Ve itaatten çıkmış her azgın şeytandan koruduk;
[037.008] Ki onlar, Mele-i Alâ'ya kulak verip dinleyemezler ve onlar her yandan kovulur atılırlar;
[037.009] Uzaklaştırılırlar. Onlar için kesintisiz bir azab vardır.
[037.010] Ancak (sözü hırsızlama) çalıp-kapan olursa, artık onu da delip geçen 'yakıcı bir alev' izler (ve yok eder) .
[037.011] Şimdi onlara sor: Yaratılış bakımından onlar mı daha zorlu, yoksa bizim yarattıklarımız mı? Doğrusu biz onları, cıvık-yapışkan bir çamurdan yarattık.
[037.012] Hayır, sen (bu muhteşem yaratışa ve onların inkarına) şaşırdın kaldın; onlar ise alay edip duruyorlar.
[037.013] Kendilerine öğüt verildiğinde, öğüt almıyorlar.
[037.014] Bir ayet (mucize) gördüklerinde de, alay konusu edinip eğleniyorlar.
[037.015] «Bu, açıkça bir büyüden başkası değildir» dediler.
[037.016] «Biz öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuzda mı, gerçekten biz mi diriltilecekmişiz?»
[037.017] «Veya önceki atalarımız da mı?»
[037.018] De ki: «Evet, üstelik sizler boyun bükmüş kimseler olarak.»
[037.019] İşte o, yalnızca bir tek çığlıktan ibarettir; artık kendileri (diriltilmiş olarak) bakıp durmaktadırlar.
[037.020] Derler ki: «Eyvahlar bize; bu, din günüdür.»
[037.021] «Bu, sizin yalanlamakta olduğunuz (mü'mini kâfirden, haklıyı haksızdan) ayırma günüdür.»
[037.022] «Zulmetmekte olanları, eşlerini ve tapmakta olduklarını bir araya getirip toplayın.»
[037.023] «Allah'tan başka (taptıklarını) ; artık onları cehennemin yoluna yöneltip götürün.»
[037.024] «Ve onları durdurup-tutuklayın, çünkü onlar, sorguya çekileceklerdir.»
[037.025] (Onlara seslenilir «Ne oluyor size, birbirinizle (dünya olduğu gibi) yardımlaşmıyorsunuz?»
[037.026] Hayır, bugün onlar teslim olmuşlardır.
[037.027] Kimi kimine yönelmiş olarak birbirlerine soruyorlar:
[037.028] «Gerçekten sizler bize sağdan (sağ duyudan ve haktan) yana gelip yanaşıyordunuz» derler.
[037.029] (Diğerleri de «Hayır» derler. «Zaten sizler mü'min olanlar değildiniz.»
[037.030] «Bizim sizin üzerinizde zorlayıcı hiç bir gücümüz yoktu; hayır, siz (kendiniz) azgın bir kavimdiniz.»
[037.031] «Böylece Rabbimizin sözü (yıkım ve azab va'di) üzerimize hak oldu. Hiç tartışmasız, (azabı) tadıcılarız.»
[037.032] «Evet, biz sizi azdırdık, çünkü biz de azgın kimselerdik.»
[037.033] Artık o gün onlar azabda ortaktırlar.
[037.034] Doğrusu biz, suçlu-günahkârlara böyle yaparız.
[037.035] Çünkü onlara: «Allah'tan başka ilah yoktur» denildiği zaman, büyüklük taslarlardı.
[037.036] Ve derlerdi ki: «Biz, ünlenmiş bir şair için ilahlarımızı terk mi edeceğiz?»
[037.037] Hayır, o, hakkı getirmiş ve gönderilen (peygamber) leri de doğrulamıştı.
[037.038] Hiç tartışmasız, siz, acıklı azabı tadıcılarsınız.»
[037.039] Yapmakta olduklarınızdan başkasıyla cezalanmayacaksınız.
[037.040] Ancak muhlis olan kular başka.
[037.041] İşte onlar; onlar için bilinen bir rızık vardır.
[037.042] Çeşitli-meyveler. Onlar ikram görenlerdir.
[037.043] Nimetlerle donatılmış (naim) cennetlerde.
[037.044] Birbirlerine karşı, tahtlar üzerinde (otururlar) .
[037.045] Kaynaktan (doldurulmuş) kadehlerle çevrelerine dolaşılır.
[037.046] Bembeyaz, içenlere lezzet (veren bir içki) .
[037.047] Onda ne bir gaile vardır, ne de kendilerinden geçip, akılları çelinir.
[037.048] Ve yanlarında bakışlarını yalnızca eşlerine çevirmiş iri gözlü kadınlar vardır.
[037.049] Sanki onlar, saklı bir yumurta gibi (çarpıcı ve pürüzsüz) .
[037.050] Böyleyken, kimi kimine yönelmiş olarak, birbirlerine soruyorlar:
[037.051] Onlardan bir sözcü der ki: «Benim bir yakınım vardı.»
[037.052] «Der ki: -Sen de gerçekten (dirilişi) doğrulayanlardan mısın?»
[037.053] «Bizler öldüğümüz, toprak ve kemikler olduğumuzda mı, gerçekten biz mi (yeniden diriltilip sonra da) sorguya çekilecekmişiz?»
[037.054] (Konuşan yanındakilere) Der ki: «Sizler (onun şimdi ne durumda olduğunu) biliyor musunuz?»
[037.055] Derken, bakıverdi, onu 'çılgınca yanan ateşin' tam ortasında gördü.
[037.056] Dedi ki: «Andolsun Allah'a, neredeyse beni de ( şu bulunduğun yere) düşürecektin.»
[037.057] «Eğer Rabbimin nimeti olmasaydı, muhakkak ben de (azab yerine getirilip) hazır bulundurulanlardan olacaktım.»
[037.058] «Nasıl, biz ölecek olanlar değil miymişiz?»
[037.059] «Yalnızca birinci ölümümüzden başka (öyle mi) ? Ve biz azaba uğratılacak olanlar da değil miymişiz; (öyle mi) ?»
[037.060] Hiç şüphe yok, bu, asıl büyük 'kurtuluş ve mutluluğun' ta kendisidir.
[037.061] Böylece, çalışanlar da bunun bir benzeri için çalışmalıdır.
[037.062] Nasıl, böyle bir konaklanma mı daha hayırlı, yoksa zakkum ağacı mı?
[037.063] Doğrusu biz, onu kâfirler için bir fitne (bir imtihan konusu) kıldık.
[037.064] Şüphesiz o, 'çılgınca yanan ateşin' dibinde bitip çıkar.
[037.065] Onun tomurcukları, şeytanların başları gibidir.
[037.066] Artık hiç tartışmasız, onlar, ondan yiyecekler, böylelikle karınlarını da ondan dolduracaklar.
[037.067] Sonra kendileri için onun üzerinde kaynar su karıştırılmış bir içkileri de vardır.
[037.068] Sonra onların dönecekleri yer, elbette (yine) çılgınca yanan ateştir.
[037.069] Çünkü onlar, atalarını da sapık kimseler olarak bulmuşlardı.
[037.070] Kendileri de onların izleri üzerinde koşturup-duruyorlardı.
[037.071] Andolsun, onlardan önce, evvelkilerin çoğu da sapmıştı.
[037.072] Andolsun, biz onlara uyarıcı-korkutucular göndermiştik.
[037.073] Uyarılıp-korkutulanların nasıl bir sona uğradıklarına bir bak.
[037.074] Ancak muhlis olan kullar başka.
[037.075] Andolsun, Nuh bize (dua edip) seslenmişti de, ne güzel icabet etmiştik.
[037.076] Onu ve ailesini, o büyük üzüntüden kurtarmıştık.
[037.077] Ve onun soyunu, (dünyada) onları da baki kıldık.
[037.078] Sonra gelenler arasında da ona (hayırlı ve şerefli bir isim) bıraktık.
[037.079] Âlemler içinde selam olsun Nuh'a.
[037.080] Gerçekten biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz.
[037.081] Şüphesiz o, bizim mü'min olan kullarımızdandı.
[037.082] Sonra diğerlerini suda-boğduk.
[037.083] Doğrusu İbrahim de, onun (soyunun) bir kolundandır.
[037.084] Hani o, Rabbine arınmış (selim) bir kalb ile gelmişti.
[037.085] Hani babasına ve kavmine demişti ki: «Sizler neye tapıyorsunuz?»
[037.086] «Birtakım uydurma yalanlar için mi Allah'tan başka ilahlar istiyorsunuz?»
[037.087] «Âlemlerin Rabbi hakkındaki zannınız nedir?»
[037.088] Sonra yıldızlara bir göz attı.
[037.089] «Ben, doğrusu hastayım» dedi.
[037.090] Böylelikle arkalarını çevirip ondan kaçmaya başladılar.
[037.091] Bunun üzerine onların ilahlarına sokulup: «Yemek yemiyor musunuz?» dedi.
[037.092] «Size ne oluyor ki konuşmuyorsunuz?»
[037.093] Derken onların üstüne yürüyüp sağ eliyle bir darbe indirdi.
[037.094] Çok geçmeden (halkı) birbirine girmiş durumda kendisine yönelip geldiler.
[037.095] Dedi ki: «Yontmakta olduğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?»
[037.096] «Oysa sizi de, yapmakta olduklarınızı da Allah yaratmıştır.»
[037.097] Dediler ki: «Onun için (yüksekçe) bir bina inşa edin de onu çılgınca yanan ateşin içine atın.»
[037.098] Böylelikle ona bir tuzak hazırlamak istediler. Oysa biz, onları alçaltılmışlar kıldık.
[037.099] (İbrahim) Dedi ki «Şüphesiz ben, Rabbime gidiciyim; O, beni hidayete eriştirecektir.»
[037.100] «Rabbim, bana salihlerden (olan bir çocuk) armağan et.»
[037.101] Biz de onu halim bir çocukla müjdeledik.
[037.102] Böylece (çocuk) onun yanında koşabilecek çağa erişince (İbrahim ona) : «Oğlum» dedi. «Gerçekten ben seni rüyamda boğazlıyorken görüyordum. Bir bak, sen ne düşünüyorsun.» (Oğlu İsmail) Dedi ki: «Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah, beni sabredenlerden bulacaksın.»
[037.103] Sonunda ikisi de (Allah'ın emrine ve takdirine) teslim olup (babası, İsmail'i kurban etmek için) onu alnı üzerine yatırdı;
[037.104] Biz ona: «Ey İbrahim» diye seslendik.
[037.105] «Gerçekten sen, rüyayı doğruladın. Hiç şüphesiz biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz.»
[037.106] Doğrusu bu, apaçık bir imtihandı.
[037.107] Ve ona büyük bir kurbanı fidye olarak verdik.
[037.108] Sonra gelenler arasında da ona (hayırlı ve şerefli bir isim) bıraktık.
[037.109] İbrahim'e selam olsun.
[037.110] Biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz.
[037.111] Şüphesiz o, bizim mü'min olan kullarımızdandır.
[037.112] Biz ona, salihlerden bir peygamber olarak İshak'ı müjdeledik.
[037.113] Ona da, İshak'a da bereketler verdik. İkisinin soyundan, ihsanda bulunan (muhsin olan) da var, açıkça kendi nefsine zulmetmekte olan da.
[037.114] Andolsun, biz Musa'ya ve Harun'a lütufta bulunduk.
[037.115] Onları ve kavimlerini o büyük üzüntüden kurtardık.
[037.116] Onlara yardım ettik, böylece üstün gelenler onlar oldular.
[037.117] Ve ikisine anlatımı-açık olan kitabı verdik.
[037.118] Onları dosdoğru olan yola yöneltip-ilettik.
[037.119] Sonra gelenler arasında da ikisine (hayırlı ve şerefli bir isim) bıraktık.
[037.120] Musa'ya ve Harun'a selam olsun.
[037.121] Şüphesiz biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz.
[037.122] Şüphesiz ikisi, bizim mü'min olan kullarımızdandırlar.
[037.123] Gerçekten İlyas da, gönderilmiş (peygamber) lerdendi.
[037.124] Hani kendi kavmine demişti ki: «Siz korkup sakınmaz mısınız?»
[037.125] «Siz Ba'l'e tapıp da yaratıcıların en güzeli (olan Allah'ı) mı bırakıyorsunuz?»
[037.126] «Allah ki, sizin de Rabbiniz, önceki atalarınızın da Rabbidir.»
[037.127] Fakat onu yalanladılar; bundan dolayı gerçekten onlar, (azab için getirilip) hazır bulundurulacak olanlardır.
[037.128] Ancak, muhlis olan kullar başka.
[037.129] Sonra gelenler arasında ona (hayırlı ve şerefli bir isim) bıraktık.
[037.130] İlyas'a selam olsun.
[037.131] Şüphesiz biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz.
[037.132] Şüphesiz o, bizim mü'min olan kullarımızdandı.
[037.133] Gerçekten Lût da gönderilmiş (peygamber) lerdendi.
[037.134] Hani biz onu ve ailesini topluca kurtarmıştık;
[037.135] Geride bırakılanlar arasında bir yaşlı-kadın dışında.
[037.136] Sonra da geride kalanları yerle bir ettik.
[037.137] Siz onların üstünden muhakkak geçip gidiyorsunuz; sabah vakti.
[037.138] Ve geceleyin. Yine de akıllanmayacak mısınız?
[037.139] Hiç şüphesiz Yunus da, gönderilmiş (peygamber) lerdendi.
[037.140] Hani o, dolu bir gemiye kaçmıştı.
[037.141] Böylece kur'aya katılmıştı da, kaybedenlerden olmuştu.
[037.142] Derken onu balık yutmuştu, oysa kendisi (kendini) kınanmış (sayanlardan) dı.
[037.143] Eğer (Allah'ı çokça) tesbih edenler olmasaydı,
[037.144] Onun karnında (insanların) dirilip-kaldırılacakları güne kadar kalakalmıştı.
[037.145] Sonunda o hasta bir durumdayken onu çıplak bir yere (sahile) attık.
[037.146] Ve üzerine, sık-geniş yapraklı (kabağa benzer) türden bir ağaç bitirdik.
[037.147] Onu yüzbin olan veya (sayısı) daha da artan (bir topluluk) a (peygamber olarak) gönderdik.
[037.148] Sonunda ona iman ettiler, biz de onları bir süreye kadar yararlandırdık.
[037.149] Şimdi sen onlara sor: Kızlar senin Rabbinin, erkek çocuklar onların mı?
[037.150] Yoksa onlar, şahidlik etmekteyken, biz melekleri dişiler olarak mı yarattık?
[037.151] Dikkat edin; gerçekten onlar, düzdükleri yalanlardan dolayı derler ki:
[037.152] «Allah doğurdu.» Onlar, hiç şüphesiz, muhakkak yalan söyleyenlerdir.
[037.153] (Allah,) Kızları, erkek çocuklara tercih mi etmiş?
[037.154] Size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz?
[037.155] Hiç mi öğüt alıp-düşünmüyorsunuz?
[037.156] Yoksa sizin apaçık olan ispatlı bir deliliniz mi var?
[037.157] Eğer doğru söyleyenler iseniz, öyleyse getirin kitabınızı.
[037.158] Onlar, kendisiyle (Allah ile) cinler arasında da bir soy-bağı kurdular. Oysa andolsun, cinler de onların gerçekten (azab için getirilip) hazır bulundurulacaklarını bilmişlerdir.
[037.159] Onların nitelendirmekte olduklarından Allah yücedir.
[037.160] Ancak muhlis olan kullar başka.
[037.161] Artık siz de, tapmakta olduklarınız da,
[037.162] O'na karşı kimseyi fitneye sürükleyecek olanlar değilsiniz.
[037.163] Ancak kendisi çılgınca yanan ateşe girecek olan başka (onu sürüklersiniz) .
[037.164] (Melekler der ki «Bizden her birimiz için belli bir makam vardır.»
[037.165] «Biziz, o saflar halinde dizilmiş olanlar, gerçekten biziz.»
[037.166] «Biziz, o tesbih edenler de, gerçekten biziz.»
[037.167] Onlar (putatapıcılar), her ne kadar şöyle diyor idiyseler de:
[037.168] «Eğer yanımızda öncekilerden bir zikir (kitap) bulunmuş olsaydı,»
[037.169] «Gerçekten bizler de, Allah'ın muhlis kullarından olurduk.»
[037.170] Fakat (kitap gelince) onu tanımayıp-küfrettiler; yakında bileceklerdir.
[037.171] Andolsun, (peygamber olarak) gönderilen kullarımıza (şu) sözümüz geçmiştir:
[037.172] Hiç tartışmasız onlar, muhakkak nusret (yardım ve zafer) bulacaklardır.
[037.173] Ve hiç şüphesiz, bizim ordularımız; üstün gelecek olanlar da onlardır.
[037.174] Öyleyse sen, bir süreye kadar onlardan yüz çevir.
[037.175] Ve onları seyret; onlar da (azabı) yakında göreceklerdir.
[037.176] Şimdi onlar, bizim azabımızı mı acele istiyorlar?
[037.177] Fakat (azab) onların sahasına indiği zaman, uyarılıp-korkutulanların sabahı ne kadar da kötü olur.
[037.178] Sen bir süreye kadar onlardan yüz çevir.
[037.179] Ve seyret; onlar da (azabı) yakında göreceklerdir.
[037.180] Üstünlük ve güç (izzet) sahibi olan senin Rabbin, onların nitelendirmekte olduklarından yücedir.
[037.181] Gönderilmiş (peygamber) lere selam olsun.
[037.182] Ve âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun.
 
039-ZÜMER SURESİ

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


[039.001] (Bu) Kitabın indirilmesi, üstün ve güçlü olan, hüküm ve hikmet sahibi bulunan Allah(katın) dandır.
[039.002] Hiç şüphesiz, biz sana bu Kitabı hak ile indirdik; öyleyse sen de dini yalnızca O'na halis kılarak Allah'a ibadet et.
[039.003] Haberin olsun; halis (katıksız) olan din yalnızca Allah'ındır. O'ndan başka veliler edinenler (şöyle derler «Biz, bunlara bizi Allah'a daha fazla yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz.» Hiç şüphesiz Allah, kendi aralarında, hakkında ihtilaf ettikleri şeylerden hüküm verecektir. Gerçekten Allah, yalancı, kâfir olan kimseyi hidayete eriştirmez.
[039.004] Eğer Allah, çocuk edinmek isteseydi, yaratıklarından dilediğini elbette seçerdi. O, yücedir; O, bir olan, kahredici olan Allah'tır.
[039.005] Gökleri ve yeri hak olarak yarattı. Geceyi gündüzün üstüne sarıp-örtüyor, gündüzü de gecenin üstüne sarıp-örtüyor. Güneşe ve aya da boyun eğdirdi. Her biri adı konulmuş bir ecele (süreye) kadar akıp gitmektedir. Haberin olsun; üstün ve güçlü olan, bağışlayan O'dur.
[039.006] Sizi tek bir nefisten yarattı, sonra da ondan kendi eşini var etti ve sizin için davarlardan sekiz çift indirdi. Sizi annelerinizin karınlarından, üç karanlık içinde, bir yaratılıştan sonra (bir başka) yaratılışa (dönüştürüp) yaratmaktadır. İşte Rabbiniz olan Allah budur; mülk de O'nundur. O'ndan başka ilah yoktur. Buna rağmen nasıl çevriliyorsunuz?
[039.007] Eğer küfre sapacak olursanız, artık şüphesiz Allah size karşı hiç bir ihtiyacı olmayandır ve O, kulları için küfre rıza göstermez. Ve eğer şükrederseniz, sizin (yararınız) için ondan razı olur. Hiç bir günahkâr, bir başkasının günah yükünü yüklenmez. Sonra Rabbinize döndürüleceksiniz, böylece yapmakta olduklarınızı size haber verecektir. Hiç şüphe yok O, sinelerin özünde saklı olanı bilendir.
[039.008] İnsana bir zarar dokunduğu zaman, gönülden katıksızca yönelmiş olarak Rabbine dua eder. Sonra ona kendinden bir nimet verdiği zaman, daha önce O'na dua ettiğini unutur ve O'nun yolundan saptırmak amacıyla Allah'a eşler koşmaya başlar. De ki: «Küfrünle biraz metalanıp-yararlan; çünkü sen, ateşin halkındansın.»
[039.009] Yoksa o, gece saatinde kalkıp da secde ederek ve kıyama durarak gönülden itaat (ibadet) eden, ahiretten sakınan ve Rabbinin rahmetini umud eden (gibi) midir? De ki: «Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Hiç şüphesiz, temiz akıl sahipleri öğüt alıp-düşünmektedir.»
[039.010] De ki: «Ey iman eden kularım, Rabbinizden korkup-sakının. Bu dünyada iyilik etmekte olanlar için bir iyilik vardır. Allah'ın arz'ı geniştir. Ancak sabredenlere ecirleri hesapsızca ödenir.»
[039.011] De ki: «Ben, dini yalnızca O'na halis kılarak Allah'a ibadet etmekle emrolundum.»
[039.012] «Ve ben, müslümanların ilki olmakla da emrolundum.»
[039.013] De ki: «Ben, Rabbime isyan ettiğim taktirde, büyük bir günün azabından korkmaktayım»
[039.014] De ki: «Ben dinimi yalnızca O'na halis kılarak Allah'a ibadet ederim.»
[039.015] «Siz, O'nun dışında dilediklerinize ibadet edin.» De ki: «Gerçekten hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendilerini, hem de yakınlarını hüsrana uğratanlardır. Haberiniz olsun; bu apaçık olan hüsranın kendisidir.»
[039.016] Onların üstlerinde ateşten tabakalar, altlarında da tabakalar vardır. İşte Allah, kendi kullarını bununla tehdit edip-korkutuyor. Ey kullarım öyleyse benden korkup-sakının.
[039.017] Tağut'a kulluk etmekten kaçınan ve Allah'a içten yönelenler ise; onlar için bir müjde vardır, öyleyse kullarıma müjde ver.
[039.018] Ki onlar, sözü işitirler ve en güzeline uyarlar. İşte onlar, Allah'ın kendilerini hidayete eriştirdikleridir ve onlar, temiz akıl sahipleridir.
[039.019] Azab sözü kendisi üzerinde hak olmuş kimse mi (onlarla bir tutulur) ? Ateşte olanı artık sen mi kurtaracaksın?
[039.020] Ancak Rablerinden korkup-sakınanlar ise; onlar için yüksek köşkler vardır, onların üstünde de yüksek köşkler bina edilmiştir. Onların altında ırmaklar akmaktadır. (Bu,) Allah'ın va'didir. Allah, va'dinden dönmez.
[039.021] Görmüyor musun; gerçekten Allah, gökyüzünden su indirdi de onu yerin içindeki kaynaklara yürütüp-geçirdi. Sonra onunla çeşitli renklerde ekinler çıkarmaktadır. Sonra kurumaya başlar, böylece onu sararmış görürsün. Sonra da onu kurumuş kırıntılar kılıyor. Şüphesiz bunda, temiz akıl sahipleri için gerçekten öğüt alınacak bir ders (zikr) vardır.
[039.022] Allah, kimin göğsünü İslam'a yarıp-açmışsa, artık o, Rabbinden olan bir nur üzerindedir, (öyle) değil mi? Fakat Allah'ın zikrinden (yana) kalpleri katılaşmış olanların vay hallerine. İşte onlar, apaçık bir sapıklık içindedirler.
[039.023] Allah, müteşabih (benzeşmeli), ikişerli bir kitap olarak sözün en güzelini indirdi. Rablerine karşı içleri titreyerek-korku duyanların ondan derileri ürperir. Sonra da onların derileri ve kalpleri Allah'ın zikrine (karşı) yumuşar-yatışır. İşte bu, Allah'ın yol göstermesidir, onunla dilediğini hidayete eriştirir. Allah, kimi saptırırsa, artık onun için de bir yol gösteren yoktur.
[039.024] Kıyamet günü o kötü azabtan kendini yüzü ile kim koruyabilecek? Ve zalimlere «Kazanmakta olduğunuzu tadın» denmiştir.
[039.025] Onlardan öncekiler de yalanladı; böylece azab onlara hiç şuurunda olmadıkları bir yerden gelip-çattı.
[039.026] Artık Allah, onlara dünya hayatında 'horluğu ve aşağılanmayı' taddırdı. Eğer bilmiş olsalardı, ahiretin azabı gerçekten daha büyüktür.
[039.027] Andolsun, biz bu Kur'an'da, belki öğüt alıp-düşünürler diye, insanlar için her bir örnekten verdik.
[039.028] (Bu) Arapça bir Kur'an, ki O'nda çarpıklık yoktur. Umulur ki korkup-sakınırlar.
[039.029] Allah bir örnek verdi: Kendisi hakkında uyumsuz ve geçimsiz bulunan, sahipleri de çok ortaklı olan (köle) bir adam ile yalnızca bir kişiye teslim olmuş bir adam. Bu ikisinin durumu bir olur mu? Hamd, Allah'ındır. Hayır onların çoğu bilmiyorlar.
[039.030] Gerçek şu ki, sen de öleceksin, onlar da öleceklerdir.
[039.031] Sonra şüphesiz sizler, kıyamet günü Rabbinizin huzurunda davalaşacaksınız.
[039.032] Allah'a karşı yalan söyleyenden ve kendisine geldiğinde doğruyu (Kur'an'ı) yalanlayandan daha zalim kimdir? Kâfirler için cehennemde bir konaklama yeri mi yok?
[039.033] Doğruyu getiren ve doğrulayanlara gelince; işte onlar muttaki (takva sahibi) olanlardır.
[039.034] Rableri katında dileyecekleri her şey onlarındır. İşte bu, ihsanda bulunanların ödülüdür.
[039.035] Çünkü Allah, onların (dünyada) yaptıklarının en kötüsünü temizleyip-giderecek ve yapmakta olduklarının, en güzeliyle ecirlerini verecektir.
[039.036] Allah, kuluna kâfi değil mi? Seni O'ndan başkalarıyla korkutuyorlar. Allah, kimi saptırırsa, artık onun için bir yol gösterici yoktur.
[039.037] Allah, kimi de hidayete eriştirirse, onun için bir saptırıcı da yoktur. Allah, intikam sahibi, güçlü ve üstün olan değil midir?
[039.038] Andolsun, onlara: «Gökleri ve yeri kim yarattı?» diye soracak olsan, elbette «Allah» diyecekler. Deki: «Gördünüz mü-haber verin; Allah'tan başka tapmakta olduklarınız, eğer Allah bana bir zarar dileyecek olsa, O'nun zararını onlar kaldırabilirler mi? Ya da bana bir rahmet vermeyi istese, O'nun rahmetini onlar tutup-önleyebilecekler mi» De ki: «Allah, bana yeter. Tevekkül edecek olanlar, O'na tevekkül etsinler.»
[039.039] De ki: «Ey kavmim, üzerinde bulunduğunuz duruma göre yapıp-edin; hiç şüphesiz ben de yapıp-edenim. Artık yakında öğreneceksiniz.»
[039.040] Kendisini aşağılık kılan azab kime geliyor ve kesintisiz azab kimin üzerine çöküp-kaçınılmaz oluyor?
[039.041] Hiç şüphesiz, sana biz Kitabı insanlar için hak olmak üzere indirdik. Artık kim hidayete erişirse, bu kendi lehinedir; kim de saparsa, o da kendi aleyhine sapmış olur. Sen onların üzerinde vekil değilsin.
[039.042] Allah, ölümleri vaktinde canları alır; ölmeyeni de uykusunda (bir tür ölüme sokar) . Böylece, kendisi hakkında ölüm kararı verilmiş olanı(n ruhunu) tutar, öbürüsünü ise adı konulmuş bir ecele kadar salıverir. Şüphesiz bunda, düşünebilmekte olan bir kavim için gerçekten ayetler vardır.
[039.043] Yoksa Allah'tan başka şefaat ediciler mi edindiler? De ki: «Ya onlar, hiç bir şeye malik değillerse ve akıl da erdiremiyorlarsa?»
[039.044] De ki: «Şefaatin tümü Allah'ındır. Göklerin ve yerin mülkü O'nundur. Sonra da O'na döndürüleceksiniz.»
[039.045] Sadece Allah anıldığı zaman, ahirete inanmayanların kalbi öfkeyle kabarır. Oysa O'ndan başkaları anıldığında ise, hemen sevince kapılırlar.
[039.046] De ki: «Ey gökleri ve yeri yaratan, gaybı ve müşahade edilebileni de bilen Allah'ım. Anlaşmazlığa düştükleri şeylerde, kullarının arasında sen hüküm vereceksin.»
[039.047] Eğer yeryüzünde olanların tümü ve bununla birlikte bir katı daha zalimlerin olmuş olsaydı, kıyamet günü o kötü azabdan (kurtulmak amacıyla) gerçekten bunları fidye olarak verirlerdi. Oysa, onların hiç hesaba katmadıkları şeyler, Allah'tan kendileri için açığa çıkmıştır.
[039.048] Kazanmakta oldukları kötülükler, kendileri için açığa çıkmıştır ve alay konusu edindikleri şey de kendilerini çepeçevre kuşatmıştır.
[039.049] İnsana bir zarar dokunduğu zaman, bize dua eder; sonra tarafımızdan ona bir nimet ihsan ettiğimizde, der ki: «Bu, bana ancak bir bilgi(m) dolayısıyla verildi. « Hayır; bu bir fitne (kendisini bir deneme) dir. Ancak onların çoğu bilmiyorlar.
[039.050] Bunu kendilerinden öncekiler de söylemişti; ama kazandıkları şeyler onlara hiç bir yarar sağlamadı.
[039.051] Böylece, kazandıkları kötülükleri(in acı sonucu) onlara isabet etti. Bunlardan zulmetmiş olanlara da, kazanmakta oldukları kötülükler isabet edecektir. Ve onlar (bunu kendilerine uygulamaktan Allah'ı) aciz bırakabilecekler de değildirler.
[039.052] Onlar bilmiyorlar mı ki, gerçekten Allah, dilediğine rızkı genişletip-yayar ve (dilediğine) kısar da. Şüphesiz bunda, iman etmekte olan bir kavim için gerçekten ayetler vardır.
[039.053] (Benden onlara) De ki: «Ey kendi aleyhlerinde olmak üzere ölçüyü taşıran kullarım. Allah'ın rahmetinden umut kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır. esirgeyendir.»
[039.054] Azab size gelip çatmadan evvel, Rabbinize yönelip-dönün ve O'na teslim olun. Sonra size yardım da edilmez.
[039.055] Rabbinizden, size indirilenin en güzeline uyun; siz hiç şuurunda değilken, azab apansız size gelip çatmadan evvel.
[039.056] Kişinin (yana yakıla) şöyle diyeceği (gün) : «Allah yanında (kullukta) yaptığım kusurlardan dolayı yazıklar olsun (bana) ; doğrusu ben, (Allah'ın diniyle) alay edenlerdendim.»
[039.057] Veya: «Gerçekten Allah bana hidayet verseydi, elbette muttakilerden olurdum» diyeceği,
[039.058] Ya da azab gördüğü zaman: «Benim için bir kere daha (dünyaya dönme fırsatı) olsaydı da, ihsan edenlerden olsaydım» (diyeceği günden sakının) .
[039.059] «Hayır, benim ayetlerim sana gelmişti, fakat sen onları yalanladın, büyüklüğe kapıldın ve kâfirlerden oldun.»
[039.060] Kıyamet günü, Allah'a karşı yalan söyleyenlerin yüzlerinin kapkara olduğunu görürsün. Büyüklenenler için cehennemde bir konaklama yeri mi yok?
[039.061] Allah, takva sahiplerini (inanarak ve davranarak) zafere ulaşmaları dolayısıyla kurtarır. Onlara kötülük dokunmaz ve onlar hüzne kapılmayacaklardır.
[039.062] Allah, her şeyin yaratıcısıdır. O, her şey üzerinde vekildir.
[039.063] Göklerin ve yerin anahtarları O'nundur. Allah'ın ayetlerine (karşı) küfredenler ise; işte onlar, hüsrana uğrayanlardır.
[039.064] De ki: «Ey cahiller, bana Allah'ın dışında bir başkasına mı kulluk etmemi emrediyorsunuz?»
[039.065] Andolsun, sana ve senden öncekilere vahyolundu (ki) : «Eğer şirk koşacak olursan, şüphesiz senin amellerin boşa çıkacak ve elbette sen, hüsrana uğrayanlardan olacaksın.
[039.066] «Hayır, artık (yalnızca) Allah'a kulluk et ve şükredenlerden ol.»
[039.067] Onlar, Allah'ın kadrini hakkıyla takdir edemediler. Oysa kıyamet günü yer, bütünüyle O'nun avucu (kabzası) ndadır; gökler de sağ eliyle dürülüp-bükülmüştür. O, onların şirk koşmakta olduklarından münezzeh ve yücedir.
[039.068] Sûr'a üfürüldü; böylece Allah'ın diledikleri dışında, göklerde ve yerde olanlar çarpılıp-yıkılıverdi. Sonra bir daha ona üfürüldü, artık onlar ayağa kalkmış durumda gözetiyorlar.
[039.069] Yer, Rabbi'nin nuruyla parıldadı; (orta yere) kitap kondu; peygamberler ve şahidler getirildi ve aralarında hak ile hüküm verildi, onlar haksızlığa uğratılmazlar.
[039.070] Her bir nefse yaptığının tam karşılığı verildi. O, onların işlemekte olduklarını dah iyi bilendir.
[039.071] Küfredenler, cehenneme bölük bölük sevkedildiler. Sonunda oraya geldikleri zaman, onun kapıları açıldı ve onlara (cehennemin) bekçileri dedi ki: «Size Rabbinizin ayetlerini okuyan ve bugünle karşılaşacağınızı (söyleyip) sizi uyarıp-korkutan peygamberler gelmedi mi size?» Onlar: «Evet.» dediler. Ancak azab kelimesi kâfirlerin üzerine hak oldu.
[039.072] Dediler ki: «İçinde ebedi kalıcılar olarak cehennemin kapılarından (içeri) girin. Büyüklüğe kapılanların konaklama yeri ne kötüdür.»
[039.073] Rablerinden korkup-sakınanlar da, cennete bölük bölük sevkedildiler. Sonunda oraya geldikleri zaman, onun kapıları açıldı ve onlara (cennetin) bekçileri dedi ki: «Selam üzerinizde olsun, hoş ve temiz geldiniz. Ebedi kalıcılar olarak ona girin.»
[039.074] (Onlar da) Dediler ki: «Bize olan va'dinde sadık kalan ve bizi bu yere mirasçı kılan Allah'a hamd olsun ki, cennetten dilediğimiz yerde konaklayabiliriz. (Salih) Amellerde bulunanların ecri ne güzeldir.
[039.075] Melekleri de arşın etrafını çevirmişler olarak Rablerini hamd ile tesbih ettiklerini görürsün. Aralarında hak ile hüküm verilmiştir ve: «Alemlerin Rabbine hamdolsun» denilmiştir.
 
040-MÜMİN SURESİ

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM



[040.001] Hâ, Mîm.
[040.002] Bu Kitabın indirilmesi, Aziz, Alim olan Allah'tandır;
[040.003] Günahı bağışlayan, tevbeyi kabul eden, cezası pek şiddetli olan ve lütuf sahibi (Allah'tan) . O'ndan başka ilah yoktur. Dönüş O'nadır.
[040.004] Allah'ın ayetleri konusunda, inkâr edenlerden başkası mücadele etmez. Öyleyse onların şehirlerde dönüp dolaşması seni aldatmasın.
[040.005] Kendilerinden önce Nuh kavmi de yalanladı ve kendilerinden sonra (sayısı çok) fırkalar da. Her ümmet, kendi peygamberlerini (susturmak için) yakalamağa yeltendi. Hakkı, onunla yürürlükten kaldırmak için, 'batıla-dayanarak' mücadeleye giriştiler. Ben de onları yakalayıverdim. Artık benim cezalandırmam nasılmış?
[040.006] Senin Rabbinin kâfirler üzerindeki: «Gerçekten onlar ateşin halkıdır» sözü böylece hak oldu.
[040.007] Arş'ı yüklenmekte olanlar ve çevresinde bulunanlar, Rablerini hamd ile tesbih etmekte, O'na iman etmekte ve iman edenlere mağfiret dilemektedirler: «Rabbimiz, rahmet ve ilim bakımından her şeyi kuşatıp-sardın; tevbe edenlere ve senin yoluna tabi olanlara mağfiret et ve onları cehennem azabından koru.»
[040.008] «Rabbimiz, onları Adn cennetlerine sok, ki onlara (bunu) va'dettin; babalarından, eşlerinden ve soylarından salih olanları da. Hiç şüphesiz sen, üstün ve güçlü olansın, hüküm ve hikmet sahibisin.»
[040.009] «Ve onları kötülüklerden koru. O gün sen, kimi kötülüklerden korumuşsan, gerçekten ona rahmet de etmişsin. İşte büyük 'kurtuluş ve mutluluk' budur.»
[040.010] Şüphesiz küfredenlere de (şöyle) seslenilir: «Allah'ın elbette gazablanması, sizin kendi nefislerinize gazablanmanızdan daha büyüktür. Çünkü siz, imana çağırıldığınız zaman küfrediyordunuz.
[040.011] Dediler ki: «Rabbimiz, bizi iki kere öldürdün ve iki kere de dirilttin; biz de günahlarımızı itiraf ettik. Şimdi çıkış için bir yol var mı?»
[040.012] «Sizin (durumunuz) böyledir. Çünkü bir olan Allah'a çağırıldığınız zaman inkâr ettiniz. O'na şirk koşulduğunda da inanıp-onayladınız. Artık hüküm, yüce, büyük olan Allah'ındır.»
[040.013] O, size ayetlerini göstermekte ve sizin için gökten rızık indirmektedir. İçten (Allah'a) yönelip-dönenden başkası öğüt alıp-düşünmez.
[040.014] Öyleyse, dini yalnızca O'na halis kılanlar olarak Allah'a dua (kulluk) edin; kâfirler hoş görmese de.
[040.015] Dereceleri yükselten Arş'ın sahibi (Allah), (ahiretteki) 'toplanma ve buluşma' günü ile uyarıp-korkutmak için, kendi emrinden olan ruhu kullarından dilediğine indirir.
[040.016] O gün onlar, orta yere çıkarlar. Onlardan hiç bir şey Allah'a karşı gizli kalmaz. (Allah sorar «Bugün mülk kimindir? Bir olan, kahhar olan Allah'ındır.»
[040.017] Bugün her bir nefis, kendi kazandığıyla karşılık görür. Bugün zulüm yoktur. Şüphesiz Allah, hesabı seri görendir.
[040.018] Onları, yaklaşmakta olan güne karşı uyarıp-korkut; o zaman yürekler gırtlaklara dayanır, yutkunur dururlar. Zalimler için ne koruyucu bir dost, ne de sözü yerine getirebilir bir şefaatçi yoktur.
[040.019] (Allah,) Gözlerin hainliklerini ve göğüslerin saklamakta olduklarını bilir.
[040.020] Allah hak ile hükmeder. Oysa O'nu bırakıp tapmakta oldukları ise, hiç bir şeye hükmedemezler. Şüphesiz Allah, işitendir, görendir.
[040.021] Onlar, yeryüzünde gezip-dolaşmıyorlar mı ki, böylece kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını bir görsünler. Onlar, kuvvet ve yeryüzündeki eserleri bakımından kendilerinden daha üstün idiler. Fakat Allah, onları günahları dolayısıyla (azabla) yakalayıverdi. Onları Allah'tan bir koruyacak olan da bulunmadı.
[040.022] Çünkü gerçekten onlar, peygamberleri kendilerine apaçık belgeler getirirdi; fakat onlar küfre sapmışlardı. Bu yüzden Allah, onları (azabla) yakalayıverdi. Şüphesiz O, kuvvetli olandır, cezalandırması da şiddetlidir.
[040.023] Andolsun, biz Musa'yı ayetlerimizle ve apaçık ispatlı bir delille gönderdik;
[040.024] Firavun'a, Hâmân'a ve Kârun'a. Ama onlar: (Bu,) Yalan söylemekte olan bir büyücüdür» dediler.
[040.025] Böylece o, katımızdan kendilerine bir hak ile geldiği zaman, dediler ki: «Onunla birlikte iman etmekte olanların erkek çocuklarını öldürün; kadınlarını ise sağ bırakın.» Ancak kâfirlerin hileli-düzeni boşa çıkmakta olandan başkası değildir.
[040.026] Firavun dedi ki: «Bırakın beni, Musa'yı öldüreyim de o (gitsin) Rabbine yalvarıp-yakarsın. Çünkü ben, sizin dininizi değiştirmesinden ya da yeryüzünde fesat çıkarmasından korkuyorum.»
[040.027] Musa dedi ki: «Gerçekten ben, hesap gününe iman etmeyen her mütekebbirden, benim de Rabbim, sizin de Rabbinize sığınırım.»
[040.028] Firavun ailesinden, imanını gizlemekte olan mü'min bir adam dedi ki: «Siz, benim Rabbim Allah'tır diyen bir adamı öldürüyor musunuz? Oysa o, size Rabbinizden apaçık belgelerle gelmiş bulunmaktadır. Buna rağmen o eğer bir yalancı ise yalanı kendi aleyhinedir; ve eğer doğru söyleyen ise, (o zaman da) size va'dettiklerinin bir bölümü size isabet eder. Şüphesiz Allah, ölçüyü taşıran, çok yalan söyleyeni hidayete erdirmez.»
[040.029] «Ey Kavmim, bugün mülk sizindir, yeryüzünde de hüküm sahibi kimselersiniz. Fakat bize Allah'tan dayanılmaz bir azab gelecek olursa bize kim yardımcı olabilecek?» Firavun dedi ki: «Ben, size yalnızca gördüğümü (kendi görüşümü) gösteriyorum ve ben sizi doğru olan yoldan da başkasına yöneltmiyorum.»
[040.030] İman eden (adam) dedi ki: «Ey Kavmim, ben sizin o fırkaların gününe benzer (bir günün felâketine uğrarsınız) diye korkuyorum.»
[040.031] «Nuh kavmi, Ad, Semûd ve onlardan sonra gelenlerin durumuna benzer (bir gün) . Allah, kullar için zulüm istemez.»
[040.032] «Ve ey kavmim, doğrusu ben sizin için o feryat (edeceğiniz kıyamet) gününden korkuyorum.»
[040.033] «Arkanızı dönüp kaçacağınız gün; sizi Allah'tan koruyacak yoktur. Allah, kimi saptırırsa artık onu doğruya yöneltecek bulunmaz.»
[040.034] «Andolsun, daha önce Yusuf da size apaçık belgeler getirmişti. O zaman size getirdikleri hakkında kuşkuya kapılıp durmuştunuz. Sonunda o, vefat edince, demiştiniz ki: «Allah, ondan sonra kesin olarak bir peygamber göndermez.» İşte Allah, ölçüyü taşıran, şüpheci kimseyi böyle saptırır.»
[040.035] «Ki onlar, Allah'ın ayetleri konusunda kendilerine gelmiş bir delil bulunmaksızın mücadele edip dururlar. (Bu,) Allah katında da, iman edenler katında da büyük bir öfke (sebebi) dir. İşte Allah, her mütekebbir zorbanın kalbini böyle damgalar.»

[040.036] Firavun dedi ki: «Ey Hâmân, bana yüksek bir kule bina et; belki o yollara ulaşabilirim.»
[040.037] «Göklerin yollarına. Böylelikle Musa'nın ilahına çıkabilirim. Çünkü ben, onun yalancı olduğunu sanıyorum. İşte Firavun'a, kötü ameli böyle çekici kılındı ve yoldan alıkonuldu. Firavun'un hileli-düzeni, 'yıkım ve kayıpta' olmaktan başka (bir şey) olmadı.
[040.038] İman eden (adam) dedi ki: «Ey Kavmim, siz bana tabi olun, ben sizi doğru yola iletip-yönelteyim.»
[040.039] «Ey Kavmim, gerçekten bu dünya hayatı, yalnızca bir metadır. Şüphesiz ahiret ise, (asıl) karar kılınan yurt odur.» kendisi bir mü'min olarak salih bir amelde bulunursa, işte onlar, içinde hesapsız olarak rızıklandırılmak üzere cennete girerler.»
[040.040] «Kim bir kötülük işlerse, kendi mislinden başkalarıyla ceza görmez; kim de -erkek olsun, dişi olsun-
[040.041] «Ey Kavmim, ne oluyor ki ben sizi kurtuluşa çağırmaktayken, siz beni ateşe çağırmaktasınız.»
[040.042] «Siz beni Allah'a (karşı) küfre sapmaya ve hakkında bilgim olmayan şeyleri O'na şirk koşmaya çağırmaktasınız. Ben ise sizi, üstün ve güçlü olan, bağışlayan (Allah') a çağırıyorum.»
[040.043] «İmkânı yok; gerçekten sizin beni kendisine çağırmakta olduğunuz şeyin, dünyada da, ahirette de çağrıda bulunma (yetkisi, gücü, değeri ve bağışlama) sı yoktur. Şüphesiz, bizim dönüşümüz Allah'adır. Ölçüyü taşıranlar, onlar ateşin halkı olanlardır.»
[040.044] «İşte size söylemekte olduklarımı yakında hatırlayacaksınız. Ben de işimi Allah'a bırakıyorum. Şüphesiz Allah, kulları pek iyi görendir.»
[040.045] Sonunda Allah, onların kurdukları hileli-düzenlerinin kötülüklerinden onu korudu ve Firavun'un çevresini de azabın en kötüsü kuşatıverdi.
[040.046] Ateş; sabah akşam, ona sunulurlar. Kıyamet-saatinin kopacağı gün ise: «Firavun çevresini, azabın en şiddetli olanına sokun» (denecek) .
[040.047] Ateşin içinde, iddialar öne sürüp karşılıklı tartışırlarken zayıf olanlar, büyüklenen (müstekbir) lere derler ki: «Gerçekten biz, size uymuş (teb'anız) olan kimselerdik. Şimdi siz, ateşten bir parçasını olsun, bizden uzaklaştırabilir misiniz?»

[040.048] Büyüklenen (müstekbir) ler derler ki: «Biz hepimiz (ateşin) içindeyiz; gerçek şu ki Allah, kullar arasında hüküm verdi (artık) .»
[040.049] Ateşin içinde olanlar, cehennem bekçilerine dediler ki: «Rabbinize dua edin; azabtan bir günü (olsun) bize hafifletsin.»
[040.050] (Bekçiler «Size kendi peygamberleriniz apaçık belgelerle gelmez miydi?» dediler. Onlar: «Evet» dediler. (Bekçiler «Şu halde siz dua edin» dediler. Oysa kâfirlerin duası, çıkmazda olmaktan başkası değildir.
[040.051] Hiç şüphesiz biz peygamberlerimize ve iman edenlere, dünya hayatında da, şahidlerin (şahidlik için) duracakları gün de elbette yardım edeceğiz.
[040.052] Zalimlere kendi mazeretlerinin hiç bir yarar sağlamayacağı gün; lanet de onlarındır, yurdun en kötüsü de.
[040.053] Andolsun biz Musa'ya hidayeti verdik ve İsrailoğullarına da kitabı miras bıraktık.
[040.054] (Ki o,) Temiz akıl sahipleri için bir hidayet rehberi ve bir zikirdir.
[040.055] Şu halde sen sabret. Gerçekten Allah'ın va'di haktır. Günahın için mağfiret dile; akşam ve sabah Rabbini hamd ile tesbih et.
[040.056] Şüphesiz, kendilerine gelmiş bulunan hiç bir delil olmaksızın, Allah'ın ayetleri konusunda mücadele edenlere gelince; onların göğüslerinde kendisine ulaşamayacakları bir büyüklük (isteğin) den başkası yoktur. Artık sen Allah'a sığın. Şüphesiz O hakkıyla işiten, hakkıyla görendir.
[040.057] Elbette göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyüktür. Ancak insanların çoğu bilmezler.
[040.058] Kör olanla (basiretle) gören bir olmaz; iman edip salih amellerde bulunanlarla kötülük yapan da. Ne kadar az öğüt alıp-düşünüyorsunuz.
[040.059] Şüphesiz kıyamet-saati, yaklaşarak gelmektedir; bunda hiç bir kuşku yoktur. Ancak insanların çoğu iman etmiyorlar.
[040.060] Rabbiniz dedi ki: «Bana dua edin, size icabet edeyim. Doğrusu bana ibadet etmekten büyüklenen (müstekbir) ler; cehenneme boyun bükmüş kimseler olarak gireceklerdir.
[040.061] Allah, kendisinde sükûn bulmanız için geceyi, aydınlık olarak da gündüzü sizin için var etti. Şüphesiz Allah, insanlara karşı (sınırsız) bir fazl sahibidir. Ancak insanların çoğu şükretmiyorlar.
[040.062] İşte bu, sizin Rabbiniz olan Allah'tır; her şeyin yaratıcısıdır; O'ndan başka ilah yoktur. Öyleyse nasıl olur da çevriliyorsunuz?
[040.063] İşte, Allah'ın ayetlerini inkâr etmekte olanlar da böyle çevriliyorlar.
[040.064] Allah, yeryüzünü sizin için bir karar, gökyüzünü de bir bina kıldı; sizi suretlendirdi, suretinizi de en güzel (bir biçim ve incelikte) kıldı ve size güzel-temiz şeylerden rızık verdi. İşte sizin Rabbiniz Allah budur. Alemlerin Rabbi Allah ne yücedir.
[040.065] O, hayy (diri) olandır, O'ndan başka ilah yoktur; öyleyse dini yalnızca kendisine halis kılanlar olarak O'na dua edin. Alemlerin Rabbine hamd olsun.
[040.066] De ki: «Bana apaçık belgeler gelince, sizin Allah'tan başka taptıklarınıza kulluk etmekten kesin olarak men edildim ve Alemlerin Rabbine teslim olmakla emrolundum.»
[040.067] O'dur ki, sizi topraktan, sonra bir damla sudan, sonra bir alak'tan (embriyo) yarattı; sonra sizi bir bebek olarak çıkarmakta, sonra güçlü (erginlik) çağınıza erişmeniz, sonra da yaşlanmanız için size (belli bir ömür vermektedir) . Sizden kimin daha önce hayatına son verilmektedir; adı konulmuş bir ecele erişmeniz ve belki aklınızı kullanmanız için (Allah sizi böyle yaşatır) .
[040.068] Dirilten ve öldüren O'dur. Bir işin olmasına hükmetti mi, ona yalnızca: «Ol» der, o da hemen oluverir.
[040.069] Allah'ın ayetleri hakkında mücadele etmekte olanları görmüyor musun; onlar nasıl da döndürülüyorlar?
[040.070] Ki onlar, Kitabı ve peygamberlerimizle gönderdiğimiz şeyleri yalanladılar. Artık yakında bileceklerdir.
[040.071] Boyunlarında demir-halkalar ve (ayaklarında) zincirler olduğu halde sürüklenecekler;
[040.072] Kaynar suyun içinde; sonra ateşte tutuşturulacaklar.
[040.073] Sonra onlara denilecek: «Sizin şirk koştuklarınız nerede?»
[040.074] «Allah'ın dışında (olan ortaklarınız) .» Dediler ki: «Bizi bırakıp-kayboluverdiler. Hayır, biz önceleri (meğer) hiç bir şeye tapar değilmişiz.» İşte Allah, kâfirleri böyle şaşırtıp-saptırır.
[040.075] İşte bu, sizin yeryüzünde haksız yere şımarıp-azmanız ve azgınca ölçüyü taşırmanız dolayısıyladır.
[040.076] İçinde ebedi kalıcılar olarak cehennemin kapılarından girin. Artık mütekebbirlerin konaklama yeri ne kötüdür.
[040.077] Şu halde sen sabret, hiç şüphesiz Allah'ın va'di haktır. Sonunda ya onlara va'dettiğimiz (azab) in bir kısmını sana göstereceğiz ya da senin hayatına son vereceğiz. Nihayet onlar bize döndürülecekler.
[040.078] Andolsun, biz senden önce peygamberler gönderdik; onlardan kimini sana aktarıp-anlattık ve onlardan kimini de sana aktarmayıp-anlatmadık. Herhangi bir peygambere, Allah'ın izni olmaksızın bir ayeti getirmek olacak şey değildir. Allah'ın emri geldiği zaman hak ile hüküm verilir ve işte burada (hakkı) iptal etmekte (istekli) olanlar hüsrana uğramışlardır.
[040.079] Allah O'dur ki, kimine binmeniz, kiminden de yemeniz için size (bir yarar olmak üzere) davarları var etti.
[040.080] Onlarda sizin için yararlar vardır. Onların üstünde göğüslerinizde olan bir hacete (ihtiyaca veya arzuya) ulaşırsınız; onların üstünde ve gemilerin üstünde de taşınırsınız.
[040.081] Size kendi ayetlerini göstermektedir; artık Allah'ın ayetlerinden hangisini inkâr ediyorsunuz?
[040.082] Yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı ki, kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını bir görsünler. Onlar, kendilerinden (sayıca) daha çoktu ve yeryüzünde kuvvet ve eserler bakımından da kendilerinden daha üstündüler. Fakat kazanmakta oldukları şeyler, (azaba karşı) onlara hiç bir şey sağlayamadı.
[040.083] Peygamberleri kendilerine apaçık belgeler getirdiği zaman, onlar, yanlarında olan ilimden dolayı sevinip-böbürlendiler de, kendisini alay konusu edindikleri şey, kendilerini sarıp-kuşatıverdi.
[040.084] Onlar bizim dayanılmaz-azabımızı gördükleri zaman, dediler ki: «Bir olan Allah'a iman ettik ve O'na şirk koşmakta olduğumuz şeyleri de inkâr ettik.»
[040.085] Ama bizim dayanılmaz-azabımızı gördükleri zaman, imanları kendilerine hiç bir yarar sağlamadı. (Bu,) Allah'ın kulları arasında sürüp-gitmekte olan sünnetidir. İşte kâfirler burada hüsrana uğramışlardır.
 
041-FUSSİLET SURESİ

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM



[041.001] Hâ, Mîm.
[041.002] (Bu Kur'an,) Rahman ve Rahim'den indirilmiştir.
[041.003] Bilen bir kavim için, ayetleri (çeşitli biçimlerde, birer birer) 'fasıllar halinde açıklanmış' Arapça Kur'an (veya okunan) kitaptır;
[041.004] Bir müjde verici ve bir uyarıcı- korkutucu olarak. Ama onların çoğu yüz çevirdiler. Artık onlar dinlemezler.
[041.005] Ve dediler ki: «Bizi kendisine çağırmakta olduğun şeye karşı kalblerimiz bir örtü içindedir, kulaklarımızda bir ağırlık, bizimle senin aranda da bir perde vardır. Artık sen. (yapabileceğini) yap, biz de gerçekten yapıyoruz.»
[041.006] De ki: «Ben, ancak sizin benzeriniz olan bir beşerim. Bana yalnızca, sizin ilahınızın bir tek ilah olduğu vahyolunuyor. Öyleyse O'na yönelin ve O'ndan mağfiret dileyin. Vay haline o müşriklerin.»
[041.007] Ki onlar, zekâtı vermeyenler ve onlar ahireti inkâr edenlerdir.
[041.008] Gerçek şu ki, iman edip salih amellerde bulunanlar ise; onlar için kesintisi olmayan bir ecir vardır.
[041.009] De ki: «Gerçekten siz mi yeri iki günde yaratana (karşı) küfre sapıyor ve O'na birtakım eşler kılıyorsunuz? O, âlemlerin Rabbidir.»
[041.010] Orda (yerde) onun üstünde sarsılmaz dağlar var etti, onda bereketler yarattı ve isteyip-arayanlar için eşit olmak üzere ordaki rızıkları dört günde takdir etti.
[041.011] Sonra, kendisi duman halinde olan göğe yöneldi; böylece ona ve yere dedi ki: «İsteyerek veya istemeyerek gelin.» İkisi de: «İsteyerek (itaat ederek) geldik» dediler.
[041.012] Böylelikle onları iki gün içinde yedi gök olarak tamamladı ve her bir göğe emrini vahyetti. Biz dünya göğünü de kandillerle süsleyip-donattık ve bir koruma (altına aldık) . İşte bu üstün ve güçlü olan, bilen (Allah') in takdiridir.
[041.013] Bu durumda eğer onlar yüz çevirirlerse, artık de ki: «Ben sizi, Ad ve Semûd (kavimlerinin) yıldırımına benzer bir yıldırımla uyarıp-korkuttum.»
[041.014] Onlara «Yalnızca Allah'a kulluk edin» diye önlerinden ve arkalarından peygamberler gelince, dediler ki: «Eğer dileseydi Rabbimiz melekler indirirdi. Bundan dolayı biz, sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeye (karşı) küfredenleriz.»
[041.015] Ad (kavmin) e gelince; onlar yeryüzünde haksız yere büyüklendiler ve dediler ki: «Kuvvet bakımından bizden daha üstün kimmiş?» Onlar, gerçekten kendilerini yaratan Allah'ı görmediler mi? O, kuvvet bakımından kendilerinden daha üstündür. Oysa onlar, bizim ayetlerimizi (bilerek) inkâr ediyorlardı.
[041.016] Böylece biz de onlara dünya hayatında aşağılanma azabını taddırmak için, o uğursuz (felâketler yüklü) günlerde üzerlerine 'kulakları patlatan bir kasırga' gönderdik. Ahiret azabı ise daha da bir aşağılanmadır. Ve onlara yardım edilmeyecektir.
[041.017] Semûd'a da gelince; biz onlara doğru yolu gösterdik, fakat onlar körlüğü hidayete tercih ettiler. Böylece kazanmakta oldukları şeyler yüzünden onları alçaltıcı azabın yıldırımı yakalayıverdi.
[041.018] İman edenleri ve korkup-sakınmakta olanları ise kurtardık.
[041.019] Allah'ın düşmanlarının bir araya getirilip-toplanacakları gün işte onlar, ateşe bölükler halinde dağıtılırlar.» -
[041.020] Sonunda oraya geldikleri zaman, onların işitme, görme (duyuları) ve derileri kendi aleyhlerine şahitlik edecektir.
[041.021] Kendi derilerine dediler ki: «Niye aleyhimizde şahitlik ettiniz?» Dediler ki: «Her şeye nutku verip-konuşturan Allah, bizi konuşturdu. Sizi ilk defa O yarattı ve O'na döndürülmektesiniz.»
[041.022] «Siz, işitme, görme (duyularınız) ve derileriniz aleyhinizde şahitlik eder diye sakınıp-korunmuyordunuz. Aksine, yapmakta olduklarınızın birçoğunu Allah'ın bilmeyeceğini sanıyordunuz.»
[041.023] «İşte bu sizin zannınız; Rabbiniz hakkında beslediğiniz-zannınız, sizi bir yıkıma uğrattı, böylelikle hüsrana uğrayanlar olarak sabahladınız.»
[041.024] Şimdi eğer sabredebilirlerse, artık onlar için konaklama yeri ateştir. Ve eğer onlar hoşnut olma (dünya) ya dönmek isterlerse, artık onlar hoşnut olacaklardan değildirler.
[041.025] Biz onlara birtakım yakın-kimseleri 'kabuk gibi üzerlerine kaplattık', onlar da, önlerinde ve arkalarında olanları kendilerine süslü gösterdiler. Cinlerden ve insanlardan kendilerinden önce gelip-geçmiş ümmetlerde (yürürlükte tutulan azab) sözü onların üzerine hak oldu. Çünkü onlar, hüsrana uğrayanlardı.
[041.026] İnkâr edenler dediler ki: «Bu Kur'an'ı dinlemeyin ve onda (okunurken) yaygaralar koparın. Belki üstün gelirsiniz.»
[041.027] Artık gerçekten o inkâr edenlere şiddetli bir azap taddıracağız ve onları yapmakta olduklarının en kötüsüyle cezalandıracağız.
[041.028] Bu, Allah'ın düşmanlarının cezası olan ateştir. Bizim ayetlerimizi inkâr etmeleri dolayısıyla bir ceza olarak, orada onlar için ebedilik yurdu vardır.
[041.029] Küfretmekte olanlar dediler ki: «Rabbimiz, cinlerden ve insanlardan bizi saptırmış olanları bize göster, onları ayaklarımızın altına alalım, en aşağılarda bulunanlardan olsunlar.»
[041.030] Şüphesiz: Onlar «Bizim Rabbimiz Allah'tır» deyip sonra da dosdoğru bir istikamet tutturanlar (yok mu) ; onların üzerine melekler iner (ve der ki «Korkmayın ve hüzne kapılmayın, size va'd olunan cennetle sevinin.»
[041.031] «Biz, dünya hayatında da, ahirette de sizin velileriniziz. Orda nefislerinizin arzuladığı her şey sizindir ve istemekte olduğunuz her şey de sizindir.»
[041.032] «Çok bağışlayan, çok esirgeyen (Allah) tan bir ağırlanma olarak.»
[041.033] Allah'a çağıran, salih amelde bulunan ve: «Gerçekten ben müslümanlardanım» diyenden daha güzel sözlü kimdir?
[041.034] İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) oluvermiştir.
[041.035] Buna da, sabredenlerden başkası kavuşturulamaz. Ve buna, büyük bir pay sahibi olanlardan başkası da kavuşturulamaz.
[041.036] Şayet sana şeytandan bir kışkırtma gelecek olursa, hemen Allah'a sığın. Çünkü O, işitendir, bilendir?
[041.037] Allah'ın ayetlerindendir gece, gündüz, güneş ve ay. Siz güneşe de, aya da secde etmeyin. Allah'a secde edin, ki bunları kendisi yaratmıştır. Eğer O'na ibadet edecekseniz.
[041.038] Şayet onlar büyüklenecek olurlarsa, Rabbinin katında bulunanlar, O'nu gece ve gündüz tesbih ederler ve onlar bıkkınlık duymazlar.
[041.039] O'nun ayetlerinden biri de, senin gerçekten yeryüzünü huşû içinde (solmuş, boynu bükülmüş ve kupkuru) görmendir. Ama biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman, deprenir ve kabarır. Şüphesiz onu dirilten, ölüleri de elbette dirilticidir. Çünkü O, her şeye güç yetirendir.
[041.040] Onlar Bizim ayetlerimiz konusunda çarpıtma yapanlar, bize gizli kalmazlar. Öyleyse ateşin içine bırakılan mı daha hayırlıdır yoksa kıyamet günü güvenle gelen mi? Siz dilediğinizi yapın. Çünkü O, yapmakta olduklarınızı gerçekten görendir.
[041.041] Şüphesiz, kendilerine zikir gelince ona (karşı) küfre sapanlar (ateşin içine bırakılırlar) ; oysa o, aziz (şerefli yüksek, üstün) bir Kitaptır.
[041.042] Batıl, ona önünden de ardından da gelemez. (Çünkü Kur'an,) Hüküm ve hikmet sahibi, çok övülen (Allah) tan indirilmedir.
[041.043] Sana söylenen şeyler, senden önceki peygamberlere söylenenden başkası değildir. Şüphesiz senin Rabbin, hem elbette mağfiret sahibidir, hem de acı bir azab sahibidir.
[041.044] Eğer biz onu A'cemi (Arapça olmayan bir dilde) olan Kur'an kılsaydık, herhalde derlerdi ki: «Onun ayetleri açıklanmalı değil miydi? Arap olana, A'cemi (Arapça olmayan bir dil) mi?» De ki: «O, iman edenler için bir hidayet ve bir şifadır. İman etmeyenlerin ise kulaklarında bir ağırlık vardır ve o (Kur'an), onlara karşı bir körlüktür. İşte onlara (sanki) uzak bir yerden seslenilir.»
[041.045] Andolsun, biz Musa'ya kitabı verdik, fakat onda anlaşmazlığa düşüldü. Eğer senin Rabbinden (daha önce) bir söz geçmiş (verilmiş) olmasaydı, mutlaka aralarında hüküm verilmiş (iş bitirilmiş) ti. Gerçekten onlar, bundan yana kuşku verici bir tereddüt içindedirler.
[041.046] Kim salih bir amelde bulunursa, kendi nefsi lehinedir, kim de kötülük ederse, o da kendi aleyhinedir. Senin Rabbin, kullara zulmedici değildir.
[041.047] Kıyamet-saatinin ilmi O'na döndürülür. O'nun ilmi olmaksızın, hiç bir meyve tomurcuğundan çıkmaz, hiç bir dişi gebe kalmaz ve doğurmaz da. Onlara: «Benim ortaklarım nerede» diye sesleneceği gün, dediler ki: «Sana arzettik ki, bizden hiç bir şahid olan yok.»
[041.048] Önceden kendilerine taptıkları (bu gün) onlardan kaybolup gitti ve onlar kaçacak hiç bir yerleri olmadığını anlamışlardır.
[041.049] İnsan, hayır istemekten bıkkınlık duymaz; fakat ona bir şer dokundu mu, artık o, ye'se düşen bir umutsuzdur.
[041.050] Oysa ona dokunan bir zarardan sonra tarafımızdan bir rahmet taddırsak, mutlaka: «Bu benim (hakkım) dır. Ve ben kıyamet-saatinin kopacağını da sanmıyorum; eğer Rabbime döndürülsem bile, muhakkak O'nun katında benim için daha güzel olanı vardır.» der. Ama andolsun biz, o kâfirlere yapmakta olduklarını haber vereceğiz ve andolsun onlara, en kaba bir azabtan taddıracağız.
[041.051] İnsana nimet verdiğimiz zaman, yüz çevirir ve yan çizer; ona bir şer dokunduğu zaman ise, artık o, geniş (kapsamlı ve derinlemesine) bir dua sahibidir.
[041.052] De ki: «Gördünüz mü-haber verin; eğer o (Kur'an) Allah katından ise, sonra da siz ona (karşı) küfretmişseniz, (bu durumda) uzak bir ayrılık içinde olandan daha sapık kimdir?»
[041.053] Biz ayetlerimizi hem âfâkta, hem de kendi nefislerinde onlara göstereceğiz; öyleki, şüphesiz onun hak olduğu kendilerine açıkça belli olsun. Her şeyin üzerinde senin Rabbinin şahid olması yetmez mi?
[041.054] Dikkatli olun; gerçekten onlar, Rabblerine kavuşmaktan yana derin bir kuşku içindedirler. Dikkatli olun; gerçekten O, her şeyi sarıp-kuşatandır.
 
042-ŞURA SURESİ

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


[042.001] Hâ, Mîm.
[042.002] Ayn, Sîn, Kâf.
[042.003] O, Aziz ve Hakim olan Allah, sana ve senden öncekilere böyle vahyetmektedir.
[042.004] Göklerde ve yerde olanlar O'nundur. O, yücedir, büyüktür.
[042.005] Gökler, neredeyse üstlerinden çatlayıp-parçalanacaklar; melekler de Rablerini hamd ile tesbih ederler ve yerde olanlara mağfiret dilerler. Haberiniz olsun; gerçekten Allah, bağışlayan ve esirgeyen O'dur.
[042.006] Allah'ın dışında birtakım veliler edinenler ise, Allah, onların üzerinde gözetleyicidir. Sen onların üzerinde bir vekil değilsin.
[042.007] İşte biz sana, böyle Arapça bir Kur'an vahyettik; şehirlerin anası (olan Mekke halkı) nı ve çevresinde olanları uyarıp-korkutman için ve kendisinden şüphe olmayan toplanma gününü (haber verip onları) uyarıp-korkutman için de. (O gün onların) Bir bölümü cennette, bir bölümü de çılgınca yanan ateşin içerisindedirler.
[042.008] Eğer Allah dileseydi, onları herhalde tek bir ümmet kılmış olurdu. Ancak O, dilediğini kendi rahmetine sokar. Zalimlere gelince; onlar için ne bir veli vardır, ne de bir yardımcı.
[042.009] Yoksa O'nun dışında birtakım veliler mi edindiler? İşte Allah; veli olan O'dur, ölü olanları da dirilten O'dur. O, her şeye güç yetirendir.
[042.010] Hakkında ihtilâfa düştüğünüz herhangi bir şey; artık O'nun hükmü Allah'ındır. İşte benim Rabbim olan Allah. Ben O'na tevekkül ettim ve yalnızca O'na dönüp-yönelirim.
[042.011] O, göklerin ve yerin yaratıcısıdır. Size kendi nefislerinizden eşler, davarlardan da çiftler var etti. Sizleri bu tarzda türetip-yayıyor. O'nun benzeri gibi olan hiç bir şey yoktur. O, işitendir, görendir
[042.012] Göklerin ve yerin anahtarları O'nundur. O, dilediğine rızkı genişletip-yayar ve kısar da. Çünkü O, her şeyi bilendir.
[042.013] O: «Dini dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin» diye dinden Nuh'a vasiyet ettiğini ve sana vahyettiğmizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya da vasiyet ettiğimizi sizin için de teşri' etti (bir şeriat kıldı) . Senin kendilerini çağırmakta olduğu şey, müşrikler üzerine ağır geldi. Allah, dilediğini buna seçer ve içten kendisine yöneleni hidayete eriştirir.
[042.014] Onlar, kendilerine ilim geldikten sonra, yalnızca aralarındaki 'tecavüz ve haksızlık' dolayısıyla ayrılığa düştüler. Eğer senin Rabbinden, adı konulmuş bir ecele kadar geçmiş (verilmiş) bir söz olmasaydı, muhakkak aralarında hüküm verilmiş (iş bitirilmiş) ti. Şüphesiz onların ardından Kitaba mirasçı olanlar ise, herhalde ona karşı kuşku verici bir tereddüt içindedirler.
[042.015] Şu halde, sen bundan dolayı davet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru bir istikamet tuttur. Onların heva (istek ve tutku) larına uyma. Ve de ki: «Allah'ın indirdiği her kitaba inandım. Aranızda adalet yapmakla emrolundum. Allah, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bizim, sizin amelleriniz sizindir. Bizimle sizin aranızda (karşılıklı delillere dayalı = hüccet) bir tartışma konusu yoktur. Allah, bizi bir arada birleştirip-toplayacak ve dönüş de O'nadır.»
[042.016] O'na icabet olunduktan sonra, Allah hakkında (sözde) 'deliller öne sürüp tartışanların, delilleri, Rabbleri katında geçersizdir. Onların üzerinde bir gazab vardır ve şiddetli azab onlar içindir.
[042.017] Ki Allah, hak olmak üzere Kitabı ve mizanı indirdi. Ne bilirsin; belki kıyamet-saati pek yakındır.
[042.018] Onda acele davrananlar, (gerçekte) ona inanmayanlardır. İman edenler ise, ona karşı bir korku içindedirler ve onun gerçekten hak olduğunu bilirler. Haberiniz olsun; kıyamet-saati konusunda tartışmakta olanlar, gerçekte uzak bir sapıklık içindedirler.
[042.019] Allah, kullarına karşı lütuf sahibi olandır; dilediğini rızıklandırır. O, kuvvetlidir, azizdir.
[042.020] Kim ahiret ekinini isterse, biz ona kendi ekininde arttırmalar yaparız. Kim de dünya ekinini isterse, ona da ondan veririz; ancak onun ahirette bir nasibi yoktur.
[042.021] Yoksa onların birtakım ortakları mı var ki, Allah'ın izin vermediği şeyleri, dinden kendilerine teşrî' ettiler (bir şeriat kıldılar) ? Eğer o fasıl kelimesi olmasaydı, elbette aralarında hüküm (karar) verilirdi. Gerçekten zalimler için acıklı bir azap vardır.
[042.022] (O gün) Zalimleri kazanmakta oldukları dolayısıyla korkuyla titrerlerken görürsün; o (yaptıkları) da üstlerine çöküvermiştir. İman edip salih amellerde bulunanlar ise, cennet bahçelerindedirler. Rableri katında her diledikleri onlarındır. İşte büyük fazl (nimet ve üstünlük) budur.
[042.023] İşte Allah; iman edip de salih amellerde bulunan kullarına böyle müjde vermektedir. De ki: «Ben, buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum, ancak akrabalık sevgisi hariç.» Kim bir iyilik kazanırsa, biz ondaki iyiliği arttırırız. Gerçekten Allah, bağışlayandır, şükredene karşılığını verendir.
[042.024] Yoksa onlar: «Allah'a karşı yalan düzüp-uydurdu» mu diyorlar? Oysa eğer Alah dilerse, senin de kalbini mühürler. Allah, batılı yok edip-ortadan kaldırır ve kendi kelimeleriyle hakkı hak olarak pekiştirir (gerçekleştirir) . Çünkü O, sinelerin özünde olanı bilendir.
[042.025] Kullarından tevbeyi kabul eden, kötülükleri affeden ve işlemekte olduklarınızı bilen O'dur.
[042.026] O, iman edip salih amelerde bulunanlara icabet eder ve onlara kendi fazlından arttırır. Kâfirlere gelince; onlar için şiddetli bir azap vardır.
[042.027] Eğer Allah, kulları için rızkı (sınırsızca) geniş tutup-yaysaydı, gerçekten yeryüzünde azarlardı. Ancak O, dilediği miktar ile indirir. Çünkü O, kullarından haberi olandır, görendir.
[042.028] O'dur ki, onlar umutlarını kestikten sonra yağmuru indirir ve rahmetini serip-yayar. O, Veli'dir, Hamid'dir.
[042.029] Göklerin ve yerin yaratılması ile onlarda her canlıdan türetip-yayması O'nun ayetlerindendir. Ve O, dileyeceği zaman onların hepsini toplamağa güç yetirendir.
[042.030] Size isabet eden her musibet, (ancak) ellerinizin kazanmakta olduğu dolayısıyladır. (Allah,) Çoğunu da affeder.
[042.031] Siz yeryüzünde (O'nu) aciz bırakacak değilsiniz. Ve sizin Allah'ın dışında ne bir veliniz vardır, ne de bir yardımcınız.
[042.032] Denizde yüksek dağlar gibi seyretmekte olan gemiler O'nun ayetlerindendir.
[042.033] Eğer dileyecek olsa, rüzgârı durdurur, böylece onlar da onun üstünde kalakalırlar. Hiç şüphe yok, bunda çokça sabreden, çokça şükreden kimse için gerçekten ayetler vardır.
[042.034] Ya da kazanmakta oldukları dolayısıyla onları yok eder, bir çoğunu da affeder.
[042.035] (Öyle ki) Ayetlerimiz hakkında mücadele edenler, kendileri için hiç bir kaçacak yer olmadığını bilip-öğrensinler.
[042.036] Size verilen herhangi bir şey, dünya hayatının metaıdır. Allah katında olan ise, daha hayırlı ve daha süreklidir. (Bu da) İman edip Rablerine tevekkül edenler içindir;
[042.037] (Bunlar,) Büyük günahlardan ve çirkin -utanmazlıklardan kaçınanlar ve gazablandıkları zaman bağışlayanlar,
[042.038] Rablerine icabet edenler, dosdoğru namazı kılanlar, işleri kendi aralarında şûrâ ile olanlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak edenler,
[042.039] Ve haklarına tecavüz edildiği zaman, birlik olup karşı koyanlardır.
[042.040] Kötülüğün karşılığı, onun misli(benzeri) olan kötülüktür. Ama kim affeder ve ıslah ederse (dirliği kurup-sağlarsa) artık onun ecri Allah'a aittir. Gerçekten O, zalimleri sevmez.
[042.041] Kim de zulme uğradıktan sonra nusret bulur (hakkını alır) sa, artık onlar için aleyhlerinde bir yol yoktur.
[042.042] Yol, ancak insanlara zulmeden ve yeryüzünde haksız yere 'tecavüz ve haksızlıkta bulunanların' aleyhinedir. İşte bunlar için acıklı bir azab vardır.
[042.043] Kim de sabreder ve bağışlarsa, hiç şüphesiz bu, azme değer işlerdendir.
[042.044] Allah, kimi saptırırsa, artık bundan sonra onun hiç bir velisi yoktur. Azabı gördükleri zaman, o zalimleri bir görsen; «Geri dönmeğe bir yol var mı?» derler.
[042.045] Onları görürsün; zilletten başları önlerine düşmüş bir halde, ona (ateşe) sunulurlarken göz ucuyla sezdirmeden bakarlar. İman edenler de: «Gerçekten hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendi nefislerini, hem de yakın-akraba (veya yandaş) larını da hüsrana uğratmışlardır» dediler. Haberiniz olsun; gerçekten zalimler, kalıcı bir azab içindedirler.
[042.046] Onların Allah'ın dışında kendilerine yardım edecek velileri yoktur. Allah kimi saptırırsa, artık onun için hiç bir (çıkış) yolu yoktur.
[042.047] Allah'tan geri çevrilmesi olmayan bir gün, gelmeden evvel, Rabbinize icabet edin. O gün, sizin için ne sığınılacak bir yer var, ne de sizin için inkâr (etmeğe bir imkân) .
[042.048] Şayet onlar, sırt çevirecek olurlarsa, artık biz seni onların üzerine bir gözetleyici olarak göndermiş değiliz. Sana düşen, yalnızca tebliğdir. Gerçek şu ki, biz insana tarafımızdan bir rahmet taddırdığımız zaman, ona sevinç-duyar. Eğer onlara kendi ellerinin takdim ettikleri dolayısıyla bir kötülük isabet ederse, bu durumda da insan bir nankör kesiliverir.
[042.049] Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Dilediğini yaratır. Dilediğine dişiler armağan eder, dilediğine de erkek armağan eder.
[042.050] Veya onları erkekler ve dişiler olarak çift (ikiz) verir. Dilediğini de kısır bırakır. Gerçekten O, bilendir, güç yetirendir.
[042.051] Kendisiyle Allah'ın konuşması, bir beşer için olacak (şey) değildir; ancak bir vahy ile ya da perde arkasından veya bir elçi gönderip kendi izniyle dilediğine vahyetmesi (durumu) başka. Gerçekten O, yüce olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
[042.052] Böylece sana da biz kendi emrimizden bir ruh vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmiyordun. Ancak biz onu bir nur kıldık; onunla kullarımızdan dilediklerimizi hidayete erdiririz. Şüphesiz sen, dosdoğru olan bir yola yöneltip-iletiyorsun.

[042.053] Göklerde ve yerde bulunanların tümü kendisine ait olan Allah'ın yoluna. Haberiniz olsun; işler Allah'a döner.
 
043-ZUHRUF SURESİ

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


[043.001] Hâ, Mîm.
[043.002] Apaçık olan Kitaba andolsun;
[043.003] Gerçekten biz onu, belki aklınızı kullanırsınız diye Arapça bir Kur'an kıldık.
[043.004] Hiç şüphesiz o, bizim katımızda olan Ana Kitap'tadır; çok yücedir, hüküm ve hikmet doludur.
[043.005] Siz ölçüyü taşıran bir kavimsiniz diye, şimdi o zikri (öğüt ve hatırlatma dolu Kur'an'ı) sizden (uzaklaştırıp) bir yana mı bırakalım?
[043.006] Oysa biz, önceki (cemiyet) ler içinde nice peygamber(ler) gönderdik.
[043.007] Onlara bir peygamber gelmeyiversin, mutlaka onunla alay ederlerdi.
[043.008] Biz de, kuvvet bakımından onlardan daha üstün olan (toplum) ları yıkıma uğrattık. Öncekilerin örneği geçti.
[043.009] Andolsun, onlara: «Gökleri ve yeri kim yarattı?» diye soracak olsan, tartışmasız: «Onları üstün ve güçlü (aziz) olan, bilen (Allah) yarattı» diyecekler.
[043.010] Ki O, yeri sizin için bir beşik kıldı ve onda size (birtakım) yollar var etti, böylece doğru yolu bulasınız.
[043.011] Ki O, belli bir miktar ile gökten su indirdi de, onunla ölü bir memleketi 'dirilttik (ve her yanına yeniden hayat) yaydık'; siz de böyle (kabirlerinizden diriltilip) çıkarılacaksınız.
[043.012] Ki O, bütün çiftleri yarattı ve sizin için gemilerden ve hayvanlardan bineceğiniz şeyleri de var etti.
[043.013] Onların sırtlarına binip-doğrulmanız, sonra onlara binip-doğrulduğunuz zaman da, Rabbinizin nimetini zikretmeniz ve: «Bunlara bizim için boyun eğdiren (Allah) ne yücedir, yoksa biz bunu (kendi hizmetimize) yanaştıramazdık» demeniz için.
[043.014] Ve biz elbette, Rabbimize çevrilip-döneceğiz.
[043.015] (Buna rağmen) Kendi kullarından O'na bir parça kılıp-yakıştırdılar. Doğrusu insan, açıkça bir nankördür.
[043.016] Yoksa O, yarattıklarından kızları (kendine) edindi ve erkekleri size mi ayırıp-bıraktı?
[043.017] Oysa onlardan biri, O Rahman (olan Allah) için verdiği örnek ile (kız çocuğunun doğumuyla) müjdelendiği zaman, yüzü simsiyah kesilmiş olarak kahrından yutkundukça yutkunuyor.
[043.018] Onlar, süs içinde büyütülüp de mücadelede açık olmayan (kızlar) ı mı (Allah'a yakıştırıyorlar) ?
[043.019] Onlar, ki kendileri Rahmanın kulları olan melekleri dişiler kıldılar. Kendileri onların yaratılışlarına şahit mi oldular? Onların şahitlikleri yazılacak ve (bundan dolayı) sorumlu tutulacaklar.
[043.020] Dediler ki: «Eğer Rahman dilemiş olsaydı, biz onlara ibadet etmezdik.» Onların bundan yana hiç bir bilgileri yoktur. Onlar, yalnızca 'zan ve tahminle yalan söylemektedirler.'
[043.021] Yoksa biz, bundan önce kendilerine bir Kitap verdik de şimdi ona mı tutunuyorlar?
[043.022] Hayır; dediler ki: «Gerçek şu ki biz, atalarımızı bir ümmet üzerinde bulduk ve doğrusu biz onların izleri (eserleri) üstünde doğru olana (hidayete) yönelmiş (kimse) leriz.»
[043.023] İşte böyle; senden önce de (herhangi) bir memlekete bir peygamber göndermiş olmayalım, mutlaka onun 'refah içinde şımarıp azan önde gelenleri' (şöyle) demişlerdir: «Gerçek şu ki, biz, atalarımızı bir ümmet (din) üzerinde bulduk ve doğrusu biz, onların izlerine (eserlerine) uymuşlarız.»
[043.024] (O peygamberlerden her biri de şöyle) Demiştir: «Ben size, atalarınızı üstünde bulduğunuz şeyden daha doğru olanını getirmiş olsamda mı?» Onlar da demişlerdir ki: «Doğrusu biz, kendisiyle gönderildiğiniz şeye (karşı) kâfir olanlarız.»
[043.025] Böylece biz de onlardan intikam aldık. Öyleyse, sen bir bakıver; yalan sayanların sonu nasıl oldu?
[043.026] Hani İbrahim babasına ve kendi kavmine demişti ki: «Hiç tartışmasız ben, sizin tapmakta olduklarınızdan uzağım.»
[043.027] «(Ancak) Beni yaratan başka. İşte O beni hidayete yöneltip-iletecektir.»
[043.028] Ve bunu (bu tevhid inancını) onun ardında (kendi soyunda) kalıcı bir kelime olarak kılıp bıraktı ki belki (Allah'a) dönerler diye.
[043.029] Hayır; Ben onları ve atalarını, kendilerine hak ve açıklayan bir peygamber gelinceye kadar metalandırıp-yaşattım.
[043.030] Ancak kendilerine hak gelince, dediler ki: «Bu bir büyüdür, doğrusu biz ona (karşı) kâfir olanlarız.»
[043.031] Ve dediler ki: «Bu Kur'an, iki şehirden birinin büyük bir adamına indirilmeli değil miydi?»
[043.032] Senin Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırmaktadırlar? Dünya hayatında onların maişetlerini aralarında biz paylaştırdık ve onlardan bir bölümü (diğer) bir bölümünü 'teshîr etmesi için, bir bölümünü bir bölümü üzerinde derecelerle yükseltkik. Senin Rabbinin rahmeti, onların toplayıp-yığmakta olduklarından daha hayırlıdır.
[043.033] Eğer insanlar (Allah'a karşı isyanda birleşip) tek bir ümmet olacak olmasaydı, Rahmana (Allah'a karşı) küfredenlerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerinde çıkıp-yükselecekleri merdivenler yapardık.
[043.034] Evlerine kapılar ve üzerinde yaslanıp-dayanacakları koltuklar,
[043.035] Ve (daha nice) çekici-süsler (de verirdik) . Bütün bunlar, yalnızca dünya hayatının metaıdır. Ahiret ise, senin Rabbinin katında muttakiler içindir.
[043.036] Kim Rahman (olan Allah) ın zikrini görmezlikten gelirse, biz, bir şeytana onun 'üzerini kabukla bağlattırırız'; artık bu, onun bir yakın-dostudur.
[043.037] Gerçekten bunlar (bu şeytanlar), onları yoldan alıkoyarlar; onlar ise, kendilerinin gerçekten hidayette olduklarını sanıp-sayarlar.
[043.038] Sonunda bize geldiği zaman, der ki: «Keşke benimle senin aranda iki doğu (doğu ile batı) uzaklığı olsaydı. Meğer ne kötü yakın-dost(muşsun sen) .»
[043.039] (Bu söylenmeleriniz,) Bugün size kesin olarak bir yarar sağlamaz. Çünkü siz zulmettiniz. Şüphesiz siz azabta da ortaksınız.
[043.040] Öyleyse sağır olanlara sen mi dinleteceksin veya kör olan ve açıkça bir sapıklık içinde bulunanı hidayete erdireceksin?
[043.041] Şu halde biz seni alıp-götürürsek, elbette onlardan intikam alacağız,
[043.042] Ya da kendilerine va'dettiğimiz şeyi onlara gösteririz ki, biz gerçekten onların üstünde güç yetirenleriz.
[043.043] Şu halde sen, sana vahyedilene sımsıkı-tutun; çünkü sen dosdoğru olan bir yol üzerindesin.
[043.044] Ve hiç şüphesiz o (Kur'an), senin ve kavmin için gerçekten bir zikirdir. Siz (ondan) sorulacaksınız.
[043.045] Senden önce gönderdiğimiz peygamberlerimizden sor: Biz, Rahman (olan Allah) ın dışında tapılacak birtakım ilahlar kıldık mı (hiç) ?
[043.046] Andolsun, biz Musa'yı Firavun'a ve onun 'önde gelen çevresine' ayetlerimizle gönderdik. O da, dedi ki: «Gerçekten ben, âlemlerin Rabbinin elçisiyim.»
[043.047] Fakat onlara ayetlerimizle geldiği zaman, bir de ne görsün, onlar bunlara (alay edip) gülüyorlar.
[043.048] Biz onlara biri ötekinden daha büyük olmayan hiç bir ayet göstermedik. Belki dönerler diye, biz onları azabla yakalayıverdik.
[043.049] Ve onlar dediler ki: «Ey büyücü, sende olan ahdi (sana verdiği söz) adına bizim için Rabbine dua et; gerçekten biz hidayete gelmiş olacağız.»
[043.050] Fakat onlardan azabı çekip-giderince, bir de görürsün ki onlar andlarını bozuyorlar.
[043.051] Firavun, kendi kavmi içinde bağırdı; dedi ki: «Ey Kavmim, Mısır'ın mülkü ve şu altımda akmakta olan ırmaklar benim değil mi? Yine de görmeyecek misiniz?»
[043.052] «Yoksa ben, şundan daha hayırlı değil miyim ki o, aşağı (sınıftan) bir zavallı ve neredeyse (sözü) açıklamadan yoksun olan (biri) dir.»
[043.053] «Bu durumda (eğer doğruysa), üzerine altından bilezikler atılmalı ya da yakınında yer almış vaziyette onunla birlikte melekler gelmeli değil miydi?»
[043.054] Böylelikle kendi kavmini küçümsedi, onlar da ona boyun eğdiler. Gerçekten onlar, fasık olan bir kavimdi.
[043.055] Sonunda bizi öfkelendirince, biz de onlardan intikam aldık, böylece onları toplu olarak suda-boğduk.
[043.056] Bu suretle onları, sonradan gelecekler için bir selef ve bir örnek kıldık.
[043.057] Meryem oğlu (İsa) bir örnek olarak verilince, hemencecik senin kavmin ondan (keyifle söz edip) kahkahalarla gülüyorlar.
[043.058] Dediler ki: «Bizim ilahlarımız mı daha hayırlı, yoksa o mu?» Onu yalnızca bir tartışma-konusu olsun diye (örnek olarak) verdiler. Hayır, onlar 'tartışmacı ve düşman' bir kavimdir.
[043.059] O, yalnızca bir kuldur; kendisine nimet verdik ve onu İsrailoğullarına bir örnek kıldık.
[043.060] Eğer biz dilemiş olsaydık; elbette sizden melekler kılardık; onlar da yeryüzünde (size) halef olurlardı.
[043.061] Hiç şüphesiz o, kıyamet-saati için bir ilimdir. Öyleyse ondan (kıyametten) yana hiç bir kuşkuya kapılmayın ve bana uyun. Dosdoğru olan yol budur.
[043.062] Şeytan sakın sizi (Allah'ın yolundan) alıkoymasın. Gerçekten o, sizin için açıkça bir düşmandır.
[043.063] İsa, açık belgelerle gelince, dedi ki: «Ben size bir hikmetle geldim ve hakkında ihtilafa düştüklerinizin bir kısmını size açıklamak için de. Öyleyse Allah'tan sakınıp-korkun ve bana itaat edin.»
[043.064] «Şüphesiz Allah, O, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir; şu halde O'na kulluk edin. Dosdoğru olan yol budur.»
[043.065] Sonra, içlerinden birtakım fırkalar ihtilafa düştü. Artık, acıklı bir günün azabından vay o zulmetmiş olanlara.
[043.066] Onlar, hiç şuurunda değilken kendilerine apansız geliverecek olan kıyamet-saatinden başkasını mı gözlüyorlar?
[043.067] Muttakiler hariç olmak üzere, o gün, dostların kimi kimine düşmandır.
[043.068] «Ey kullarım, bugün sizin için bir korku yoktur ve siz hüzne kapılacak da değilsiniz.»
[043.069] «Ki onlar, benim ayetlerime iman edenler ve müslüman olanlardır.»
[043.070] «Siz ve eşleriniz cennete girin; sevinç içinde ağırlanacaksınız.»
[043.071] Onların etrafında altın tepsiler ve testilerle dolaşılır; orada nefislerin arzu ettiği ve gözlerin lezzet (zevk) aldığı her şey var. Ve siz orda ebedi kalacak olanlarsınız.»
[043.072] «İşte, yapmakta olduklarınız dolayısıyla sizin mirasçı kılındığınız cennet budur.»
[043.073] «Orda sizin için birçok meyveler vardır; onlardan yiyeceksiniz.»
[043.074] Şüphesiz suçlu-günahkârlar, cehennem azabı içinde ebedi kalacak olanlardır.
[043.075] Onlardan (azab) hafifletilmeyecek ve orada onlar umutlarını kaybetmiş kimselerdir.
[043.076] Biz onlara zulmetmedik; ancak onların kendileri zalimlerdir.
[043.077] (Cehennem bekçisine «Ey Malik (bekçi), Rabbin bizim işimizi bitirsin» diye haykırdılar. O: «Gece şu ki siz, (burda) kalacak olanlarsınız» dedi.
[043.078] «Andolsun, biz size hakkı getirdik, fakat sizin bir çoğunuz hakkı çirkin görüp-tiksinenlerdiniz.»
[043.079] Yoksa onlar, işi sıkı mı tuttular? İşte şüphesiz biz de işi sıkı tutanlarız.
[043.080] Yoksa onlar, gerçekten bizim sır tuttuklarını ve aralarındaki fısıldaşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır, (işitiyoruz) ve onların yanlarındaki elçilerimiz de (her şeyi) yazıyorlar.
[043.081] De ki: «Eğer Rahman (olan Allah) 'ın çocuğu olsaydı, ona tapanların ilki ben olurdum.»
[043.082] Göklerin ve yerin Rabbi, Arş'ın Rabbi (olan Allah), onların nitelendirmekte olduklarından yücedir.
[043.083] Artık sen onları bırak; onlar vadedilen kendi günlerine kadar, dalsınlar ve oynaya dursunlar.
[043.084] Göklerde ilah olan ve yerde ilah olan O'dur. O, hüküm ve hikmet sahibi olandır, bilendir.
[043.085] Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların mülkü kendisinin olan (Allah) ne yücedir. Kıyamet-saatinin ilmi O'nun katındadır ve siz O'na döndürüleceksiniz.
[043.086] O'nun dışında tapmakta oldukları şefaatte bulunmağa malik değildirler; ancak kendileri bilerek hakka şahidlik edenler başka.
[043.087] Andolsun, onlara: «Kendilerini kim yarattı?» diye soracak olsan, tartışmasız: «Allah» diyecekler. Öyleyse nasıl olur da çevriliyorlar?
[043.088] Onun: «Ya Rab» demesi hakkı için, şüphesiz onlar imana gelmez bir kavimdirler.
[043.089] Şimdi sen, 'aldırış etmeksizin onlardan yüz çevir' ve: «Selam» de. Artık onlar bileceklerdir.
 
044-DUHAN SURESİ

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


[044.001] Hâ, Mîm.
[044.002] Apaçık olan Kitaba andolsun;
[044.003] Gerçekten biz onu mübarek bir gecede indirdik, gerçekten biz uyarıp-korkutanlarız.
[044.004] Ki onda (O gecede) her hikmetli iş ayrılır,
[044.005] Katımızdan bir emir ile; doğrusu biz, (insanlara elçi) gönderenleriz,
[044.006] Rabbinden bir rahmet olarak. Şüphesiz O, işitendir, bilendir.
[044.007] Eğer kesin bir bilgiyle inanıyorsanız (Allah), göklerin, yerin ve bu ikisi arasında bulunanların Rabbidir.
[044.008] O'ndan başka ilah yoktur; diriltir ve öldürür. Sizin de Rabbinizdir ve geçmiş atalarınızın da Rabbidir.
[044.009] Hayır, onlar şüphe içindedirler; oynayıp-oyalanıyorlar.
[044.010] Öyleyse sen, göğün açıkça bir duman getireceği günü gözle;
[044.011] (Bu duman) İnsanları sarıp-kuşatıverir. İşte bu, acıklı bir azabtır.
[044.012] «Rabbimiz, azabı üstümüzden açıp-gider; çünkü biz (artık) iman edicileriz.»
[044.013] Onlar için öğüt alıp-düşünmek nerede? Onlara, açıklayan bir peygamber gelmişti.
[044.014] Sonra, ondan yüz çevirdiler ve dediler ki: «(Bu,) Öğretilmiştir, bir delidir.»
[044.015] Biz sizden bu azabı biraz açıp-gidereceğiz; (ama yine) dönecek olanlarsınız siz.
[044.016] Büyük bir şiddetle yakalayacağımız gün, elbette biz intikam alacağız.
[044.017] Andolsun, biz kendilerinden önce, Firavun'un kavmini de denemeden geçirdik ve onlara kerîm bir peygamber gelmişti:
[044.018] Dedi ki: «Allah'ın kullarını bana teslim edin; gerçekten ben sizin için güvenilir bir peygamberim» (demişti) .
[044.019] «Allah'a karşı büyüklenmeyin; hiç şüphesiz ben size apaçık, bir delil getirmekteyim.»
[044.020] «Ve doğrusu ben, sizin beni taşa tutmanızdan benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan (Allah) a sığındım.»
[044.021] «Eğer siz bana iman etmiyorsanız, bu durumda benden kopup-ayrılın.»
[044.022] Sonunda Rabbine: «Gerçekten bunlar, suçlu-günahkâr bir kavimdirler» diye dua etti.
[044.023] (Allah da «Öyleyse, kullarımı geceleyin yürüyüşe geçir, muhakkak takip edilmiş olacaksınız.» (diye duasını kabul edip cevap verdi) .
[044.024] «Denizi durgun ve açık bırak. Çünkü onlar, suda boğulacak bir ordudur.»
[044.025] Onlar nice bahçeler ve pınarlar terketmişlerdi;
[044.026] (Nice) Ekinler, güzel konaklar.
[044.027] Ve kendilerinde 'sevinç ve mutluluk içinde' yaşadıkları nimetler.
[044.028] İşte böyle; biz bunları başka bir kavime miras olarak verdik.
[044.029] Onlar için ne gök, ne yer ağlamadı ve onlar (azabı) ertelenenler de olmadı.
[044.030] Andolsun, biz İsrailoğullarını o alçaltıcı azabtan kurtardık,
[044.031] Firavun'dan. Çünkü o, ölçüyü taşıran bir mütekebbirdi.
[044.032] Andolsun, biz onları bir ilim üzere alemlere karşı üstün kıldık.
[044.033] Ve onlara, her birinde açık birer imtihan bulunan ayetler verdik.
[044.034] Herhalde bunlar da diyorlar ki:
[044.035] «(Bütün her şey) Bizim yalnızca ilk ölümümüzdür; biz yeniden diriltilip-kaldırılacak değiliz.»
[044.036] «Eğer(bu söylediklerinizde) doğru sözlüyseniz, şu halde atalarımızı getirin bakalım.»
[044.037] Onlar mı hayırlı, yoksa Tübba' kavmi ve onlardan öncekiler mi? Biz onları yıkıma uğrattık. Çünkü onlar, suçlu-günahkârdı.
[044.038] Biz, bir 'oyun ve oyalanma konusu' olsun diye gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları yaratmadık;
[044.039] Biz onları yalnızca hak ile yarattık. Ancak onların çoğu bilmezler.
[044.040] Şüphesiz o (hakkı batıldan, haklıyı haksızdan) ayırma günü, onların hepsinin (hesaba çekilecekleri) vakitleridir;
[044.041] O gün, bir dost, dosttan herhangi bir şeyle yarar sağlayamaz. Ve onlara yardım da edilmez.
[044.042] Ancak Allah'ın rahmet ettiği başka. Hiç şüphesiz O, üstün ve güçlü olandır, esirgeyendir.
[044.043] Doğrusu, o zakkum ağacı;
[044.044] Günahkâr olanın yemeğidir.
[044.045] Pota gibi; karınlarda kaynar-durur;
[044.046] Kaynar-suyun kaynaması gibi.
[044.047] «Onu tutun da cehennemin orta yerine sürükleyin;»
[044.048] «Sonra kaynar suyun azabından başının üstüne dökün;»
[044.049] «(Azabı) Tad; çünkü sen, (kendince) üstün, onurluydun.»
[044.050] «Gerçekten bu, sizin kuşkuya kapılmakta olduğunuz şeydir.»
[044.051] Muttakilere gelince; muhakkak onlar, güvenli bir makamdadırlar.
[044.052] Cennetlerde ve pınarlarda,
[044.053] Hafif ipekten ve ağır işlenmiş atlastan (elbiseler) giyinirler, karşılıklı olarak (otururlar) .
[044.054] İşte böyle; ve biz onları sim-siyah iri gözlü hurilerle evlendirmişizdir.
[044.055] Orda, güvenlik içinde her türlü meyveyi istemektedirler;
[044.056] Orda, ilk ölümün dışında başka ölüm tadmazlar. Ve (Allah da) onları cehennem azabından korumuştur;
[044.057] Senin Rabbinden bir fazl ve (lütuf) olarak. İşte büyük 'mutluluk ve kurtuluş' budur.
[044.058] Belki onlar öğüt alıp-düşünürler diye, biz onu (Kur'an'ı), senin dilinle kolaylaştırdık.
[044.059] Öyleyse sen gözleyip-bekle; gerçekten onlar da gözleyip-beklemekte olanlardır.
 
045-CASİYE SURESİ

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM



[045.001] Hâ, Mîm.
[045.002] Kitabın indirilmesi, üstün ve güçlü olan, hüküm ve hikmet sahibi Allah'tandır.
[045.003] Şüphesiz, mü'minler için göklerde ve yerde ayetler vardır.
[045.004] Sizin yaratılışınızda ve türetip-yaydığı canlılarda da kesin bilgiyle inanan bir kavim için ayetler vardır.
[045.005] Gece ile gündüzün ardarda gelişinde (veya aykırılığında), Allah'ın gökten rızık indirip onunla ölümünden sonra yeryüzünü diriltmesinde ve rüzgârları (belli bir düzen içinde) yöneltmesinde aklını kullanabilen bir kavim için ayetler vardır.
[045.006] İşte bunlar, Allah'ın ayetleridir; sana bunları hak olmak üzere okumaktayız. Öyleyse onlar, Allah'tan ve O'nun ayetlerinden sonra hangi söze iman edecekler?
[045.007] Gerçeği sürekli ters yüz eden, günaha düşkün olan herkesin vay haline.
[045.008] Kendisine Allah'ın ayetleri okunurken işitir, sonra müstekbirce (inatla büyüklük taslayarak) sanki onları işitmemiş gibi ısrar eder. Artık sen onu acı bir azabla müjdele.
[045.009] Ayetlerimizden bir şey öğrendiği zaman, onu alay konusu edinir. İşte onlar için aşağılatıcı bir azab vardır.
[045.010] Arkalarından cehennem (onları izlemektedir) . Kazanmakta oldukları şeyler, onlara hiç bir yarar sağlamaz; Allah'tan başka edinmekte oldukları veliler de. Onlar için büyük bir azab vardır.
[045.011] İşte bu (Kur'an) bir hidayettir. Rablerinin ayetlerini inkâr edenler ise, onlar için, (en) iğrenç olanından acı bir azab vardır.
[045.012] Allah; kendi emriyle onda gemiler akıp gitsin ve O'nun fazlından ararsınız diye, sizin için denize boyun eğdirdi. Umulur ki şükredersiniz.
[045.013] Kendinden (bir nimet olarak) göklerde ve yerde olanların tümüne sizin için boyun eğdirdi. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır.
[045.014] İman edenlere de ki: Allah'ın, gelecek azab gününden korkmayanları (şimdilik) bağışlasınlar ki Allah onların yaptıklarını cezalandırsın.
[045.015] Kim salih bir amelde bulunursa, kendi lehinedir, kim de kötülük yaparsa, artık o da kendi aleyhinedir. Sonra siz Rabbinize döndürüleceksiniz.
[045.016] Andolsun, biz İsrailoğullarına Kitap, hüküm ve peygamberlik verdik, onları temiz ve güzel şeylerden rızıklandırdık ve onları alemlere karşı üstün kıldık.
[045.017] Ve onlara bu emirden açık belgeler verdik. Fakat onlar, kendilerine ilim geldikten sonra, yalnızca aralarındaki 'hakka tecavüz ve azgınlıktan' dolayı ihtilafa düştüler. Şüphesiz senin Rabbin, hakkında ihtilafa düştükleri şeyde kıyamet günü aralarında hüküm verecektir.
[045.018] Sonra seni de bu emirden bir şeriat üzerinde kıldık; öyleyse sen ona uy ve bilmeyenlerin heva (istek ve tutku) larına uyma.
[045.019] Çünkü onlar, Allah'tan (gelecek) hiç bir şeyi senden savamazlar. Hiç şüphesiz zalimler, birbirlerinin velisidirler. Allah ise, muttakilerin velisidir.
[045.020] Bu (Kur'an), insanlar için basiret (nuruyla Allah'a yönelten ayet) lerdir, kesin bilgiyle inanan bir kavim için de bir hidayet ve bir rahmettir.
[045.021] Yoksa kötülüklere batıp-yara alanlar, kendilerini iman edip salih amellerde bulunanlar gibi kılacağımızı mı sandılar? Hayatları ve ölümleri de bir mi (olacak) ? Ne kötü hüküm veriyorlar.
[045.022] Allah, gökleri ve yeri hak olarak yarattı; öyle ki, her nefis kazanmakta olduklarıyla karşılık görsün. Onlara zulmedilmez.
[045.023] Şimdi sen, kendi hevasını ilah edinen ve Allah'ın bir ilim üzere kendisini saptırdığı, kulağı ve kalbi üzerine mühür vurduğu ve gözü üstüne de bir perde çektiği kimseyi gördün mü? Artık Allah'tan sonra ona kim hidayet verecektir? Siz yine de öğüt alıp-düşünmüyor musunuz?
[045.024] Dediler ki: «(Bütün olup biten,) Bu dünya hayatımızdan başkası değildir, ölürüz ve diriliriz; bizi 'kesintisi olmayan zaman' (dehrin akışın) dan başkası yıkıma (helake) uğratmıyor.» Oysa onların bununla ilgili hiç bir bilgileri yoktur; onlar, yalnızca zannediyorlar.
[045.025] Onlara açık belgeler olarak ayetlerimiz okunduğu zaman, onların (sözde savunma) delilleri: «Eğer doğru sözlüler iseniz, atalarımızı (diriltip) getirin» demekten başkası değildir.
[045.026] De ki: «Allah sizi diriltiyor, sonra sizi öldürüyor, sonra da kendisinde hiç bir kuşku olmayan kıyamet günü O sizi bir araya getirip-toplayacaktır. Ancak insanların çoğu bilmezler.»
[045.027] Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Kıyamet-saatinin kopacağı gün, (işte) o gün, batılda olanlar hüsrana uğrayacaklardır.
[045.028] O gün sen, her ümmeti diz üstü çökmüş (veya toplanmış) olarak görürsün. Her ümmet, kendi kıtabına çağrılır. «Bugün yapmakta olduklarınızla karşılık göreceksiniz.»
[045.029] «Bu bizim kitabımızdır; sizin aleyhinizde hak ile konuşuyor. Gerçekten biz, sizin yapmakta olduklarınızı yazıyorduk.»
[045.030] Artık iman edip salih amellerde bulunanlara gelince; Rableri onları kendi rahmetine sokar. İşte apaçık olan 'büyük mutluluk ve kurtuluş' budur.
[045.031] İnkâr edenlere gelince; «Size karşı ayetlerim okunduğunda büyüklük taslayan (müstekbir olan) lar ve suçlu-günahkâr bir kavim olanlar sizler değil miydiniz?»
[045.032] «Gerçekten Allah'ın va'di haktır, kıyamet-saatinde hiç bir kuşku yoktur» denildiği zaman, siz: «Kıyamet-saati de neymiş, biz bilmiyoruz; biz yalnızca bir zan (ve tahmin) da bulunup zannediyoruz; biz, kesin bir bilgiyle inanmakta olanlar değiliz» demiştiniz.
[045.033] Onların yapmakta oldukları şeylerin kötülüğü kendileri için açığa çıktı ve kendisini alay konusu edindikleri de onları sarıp-kuşattı.
[045.034] Denildi ki: «Bugününüzle karşılaşmayı unuttuğunuz gibi, biz de sizi bugün unutuyoruz. Barınma yeriniz ateştir. Ve sizin için hiç bir yardımcı yoktur.»
[045.035] «Bunun nedeni de şudur: _ Çünkü siz Allah'ın ayetlerini alay konusu edindiniz; dünya hayatı da sizi aldattı.» Böylece ne ordan (ateşten) çıkarılırlar, ne de (Allah'tan) hoşnutluk dilekleri kabul edilir.
[045.036] Şu halde hamd, göklerin Rabbi, yerin Rabbi ve âlemlerin Rabbi olan Allah'ındır.
[045.037] Göklerde ve yerde büyüklük O'nundur. O, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
 

Konuyu görüntüleyen kullanıcılar

Geri
Üst