Şimdi bize katılın!

Kayıt olduktan ve giriş yaptıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara cevap gönderebilirsiniz daha fazlası için forumumuza kayıt olmalısınız. Kayıt işlemi tamamen ücretsiz ve hızlıdır.

Şimdi kayıt ol!
  • Çok nankör tanıdım hiç biri kedi değildi...
[011.045] Nuh, Rabbine seslendi. Dedi ki: «Rabbim, şüphesiz benim oğlum ailemdendir ve senin va'din de doğrusu haktır. Sen hakimlerin hakimisin.»
[011.046] Dedi ki: «Ey Nuh, kesinlikle o senin ailenden değildir. Çünkü o, salih olmayan bir iş (yapmıştır) . Öyleyse hakkında bilgin olmayan şeyi benden isteme. Gerçekten ben, cahillerden olmayasın diye sana öğüt veriyorum.»
[011.047] Dedi ki: «Rabbim, bilgim olmayan şeyi Senden istemekten Sana sığınırım. Ve eğer beni bağışlamaz ve beni esirgemezsen, hüsrana uğrayanlardan olurum.»
[011.048] «Ey Nuh» denildi. «Sana ve seninle birlikte olan ümmetler üzerine bizden selâm ve bereketlerle (gemiden) in. (Sizden türeyecek diğer kâfir) Ümmetleri de yararlandıracağız, sonra onlara bizden acıklı bir azab dokunacaktır.»
[011.049] Bunlar: Sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Bunları sen ve kavmin bundan önce bilmiyordun. Şu halde sabret. Şüphesiz (güzel olan) sonuç takva sahiplerinindir.
[011.050] Ad (halkına da) kardeşleri Hûd'u (gönderdik) . Dedi ki: «Ey kavmim, Allah'a ibadet edin, sizin O'ndan başka ilahınız yoktur. Siz yalan olarak (tanrılar) düzenlerden başkası değilsiniz.
[011.051] Ey kavmim, ben bunun karşılığında sizden hiç bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, beni yaratandan başkasına ait değildir. Akıl erdirmeyecek misiniz?
[011.052] Ey kavmim, Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O'na tevbe edin. Üstünüze gökten sağanak (yağmurlar, bol nimetler) yağdırsın ve gücünüze güç katsın. Suçlu-günahkârlar olarak yüz çevirmeyin.»
[011.053] «Ey Hûd» dediler. «Sen bize apaçık bir belge (mucize) ile gelmiş değilsin ve biz de senin sözünle ilahlarımızı terketmeyiz. Sana iman edecek de değiliz.»
[011.054] «Biz: 'Bazı ilahlarımız seni çok kötü çarpmıştır' (demekten) başka bir şey söylemeyiz.» Dedi ki: «Allah'ı şahid tutarım, siz de şahidler olun ki, gerçekten ben, sizin şirk katmakta olduklarınızdan uzağım;»
[011.055] «O'nun dışındaki (tanrılardan) . Artık siz bana, toplu olarak dilediğiniz tuzağı kurun, sonra bana süre de tanımayın.»
[011.056] «Ben gerçekten, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a tevekkül ettim. O'nun, alnından yakalayıp denetlemediği hiç bir canlı yoktur. Muhakkak benim Rabbim, dosdoğru bir yol üzerindedir (dosdoğru yolda olanı korumaktadır.)»
[011.057] «Buna rağmen yüz çevirirsiniz, artık size kendisiyle gönderildiğim şeyi tebliğ ettim. Rabbim de sizden başka bir kavmi yerinize geçirir. Siz O'na hiç bir şeyle zarar veremezsiniz. Doğrusu benim Rabbim, her şeyi gözetleyip koruyandır.»
[011.058] Emrimiz geldiği zaman, tarafımızdan bir rahmet ile Hûd'u ve onunla birlikte iman edenleri kurtardık. Onları şiddetli-ağır bir azabtan kurtardık.
[011.059] İşte Ad (halkı) : Rablerinin ayetlerini tanımayıp reddettiler. O'nun peygamberlerine isyan ettiler ve her inatçı zorbanın emri ardınca yürüdüler.
[011.060] Ve bu dünyada da, kıyamet gününde de lanete tabi tutuldular. Haberiniz olsun; gerçekten Ad (halkı), Rablerine (karşı) küfrettiler. Haberiniz olsun; Hûd kavmi Ad'a (Allah'ın rahmetinden) uzaklık (verildi) .
[011.061] Semud (halkına da) kardeşleri Salih'i (gönderdik) . Dedi ki: «Ey kavmim, Allah'a ibadet edin, sizin O'ndan başka ilahınız yoktur. O sizi yerden (topraktan) yarattı ve onda sizi ömür geçirenler kıldı. Öyleyse O'ndan bağışlanma dileyin, sonra O'na tevbe edin. Şüphesiz benim Rabbim, yakın olandır, (duaları) kabul edendir.»
[011.062] Dediler ki: «Ey Salih, bundan önce sen içimizde kendisinden (iyilikler ve yararlılıklar) umulan biriydin. Atalarımızın taptığı şeylere tapmamızdan sen bizi engelleyecek misin? Doğrusu biz, senin bizi davet ettiğin şeyden kuşku verici bir tereddüt içindeyiz.»
[011.063] Dedi ki: «Ey kavmim, görüşünüz nedir-söyler misiniz? Eğer ben Rabbimden apaçık bir belge üzerindeysem ve bana tarafından bir rahmet vermişse, bu durumda da O'na isyan edecek olursam Allah'a karşı bana kim yardım edecektir? Şu halde kaybımı arttırmaktan başka bana (hiç bir yarar) sağlamayacaksınız.»
[011.064] «Ey kavmim, size işte bir ayet olarak Allah'ın devesi; onu serbest bırakın, Allah'ın arzında yesin. Ona kötülük (vermek niyetiy) le dokunmayın. Yoksa sizi yakın bir azab sarıverir.»
[011.065] Fakat onu öldürdüler. (Salih) Dedi ki: «Yurdunuzda üç gün daha yararlanın. Bu, yalanlanmayacak bir vaaddir.»
[011.066] Emrimiz geldiği zaman, tarafımızdan bir rahmetle Salih'i ve onunla birlikte iman edenleri o günün aşağılatıcı azabından kurtardık. Doğrusu senin Rabbin, güçlü olandır, aziz olandır.
[011.067] O zulme sapanları dayanılmaz bir ses sarıverdi de kendi yurtlarında dizüstü çökmüş olarak sabahladılar.
[011.068] Sanki orda hiç refah içinde yaşamamışlar gibi. Haberiniz olsun; Semud (halkı) gerçekten Rablerine (karşı) küfretmişlerdi. Haberiniz olsun; Semud (halkına Allah'ın rahmetinden) uzaklık (verildi) .
[011.069] Andolsun, elçilerimiz İbrahim'e müjde ile geldikleri zaman: «Selam» dediler. O da: «Selam» dedi (ve) hemen gecikmeden kızartılmış bir buzağı getirdi.
[011.070] Ellerinin ona uzanmadığını görünce (İbrahim durumdan) hoşlanmadı ve içine bir tür korku düştü. Dediler ki: «Korkma. Biz Lut kavmine gönderdik.»
[011.071] Karısı da ayaktaydı, bunun üzerine güldü. Biz de ona İshak'ı, İshak'ın arkasından da Yakub'u müjdeledik.
[011.072] «Vay bana» dedi (kadın) . «Ben kocamış bir kadın iken ve şu kocam da bir ihtiyar iken doğuracak mıyım? Gerçekten bu, şaşırtıcı bir şey!..»
[011.073] Dediler ki: «Allah'ın emrine mi şaşırıyorsun? Allah'ın rahmeti ve bereketleri sizin üzerinizdedir, ey ev halkı şüphesiz O, övülmeye layık olandır, Mecîd'tir.»
[011.074] İbrahim'den korku gittiği ve ona müjde geldiği zaman, Lût kavmi konusunda bizimle çekişip-tartışmalara giriyor(du) .
[011.075] Doğrusu İbrahim, yumuşak huylu, duygulu ve gönülden (Allah'a) yönelen biriydi.
[011.076] «Ey İbrahim, bundan vazgeç. Çünkü gerçek şu ki, Rabbinin emri gelmiştir ve gerçekten onlara geri çevrilmeyecek bir azab gelmiştir.»
[011.077] Elçilerimiz Lût'a geldiği zaman, onlardan dolayı kaygılandı, göğsünü bir sıkıntı bastı ve: «Bu, zorlu bir gün» dedi.
[011.078] Kavmi ona doğru koşarak geldi; onlar daha önceden kötülükler işlemekteydiler. «Ey kavmim» dedi. «İşte benim kızlarım, bunlar sizler için daha temizdir. Artık Allah'tan korkun ve beni misafirim önünde küçük düşürmeyin. İçinizde hiç aklı başında olan (reşid) bir adam da yok mu?»
[011.079] Dediler ki: «Andolsun, senin kızlarında bizim haktan bir şeyimiz (ilgimiz ve arzumuz) olmadığını sen de bilmişsindir. Bizim ne istemekte olduğumuzu gerçekte sen biliyorsun.»
[011.080] Dedi ki: «Size yetecek gücüm olsaydı veya sağlam bir yere sığınabilseydim.»
[011.081] (Elçiler) Dediler ki: «Ey Lût, biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana kesin olarak ulaşamazlar. Gecenin bir parçasında ailenle birlikte yürü (yola çık) . Sakın, hiç biriniz dönüp arkasına bakmasın; fakat senin karın başka. Çünkü onlara isabet edecek olan ona da isabet edecektir. Onlara va'dolunan (azab) sabah vaktidir. Sabah da yakın değil mi?
[011.082] Böylece emrimiz geldiği zaman, üstünü altına çevirdik ve üzerlerine balçıktan pişirilmiş, istif edilmiş taşlar yağdırdık;
[011.083] Rabbinin katında 'belli bir biçime sokulmuş, damgalanmış' olarak. Bunlar zalimlerden uzak değildir.
[011.084] Medyen (halkına da) kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik) . Dedi ki: «Ey kavmim, Allah'a ibadet edin, sizin O'ndan başka ilahınız yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksik tutmayın; gerçekten ben, sizi bir 'bolluk ve refah (hayır) ' içinde görüyorum. Doğrusu ben, sizi çepeçevre kuşatacak olan bir günün azabından korkuyorum.»
[011.085] «Ey kavmim, ölçüyü ve tartıyı -adaleti gözeterek- tam tutun ve insanların eşyasını değerden düşürüp- eksiltmeyin ve yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın.»
[011.086] «Eğer mü'minseniz, Allah'ın bıraktığı (helal işlerden olan kazanç) sizin için daha hayırlıdır. Ben, sizin üzerinizde bir gözetleyici değilim.»
[011.087] Dediler ki: «Ey Şuayb, senin namazın mı atalarımızın taptığı şeyleri bırakmamızı ya da mallarımız konusunda dilediğimiz gibi davranmaktan vaz geçmemizi emretmektedir. Çünkü sen, gerçekte yumuşak huylu, aklı başında (reşid bir adam) sın.»
[011.088] Dedi ki: «Ey kavmim görüşünüz nedir-söyler misiniz? Ya ben Rabbimden apaçık bir belge üzerinde isem ve O da beni kendisinden güzel bir rızık ile rızıklandırmışsa? Ben, size yasakladığım şeylere (kendim sahiplenmek suretiyle) size aykırı düşmek istemiyorum. Benim istediğim, gücüm oranında yalnızca ıslah etmektir. Benim başarım ancak Allah iledir; O'na tevekkül ettim ve O'na içten yönelip dönerim.»
[011.089] «Ey kavmim, bana karşı gelişiniz, sakın Nuh kavmini ya da Hûd kavminin veya Salih kavminin başlarına gelenlerin bir benzerini size de isabet ettirmesin. Üstelik Lût kavmi size pek uzak değil.
[011.090] «Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O'na tevbe edin. Gerçekten benim Rabbim, esirgeyendir, sevendir.»
[011.091] «Ey Şuayb» dediler. «Senin söylediklerinin çoğunu biz 'kavrayıp anlamıyoruz'. Doğrusu biz seni içimizde zayıf da görüyoruz. Eğer yakın-çevren olmasaydı, gerçekten biz seni taşa tutar öldürürdük. Sen bize karşı güçlü ve üstün değilsin.»
[011.092] Dedi ki: «Ey kavmim, sizce benim yakın-çevrem, Allah'tan daha mı üstündür ki, O'nu arkanızda unutuluvermiş (önemsiz) bir şey edindiniz. Şüphesiz benim Rabbim, yapmakta olduklarınızı sarıp-kuşatandır.»
[011.093] «Ey kavmim, bütün yapabileceğinizi yapın; kuşku yok, ben de yapacağım. Kime aşağılatıcı azab gelecek ve yalancı kimdir, yakında bileceksiniz. Siz gözetleyip durun, ben de sizlerle birlikte gözetleyeceğim.»
[011.094] Emrimiz geldiği zaman, tarafımızdan bir rahmetle Şuayb'ı ve onunla birlikte iman edenleri kurtardık; o zulme sapanları dayanılmaz bir ses sarıvredi de kendi yurtlarında dizüstü çökmüş olarak sabahladılar.
[011.095] Sanki orda hiç refah içinde yaşamamışlar gibi, haberiniz olsun; Semud (halkına) nasıl bir uzaklık verildiyse Medyen (halkına da Allah'ın rahmetinden öyle) bir uzaklık (verildi) .
[011.096] Andolsun, Musa'yı ayetlerimizle ve apaçık olan ispatlayıcı bir delille gönderdik.
[011.097] Firavun'a ve onun önde gelen çevresine. Onlar Firavun'un emrine uymuşlardı. Oysa Firavun'un emri doğruya-götürücü (irşad edici) değildi.
[011.098] O, kıyamet günü kavminin önderliğine geçer, böylece onları ateşe götürmüş olur. Sonunda vardıkları yer, ne kötü bir yerdir..
[011.099] Onlar, burda da, kıyamet gününde de lanete tabi tutuldular. (Bu) Verilen bağış, ne kötü bir bağıştır.
[011.100] Bunlar, sana doğru haber (kıssa) olarak aktardığımız (geçmişteki) kuşakların haberleridir. Onlardan kimi ayakta kalmış, (hâlâ izleri var, kimi de) biçilmiş ekin (gibi yerlebir edilmiş, kalıntısı silinmiş) dir.
[011.101] Biz onlara zulmetmedik, ancak onlar kendi nefislerine zulmettiler. Böylece Rabbinin emri geldiği zaman, Allah'ı bırakıp da taptıkları ilahları, onlara hiç bir şey sağlayamadı, 'helak ve kayıplarını' arttırmaktan başka bir işe yaramadı.
[011.102] Onlar, zulüm işlemektelerken, -ülkeleri (veya kuşakları) yakaladığı zaman- Rabbinin yakalayıvermesi işte böyledir. Gerçekten O'nun yakalayıvermesi pek acıklı, pek şiddetlidir.
[011.103] Ahiret azabından korkan için bunda kesin ayetler vardır. O, bütün insanların kendisinde toplanacağı bir gündür ve o, gözlemlenebilen bir gündür.
[011.104] Biz onu sayılı bir sürenin (ecelin) dışında ertelemeyiz.
[011.105] (Kıyametin) Geleceği günde, O'nun izni olmaksızın, hiç kimse söz söyleyemez. Artık onlardan kimi 'bedbaht ve mutsuz', (kimi de) mutlu ve bahtiyardır.
[011.106] Mutsuz olanlar ateştedirler, onlar için orda (kahırla ve acıyla) nefes alıp vermeler vardır.
[011.107] Onlar, Rabbinin dilemesi dışında gökler ve yer sürüp gittikçe, orada temelli kalacaklardır. Çünkü Rabbin, gerçekten dilediğini yapandır.
[011.108] Mutlu olanlar da, artık onlar cennettedirler. Rabbinin dilemesi dışında gökler ve yer sürüp gittikçe, orda temelli kalacaklardır. (Bu) kesintisi olmayan bir ihsandır.
[011.109] Artık onların tapmakta oldukları şeyler konusunda, sakın kuşkuda olma. Daha önceleri, ataları nasıl tapıyor idiyseler, bunlar da ancak böyle tapıyorlar. Kuşkusuz biz, onların paylarını eksiltmeksizin onlara ödeyecek olanlarız.
[011.110] Andolsun, Musa'ya kitabı verdik, onda anlaşmazlığa düşüldü. Eğer Rabbinden bir söz geçmiş (verilmiş) olmasaydı, mutlaka aralarında hüküm verilmiş olacaktı. Gerçekten onlar, bundan (Kur'an'dan) yana kuşku verici bir tereddüt içindedirler.
[011.111] Şüphesiz Rabbin, onlardan tümüne yapıp ettiklerini(n karşılığını) onlara tastamam ödeyecektir. Çünkü O, yapıp ettiklerinden haberdar olandır.
[011.112] Seninle birlikte tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru davran. Ve azıtmayın. Çünkü O, yapmakta olduklarınızı görendir.
[011.113] Zulmedenlere eğilim göstermeyin, yoksa size ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka velileriniz yoktur, sonra yardım da göremezsiniz.
[011.114] Gündüzün iki tarafında ve gecenin (gündüze) yakın saatlerinde namazı kıl. Şüphesiz iyilikler, kötülükleri giderir. Bu, öğüt alanlara bir öğüttür.
[011.115] Ve sabret. Gerçekten Allah, iyilik yapanların ecrini kaybetmez.
[011.116] Sizden önceki kuşaklardan onlardan kurtardığımızdan pek azı dışında yeryüzünde bozgunculuğu önleyecek fazilet sahibi kişiler bulunmalı değil miydi? Zulmedenler ise, içinde bulundukları refahın peşine düştüler. Onlar, suçlu-günahkârlardı.
 
[011.117] Halkı, ıslah eden kimseler iken, senin Rabbin o ülkeleri zulm ile helak edecek değildi.
[011.118] Eğer Rabbin dileseydi, insanların elbette tek bir ümmet kılardı. Oysa, onlar, anlaşmazlığı sürdürmektedirler:
[011.119] Rabbinin rahmet ettikleri dışında Onları bunun için yarattı. Böylece Rabbinin (şu) sözü tamamlanıp gerçekleşmiştir: «Andolsun, cehennemi cinlerden ve insanlardan, onların tümünden dolduracağım.»
[011.120] Sana peygamberlerin haberlerinden -kalbini kendisiyle sağlamlaştıracak- doğru haberler aktarıyoruz. Bunda da sana hak ve mü'minlere bir öğüt ve uyarı gelmiştir.
[011.121] İman etmeyenlere de ki: «Yapabileceğinizi yapın; kuşkusuz biz de yapacağız.»
[011.122] Ve gözleyip durun; gerçekten biz de gözleyip durmaktayız.»
[011.123] Göklerin ve yerin gaybı Allah'ındır, bütün işler O'na döndürülür; öyleyse O'na kulluk edin ve O'na tevekkül edin. Senin Rabbin yapmakta olduklarınızdan habersiz değildir.
 
012-YUSUF SURESİ

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


[012.001] Elif, Lâm, Râ. Bunlar, apaçık Kitab'ın ayetleridir.
[012.002] Gerçekten biz, Arapça bir Kur'an olarak indirdik, Ona akıl erdirirsiniz diye.
[012.003] Biz bu Kur'an'ı sana vahyetmemizle, en güzel kıssaları gerçek bir haber (kıssa) olarak sana aktarmaktayız, oysa sen, daha önce bundan haberi olmayanlardandın.
[012.004] Hani Yusuf babasına: «Babacığım, gerçekten ben (rüyamda) onbir yıldız, güneşi ve ayı gördüm; onları bana secde etmektelerken gördüm» demişti.
[012.005] (Babası) Demişti ki: «Oğlum, rüyanı kardeşlerine anlatma, yoksa onlar sana bir tuzak düzenlerler. Çünkü şeytan, insan için apaçık bir düşmandır.»
[012.006] «Böylece Rabbin seni seçkin kılacak, sözlerin yorumundan (kaynaklanan bir bilgiyi) sana öğretecek ve daha önce ataların İbrahim ve İshak'a (nimetini) tamamladığı gibi senin ve Yakub ailesinin üzerindeki nimetini tamamlayacaktır. Hiç şüphe yok, senin Rabbin, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.»
[012.007] Andolsun, Yusuf ve kardeşlerinde soranlar için ayetler (ibretler) vardır.
[012.008] Onlar şöyle demişti: «Yusuf ve kardeşi babamıza bizden daha sevgilidir; oysaki biz, birbirini pekiştiren bir topluluğuz. Gerçekte babamız, açıkça bir şaşkınlık içindedir.»
[012.009] «Öldürün Yusuf'u veya onu bir yere atıp-bırakın ki babanızın yüzü yalnızca size (dönük) kalsın. Ondan sonra da salih bir topluluk olursunuz.»
[012.010] Onlardan bir sözcü dedi ki: «Eğer (mutlaka bir şey) yapcaksanız, öldürmeyin Yusuf'u, onu kuyunun derinliklerine bırakıverin de bir yolcu kafilesi onu alsın.»
[012.011] (Bu karara vardıktan sonra) «Ey Babamız,» dediler. «Sana ne oluyor, Yusuf'a karşı bize güvenmiyorsun? Oysa gerçekte biz, onun iyiliğini isteyenleriz;»
[012.012] «Sen onu yarın bizimle gönder, gönlünce gezsin, oynasın. Kuşkusuz biz onu koruyup-gözetiriz.»
[012.013] Dedi ki: «Sizin onu götürmeniz gerçekten beni üzer ve siz ondan habersiz iken onu kurdun yemesinden korkuyorum.»
[012.014] Dediler ki: «Andolsun, biz, birbirini kollayan bir topluluk iken, kurt onu yerse, bu durumda şüphesiz kayba uğrayan (aciz kimseler) oluruz.»
[012.015] Nitekim onu götürdükleri ve onu kuyunun derinliklerine atmaya topluca davrandıkları zaman, biz de ona (şöyle) vahyettik: «Andolsun, sen onlara kendileri, farkında değilken bu yaptıklarını haber vereceksin.»
[012.016] Akşam üstü babalarına ağlar vaziyette geldiler.
[012.017] Dediler ki: «Ey Babamız, gerçek şu ki, biz gittik, yarışıyorduk. Yusuf'u da yiyeceklerimizin (veya eşyamızın) yanında bırakmıştık. Fakat onu kurt yemiş. Ama biz doğruyu söyleyenler olsak bile sen bize inanacak değilsin.»
[012.018] Ve üzerine yalandan kan (sürülmüş) olan gömleğini getirdiler. «Hayır» dedi. Nefsiniz, sizi yanıltıp (böyle) bir işe sürüklemiş, bundan sonra (bana düşen) güzel bir sabırdır. Sizin bu düzüp-uydurduklarınıza karşı (kendisinden) yardım istenecek olan Allah'tır.»
[012.019] Bir yolcu-kafilesi geldi, sucularını (kuyuya su almak için) gönderdiler. O da kovasını sarkıttı. «Hey, müjde.. Bu bir çocuk.» dedi. Ve onu (kuyudan çıkarıp) «ticaret konusu bir mal» olarak sakladılar. Oysa Allah, yapmakta olduklarını bilendi.
[012.020] Onu ucuz bir fiyata, sayısı belli (birkaç) dirheme sattılar. Onlar onu pek önemsemediler.
[012.021] Onu satın alan bir Mısır'lı(aziz,) karısına: «Onun yerini üstün tut (ona güzel bak) . Umulur ki bize bir yararı dokunur ya da onu evlat ediniriz.» dedi. Böylelikle biz, Yusuf'u yeryüzünde (Mısır'da) yerleşik kıldık. Ona sözlerin yorumundan (olan bir bilgiyi) öğrettik. Allah, emrinde galib olandır, ancak insanların çoğu bilmezler.
[012.022] Erginlik çağına erişince, kendisine hüküm ve ilim verdik. İşte biz, iyilik yapanları böyle ödüllendiririz.
[012.023] Onun evinde kalmakta olduğu kadın, ondan murad almak istedi ve kapıları sımsıkı kapatarak: «İsteklerim senin içindir, gelsene» dedi. Dedi ki: «Allah'a sığınırım. Çünkü o benim efendimdir, yerimi güzel tutmuştur. Gerçek şu ki, zalimler kurtuluşa ermez.»
[012.024] Andolsun kadın onu arzulamıştı, -eğer Rabbinin (zinayı yasaklayan) kesin kanıt (burhan) ını görmeseydi -o da onu arzulamıştı. Böylelikle biz ondan kötülüğü ve fuhşu geri çevirmek için (ona delil gönderdik) . Çünkü o, muhlis kullarımızdandı.
[012.025] Kapıya doğru ikisi de koştular. Kadın onun gömleğini arkadan çekip yırttı. (Tam) Kapının yanında kadının efendisiyle karşılaştılar. Kadın dedi ki: «Ailene kötülük isteyenin, zindana atılmaktan veya acıklı bir azabtan başka cezası ne olabilir?»

[012.026] (Yusuf) Dedi ki: «Onun kendisi benden murad almak istedi.» Kadının yakınlarından bir şahid şahitlik etti: «Eğer onun gömleği ön taraftan yırtılmışsa bu durumda kadın doğruyu söylemiştir, kendisi ise yalan söyleyenlerdendir.
[012.027] Yok eğer onun gömleği arkadan çekilip-yırtılmışsa, bu durumda kadın yalan söylemiştir ve kendisi doğruyu söyleyenlerdendir.
[012.028] Onun gömleğinin arkadan çekilip-yırtıldığını gördüğü zaman (kocası) : «Doğrusu bu, sizin düzeninizden (biri) dir. Gerçekten sizin düzeniniz büyüktür» dedi.
[012.029] «Yusuf, sen bundan yüz çevir. Sende (kadın) günahın dolayısıyla bağışlanma dile. Doğrusu sen günahkârlardan oldun.»
[012.030] Şehirde (birtakım) kadınlar: «Aziz (Vezir') in karısı kendi uşağının nefsinden murad almak istiyormuş. Öyle ki sevgi onun bağrına sinmiş. Biz doğrusu onu açıkça bir sapıklık içinde görmekteyiz.» dedi.
[012.031] (Kadın) Onların düzenlerini işitince, onlara (bir davetçi) yolladı, oturup dayanacakları yerler hazırladı ve her birinin eline (önlerindeki meyveleri soymaları için) bıçak verdi. (Yusuf'a da «Çık, onlara (görün) « dedi. Böylece onlar onu (olağanüstü güzellikte) görünce (insanüstü bir varlıkmış gibi gözlerinde) büyüttüler, (şaşkınlıklarından) ellerini kestiler ve: «Allah'ı tenzih ederiz; bu bir beşer değildir. Bu, ancak üstün bir melektir» dediler.
[012.032] Kadın dedi ki: «Beni hakkında kınadığınız işte budur. Andolsun onun nefsinden ben murad istedim, o ise, (kendini) korudu. Ve andolsun, eğer o kendisine emrettiğimi yapmayacak olursa, mutlaka zindana atılacak ve mutlaka küçük düşürülenlerden olacak.»
 
[012.033] (Yusuf) Dedi ki: «Rabbim, zindan, bunların beni kendisine çağırdıkları şeyden bana daha sevimlidir. Onların kurdukları düzeni benden uzaklaştırmazsan, onlara (korkarım) eğilim gösterir, (böylece) cahillerden olurum.»
[012.034] Böylece Rabbi, onun duasını kabul etti ve onların hileli düzenlerini kendisinden uzaklaştırdı. Çünkü O, işitendir, bilendir.
[012.035] Sonra onlara (Yusuf'un iffetine ilişkin) delilleri görmelerinin ardından, onu belli bir vakte kadar kaçınılmaz olarak zindana atmak (görüşü) belirdi.
[012.036] Onunla birlikte iki genç de zindana girmişti. Onlardan biri: «Ben (rüyamda) kendimi şarap sıkıyorken gördüm.» dedi. Öbürü de: «Ben de kendimi başımın üstünde ekmek taşıyorken gördüm; kuş da ondan yemekteydi» dedi. «Bunun yorumundan bize haber ver. Doğrusu biz seni, iyilik yapanlardan görmekteyiz.»
[012.037] Dedi ki: «Size rızıklanacağınız bir yemek gelecek olsa, ben mutlaka size daha gelmeden önce onun ne olduğunu haber veririm. Bu, rabbimin bana öğrettiklerindendir. Doğrusu ben, Allah'a iman etmeyen, ahireti de tanımayanların ta kendileri olan bir topluluğun dinini terkettim.»
[012.038] «Atalarım İbrahim'in, İshak'ın ve Yakub'un dinine uydum. Allah'a hiç bir şeyle şirk koşmamız bizim için olacak şey değil. Bu, bize ve insanlara Allah'ın lütuf ve ihsanındandır, ancak insanlardan çoğu şükretmezler.»
[012.039] «Ey zindan arkadaşlarım, birbirinden ayrı (bir sürü) Rabler mi daha hayırlıdır, yoksa kahhar (kahredici) olan bir tek Allah mı?»
[012.040] «Sizin Allah'tan başka taptıklarınız, Allah'ın kendileri hakkında hiç bir ispatlayıcı-delil indirmediği, sizin ve atalarınızın ad olarak adlandırdıklarınızdan başkası değildir. Hüküm, yalnızca Allah'ındır. O, kendisinden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru olan din işte budur, ancak insanların çoğu bilmezler.»
[012.041] «Ey zindan arkadaşlarım, ikinizden biri efendisine şarap içirecek, diğeri ise asılacak, kuş onun başından yiyecek. İşte hakkında fetva istemekte olduğunuz iş (artık) olup bitmiştir.»
[012.042] İkisinden kurtulacağını, sandığı kişiye dedi ki: «Efendinin katında beni hatırla.» Fakat şeytan, efendisine hatırlatmayı ona unutturdu, böylece daha nice yıllar (Yusuf) zindanda kaldı.
[012.043] Hükümdar «ben (rüyamda) yedi besili inek görüyorum, onları yedi zayıf inek yiyor; bir de yedi yeşil başak ve diğerleri ise kupkuru. Ey önde gelen (kahin-bilginler,) eğer rüya yorumluyorsanız benim bu rüyamı çözüverin» dedi.
[012.044] Dediler ki: «(Bunlar) Karmakarışık düşlerdir. Biz böyle düşlerin yorumunu bilenler değiliz.»
[012.045] O iki kişiden kurtulmuş olanı, nice zaman sonra hatırladı ve: «Ben bunun yorumunu size haber veririm, hemen beni (zindana) gönderin» dedi.
[012.046] (Zindana gidip «Yusuf, ey doğru (sözlü insan) .. Yedi besili ineği yedi zayıf (ineğin) yediği ve yedi yeşil başakla diğerleri kuru olan (rüya) konusunda bize fetva ver. Umarım ki insanlara da (senin söylediklerinle) dönerim, belki onlar (bunun anlamını) öğrenmiş olurlar.»
[012.047] Dedi ki: «Siz yedi yıl, önceleri (ektiğiniz) gibi ekin ekin, yediğinizin az bir kısmı dışında (kalanını) biçtiklerinizi başağında bırakın.»
[012.048] Sonra bunun arkasından (kuraklığı) zorlu yedi yıl gelecektir, sakladığınız az bir miktar dışında, daha önce biriktirdiğinizi yiyip bitirecektir.»
[012.049] Sonra bunun arkasından bir yıl gelecektir ki, insanlar onda bol bol yağmura kavuşturulacak ve onda sıkıp-sağacaklar.»
[012.050] Hükümdar dedi ki: «Onu bana getirin.» Ona elçi geldiğinde (Yusuf «Efendine (Rabbine) dön de ona soruver: «Ellerini kesen o kadınların durumu neydi? Doğrusu benim Rabbim, onların hileli düzenlerini gerçekten bilendir.»
[012.051] (Hükümdar topladığı o kadınlara «Yusuf'un nefsinden murad almak istediğinizde sizin durumunuz neydi?» dedi. Onlar: «Allah için, haşa» dediler. «Biz ondan hiç bir kötülük görmedik.» Aziz (Vezir) in de karısı dedi ki: «İşte şu anda gerçek orta yere çıktı; onun nefsinden ben murad almak istemiştim. O ise gerçekten doğruyu söyleyenlerdendir.»
[012.052] (Yusuf aracıya şunu söyledi «Bu, (itiraf Vezirin) yokluğunda gerçekten kendisine ihanet etmediğimi ve gerçekten Allah'ın ihanet edenlerin hileli-düzenlerini başarıya ulaştırmadığını kendisinin de bilip öğrenmesi içindi.» var gücüyle kötülüğü emredendir. Şüphesiz, benim Rabbim, bağışlayandır, esirgeyendir.»
 
[012.053] «(Yine de) Ben nefsimi temize çıkaramam. Çünkü gerçekten nefis, -Rabbimin kendisini esirgediği dışında-
[012.054] Hükümdar dedi ki: «Onu bana getirin, onu kendime bağlı kılayım.» Onunla konuştuğunda da (şöyle) dedi: «Sen bugün bizim yanımızda (artık) önemli bir yer sahibisin, güvenilir (bir danışman-yönetici) sin.»
[012.055] (Yusuf) Dedi ki: «Beni (bu) yerin (ülkenin) hazineleri üzerinde (bir yönetici) kıl. Çünkü ben, (bunları iyi) bir koruyucuyum, (yönetim işlerini de) bilenim.»
[012.056] İşte böylece biz yeryüzünde Yusuf'a güç ve imkân verdik. Öyleki, onda (Mısır'da) dilediği yerde konakladı. Biz kime dilersek rahmetimizi nasib ederiz ve iyilik yapanların ecrini kayba uğratmayız.
[012.057] Ahiretin karşılığı ise, iman edenler ve takvada bulunanlar için daha hayırlıdır.
[012.058] (Kuraklık başlayınca) Yusuf'un kardeşleri gelip yanına girdiler, onlar onu tanımadıkları halde kendisi onları hemen tanıdı.
[012.059] Onların erzak yüklerini hazırlayınca dedi ki: «Bana babanızdan olan kardeşinizi getirin. Görmüyor musunuz, ben ölçüyü tam tutarım ve ben konukseverlerin de en hayırlısıyım.»
[012.060] «Eğer onu bana getirmeyecek olursanız, artık benim katımda sizin için bir ölçek (erzak) yoktur ve bana da yaklaşmayın.»
[012.061] Dediler ki: «Onu babasından istemeye çalışacağız ve her halde biz bunu yapabileceğiz.»
[012.062] Yardımcılarına da dedi ki: «Sermayelerini (erzak bedellerini) yüklerinin içine koyun. İhtimal ki ailelerine döndüklerinde bunun farkına varırlar da belki geri dönerler.»
[012.063] Böylelikle babalarına döndükleri zaman, dediler ki: «Ey babamız, ölçek bizden engellendi. Bu durumda kardeşimizi bizimle gönder de erzakı alalım. Onu mutlaka biz koruyacağız.»
[012.064] Dedi ki: «Daha önce kardeşi konusunda size güvendiğimden başka (bir şekilde) onun hakkında size güvenir, miyim? Allah en hayırlı koruyucudur ve O, esirgeyenlerin esirgecisidir.»
[012.065] Erzak yüklerini açıp da sermayelerinin kendilerine geri verilmiş olduğunu gördüklerinde, dediler ki: «Ey Babamız, daha neyi arıyoruz, işte sermayemiz bize geri verilmiş; (bununla yine) ailemize erzak getiririz, kardeşimizi koruruz ve bir deve yükünü de ilâve ederiz. Bu (aldığımız) az bir ölçektir.»
[012.066] «Bana etrafınızın çepeçevre kuşatılması dışında, onu ne olursa olsun mutlaka bana getireceğinize dair Allah adına kesin bir söz verinceye kadar, onu sizinle asla gönderemem.» dedi. Böylelikle Ona onlar kesin bir söz verince dedi ki: «Allah, söylediklerimize karşı vekildir.»
[012.067] Ve dedi ki: «Ey çocuklarım, tek bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin. Ben size Allah'tan hiç bir şeyi sağlayamam (gideremem) . Hüküm yalnızca Allah'ındır. Ben O'na tevekkül ettim. Tevekkül edenler de yalnızca O'na tevekkül etmelidirler.» onlara Allah'tan gelecek olan hiç bir şeyi (gidermeyi) sağlamadı. Gerçekte o, kendisine öğrettiğimiz için bir ilim sahibiydi. Ancak insanların çoğu bilmezler.
[012.068] Babalarının kendilerine emrettiği yerden (Mısır'a) girdiklerinde, (bu,) -Yakub'un nefsindeki dileği açığa çıkarması dışında-
[012.069] Yusuf'un yanına girdikleri zaman, o, kardeşini bağrına bastı: «Ben» dedi. «Senin gerçekten kardeşinim. Artık onların yaptıklarına üzülme.»
[012.070] Onların erzak yüklerini kendilerine hazırlayınca da, su kabını kardeşinin yükü içine bıraktı, sonra bir münadi (şöyle) seslendi: «Ey kafile, sizler gerçekten hırsızsınız.»
[012.071] Onlara doğru yönelerek «Neyi kaybettiniz?» dediler.
[012.072] Dediler ki: «Hükümdarın su tasını kaybettik, kim onu (bulup) getirirse, (ona armağan olarak) bir deve yükü vardır. Ben de buna kefilim.»
[012.073] «Allah adına, hayret» dediler. «Siz de bilmişsiniz ki, biz (bu) yere bozgunculuk çıkarmak amacıyla gelmedik ve biz hırsız değiliz.»
[012.074] «Öyleyse» dediler. «Eğer yalan söylüyorsanız (bunun) cezası nedir?»
[012.075] Dediler ki: «Bunun cezası (su tası) yükünde bulunanın kendisidir. İşte biz zulmedenleri böyle cezalandırırız.»
[012.076] Böylece (Yusuf) kardeşinin kabından önce onların kablarını (yoklamaya) başladı, sonra da onu kardeşinin kabından çıkardı. İşte biz Yusuf için böyle bir plan düzenledik. (Yoksa) Hükümdarın dininde (yürürlükteki kanuna göre) kardeşini (yanında) alıkoyamazdı. Ancak Allah'ın dilemesi başka. Biz dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Ve her bilgi sahibinin üstünde daha iyi bir bilen vardır.
[012.077] Dediler ki: «Şayet çalmış bulunuyorsa, bundan önce onun kardeşi de çalmıştı.» Yusuf bunu kendi içinde saklı tuttu ve bunu onlara açıklamadı (ve içinden) : «Siz daha kötü bir konumdasınız» dedi. «Sizin düzmekte olduklarınızı Allah daha iyi bilir.»
[012.078] Dediler ki: «Ey Vezir, gerçek şu ki, bunun yaşlı (ve) büyük bir babası var; onun yerine bizden birisini alıkoy. Doğrusu biz, seni iyilik yapanlardan görmekteyiz.»
[012.079] Dedi ki: «Eşyamızı kendisinde bulduğumuzun dışında, birisini alıkoymamızdan Allah'a sığınırız. Yoksa bu durumda kuşkusuz biz zalim oluruz.»
[012.080] Ondan umutlarını kestikleri zaman, (durumu) kendi aralarında görüşmek üzere bir yana çekildiler. Onların büyükleri dedi ki: «Babanızın size karşı Allah adına kesin bir söz aldığını ve daha önce Yusuf konusunda yaptığımız aşırılığı (işlediğimiz suçu) bilmiyor musunuz? Artık (bundan böyle) ben, ya babam bana izin verinceye veya Allah bana ilişkin hüküm verinceye kadar (bu) yerden kesin olarak ayrılamam. O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır.»
[012.081] «Dönün babanıza ve deyin ki: 'Ey babamız, senin oğlun gerçekten hırsızlık etti. Biz, bildiğimizden başkasına şahitlik etmedik. Biz gaybın kollayıcıları değiliz.'»
[012.082] «İçinde (yaşamakta) olduğumuz şehre sor, hem kendisinde geldiğimiz kervana da. Biz gerçekten doğruyu söyleyenleriz.»
[012.083] (Şehre dönüp durumu babalarına aktarınca o «Hayır» dedi. «Nefsiniz sizi yanıltıp (böyle) bir işe sürüklemiş. Bundan sonra (bana düşen) güzel bir sabırdır. Umulur ki Allah (pek yakın bir gelecekte) onların tümünü bana getirir. Çünkü O, bilenin, hüküm ve hikmet sahibi olanın kendisidir.»
[012.084] Ve onlardan yüz(ünü) çevirdi ve: «Ey Yusuf'a karşı (artan dayanılmaz) kahrım» dedi ve gözleri üzüntüsünden (ağardıkça) ağardı. Ki yutkundukça yutkunuyordu.
[012.085] «Allah adına, hayret» dediler. «Hâlâ Yusuf'u anıp durmaktasın. Sonunda (ya kahrından) hastalanacaksın ya da helake uğrayanlardan olacaksın.»
[012.086] Dedi ki: «Ben, dayanılmaz kahrımı ve üzüntümü yalnızca Allah'a şikâyet ediyorum. Ben Allah'tan (bir bilgi olarak) sizin bilmediğinizi de biliyorum.»
[012.087] «Oğullarım, gidin de Yusuf ile kardeşinden (duyarlı bir araştırmayla) bir haber getirin ve Allah'ın rahmetinden umut kesmeyin. Çünkü kâfirler topluluğundan başkası Allah'ın rahmetinden umut kesmez.»
[012.088] Böylece onun (Yusuf'un) huzuruna girdikleri zaman, dediler ki: «Ey Vezir, bize ve ailemize şiddetli bir darlık dokundu; önemi olmayan bir sermaye ile geldik. Bize artık (yine) ölçeği tam olarak ver ve bize ilave bir bağışta bulun. Şüphesiz Allah, tasaddukta bulunanlara karşılığını verir.»
[012.089] (Yusuf) Dedi ki: «Sizler, cahiller iken Yusuf'a ve kardeşine neler yaptığınızı biliyor musunuz?»
[012.090] «Sen gerçekten Yusuf musun, sensin öyle mi?» dediler. «Ben Yusuf'um» dedi. «Ve bu da kardeşimdir. Doğrusu Allah bize lütufta bulundu. Gerçek şu ki, kim sakınır ve sabrederse, şüphesiz Allah, iyilikte bulunanların karşılığını boşa çıkarmaz.»
[012.091] Dediler ki: «Allah adına, hayret, Allah seni gerçekten bize karşı tercih edip-seçmiştir ve biz de gerçekten hataya düşenler idik.»
[012.092] Dedi ki: «Bugün size karşı sorgulama-kınama yoktur. Sizi Allah bağışlasın. O, merhametlilerin (en) merhametlisidir.»
[012.093] «Bu gömleğimle gidin de, babamın yüzüne sürün. Gözü (yine) görür hale gelir. Bütün ailenizi de bana getirin.»
[012.094] Kafile (Mısır'dan) ayrılmaya başladığı zaman, babaları dedi ki: «Eğer beni bunamış saymıyorsanız, inanın Yusuf'un kokusunu (burnumda tüter) buluyorum.»
[012.095] «Allah adına, hayret» dediler. «Sen hâlâ geçmişteki yanlışlığındasın.»
[012.096] Müjdeci gelip de onu (gömleği) onun yüzüne sürdüğü zaman, gözü görür olarak (sağlığına) dönüverdi. (Yakub) Dedi ki: «Ben, size bilmediğinizi Allah'tan gerçekten biliyorum demedim mi?»
[012.097] (Çocukları da «Ey babamız, bizim için günahlarımızın bağışlanmasını dile. Biz gerçekten hataya düşenler idik» dediler.
[012.098] «İlerde sizin için Rabbimden bağışlanma dilerim. Çünkü O, bağışlayandır, esirgeyendir» dedi.
[012.099] Böylece onlar (gelip) Yusuf'un yanına girdikleri zaman, anne ve babasını bağrına bastı ve dedi ki: «Allah'ın dilemesiyle Mısır'a güvenlik içinde giriniz.»
[012.100] Babasını ve annesini tahta çıkarıp oturttu; onun için secdeye kapandılar. Dedi ki: «Ey Babam, bu, daha önceki rüyamın yorumudur. Doğrusu Rabbim onu gerçek kıldı. Bana iyilik etti, çünkü beni zindandan çıkardı. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını açtıktan sonra, (O,) çölden sizi getirdi. Şüphesiz benim Rabbim, dilediğini pek ince düzenleyip tedbir edendir. Gerçekten bilen, hüküm ve hikmet sahibi olan O'dur.»
[012.101] «Rabbim, Sen bana mülkten (bir pay ve onu yönetme imkânını) verdin, sözlerin yorumundan da (bir bilgi) öğrettin. Göklerin ve yerin yaratıcısı, dünyada da, ahirette de benim velim Sensin. Müslüman olarak benim hayatıma son ver ve beni salih olanların arasına kat.»
[012.102] Bu, sana (ey Muhammed) vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Yoksa onlar, (Yusuf'un kardeşleri) o hileli-düzeni kurarlarken, yapacakları işe topluca karar verdikleri zaman sen yanlarında değildin.
[012.103] Sen şiddetle arzu etsen bile, insanların çoğu iman edecek değildir.
[012.104] Oysaki sen buna karşı onlardan bir ücret te istemiyorsun. O, alemler için yalnızca bir 'öğüt ve hatırlatmadır'.
[012.105] Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki, üzerinden geçerler de, onlar ona sırtlarını çevirip giderler.
[012.106] Onların çoğu Allah'a iman etmezler de ancak şirk katıp durmaktalar onlar.
[012.107] Şimdi bunlar, kendilerine Allah'ın azabından kapsamlı bir bürümenin gelivermesinden veya onların hiç haberleri yokken kıyametin onlara apansız gelmesinden kendilerini güvende mi buldular?
[012.108] De ki: «Bu, benim yolumdur. Bir basiret üzere Allah'a davet ederim; ben ve bana uyanlar da. Ve Allah'ı tenzih ederim, ben müşriklerden değilim.»
[012.109] Biz senden önce, şehirler halkına kendilerine vahyettiğimiz kimseler dışında (başkalarını elçi olarak) göndermedik. Hiç yeryüzünde dolaşmıyorlar mı, ki kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görmüş olsunlar? Korkup-sakınanlar için ahiret yurdu elbette daha hayırlıdır. Siz yine de akıl erdirmeyecek misiniz?
[012.110] Öyleki peygamberler, umutlarını kesip de, artık onların gerçekten yalanladıklarını sandıkları bir sırada onlara yardımımız gelmiştir; biz kimi dilersek o kurtulmuştur. Suçlu-günahkârlar topluluğundan zorlu-azabımız kesin olarak geri çevrilmeyecektir.
[012.111] Andolsun, onların kıssalarında temiz akıl sahipleri için ibretler vardır. (Bu Kur'an) düzüp uydurulacak bir söz değildir, ancak kendinden öncekilerin doğrulayıcısı, her şeyin 'çeşitli biçimlerde açıklaması' ve iman edecek bir topluluk için bir hidayet ve rahmettir.
 
013-RAD SURESİ

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


[013.001] Elif, Lâm, Mîm, Râ. Bunlar Kitab'ın ayetleridir. Ve sana Rabbinden indirilen haktır. Ancak insanların çoğu iman etmezler.
[013.002] Allah O'dur ki, gökleri dayanak olmaksızın yükseltti; onları görmektesiniz. Sonra arşa istiva etti ve güneş ile aya boyun eğdirdi, her biri adı konulmuş bir süreye kadar akıp gitmektedirler. Her işi evirip düzenler, ayetleri birer birer açıklar. Umulur ki, Rabbinize kavuşacağınıza kesin bilgiyle inanırsınız.
[013.003] Ve O, yeri yayıp uzatan onda sarsılmaz-dağlar ve ırmaklar kılandır. Orada ürünlerin her birinden ikişer çift yaratmıştır; geceyi gündüze bürümektedir. Şüphesiz bunlarda düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır.
[013.004] Yeryüzünde birbirine yakın-komşu olan kıtalar vardır; üzüm bağları, ekinler, çatallı ve çatalsız hurmalıklar da vardır ki, bunlar aynı su ile sulanır; ama ürünlerinde (ki verimde ve lezzette) bazısını bazısına üstün kılıyoruz. Şüphesiz, bunlarda aklını kullanan bir topluluk için gerçekten ayetler vardır. ateşin arkadaşları olanlardır.
[013.005] Eğer şaşıracaksan, asıl şaşkınlık konusu onların şöyle söylemeleridir: «Biz toprak iken mi, gerçekten biz mi yeniden yaratılacağız?» İşte onlar Rablerine karşı küfre sapanlar, işte onlar boyunlarına (ateşten) halkalar geçirenler ve işte onlar -içinde ebedi kalacakları-
[013.006] Onlar, iyilikten önce kötülüğü çabuklaştırmak istiyorlar; oysaki onlardan önce nice örnekler gelip-geçmiştir. Ve şüphesiz, senin Rabbin, zulümlerine karşılık insanlar için bağışlama sahibidir ve şüphesiz senin Rabbin, cezası çok şiddetli olandır.
[013.007] Küfre sapanlar derler ki: «Ona Rabbinden bir ayet (mucize) indirilseydi ya.» Sen, yalnızca bir uyarıcısın ve her topluluk için bir hidayet önderisin.
[013.008] Allah, her dişinin neyi yüklendiğini (neye hamile kaldığını) ve *** yataklarının neyi eksiltip neyi eklediğini bilir. O'nun katında her şey bir miktar (ölçü) iledir.
[013.009] O, gaybı da, müşahede edileni de bilendir. Pek büyüktür, yücedir.
[013.010] Sizden sözü saklı tutan da, onu açığa vuran da, geceleyin gözlenen de ve gündüzün ortalıkta gezen de (O'nun katında bilme bakımından) birdir.
[013.011] Onun (insanın) önünden ve arkasından izleyenleri vardır, onu Allah'ın emriyle gözetip-korumaktadırlar. Gerçekten Allah, kendi nefis (öz) lerinde olanı değiştirip bozuncaya kadar, bir toplulukta olanı değiştirip-bozmaz. Allah bir topluluğa kötülük istedi mi, artık onu geri çevirmeye hiç bir (biçimde imkân) yoktur; onlar için O'ndan başka bir veli yoktur.
[013.012] O size şimşeği korku ve umut olarak gösteren, (yağmur yüklü) ağırlaşmış bulutları (inşa edip) ortaya çıkarandır.
[013.013] Gök gürültüsü O'nu hamd ile, melekler de O'na olan korkularından tesbih ederler.. O, yıldırımları gönderip bununla dilediğine çarpar; onlar ise Allah hakkında çekişip-tartışırlar. O, gücü (ve cezası) pek çetin olandır.
[013.014] Hak olan çağrı (dua, ibadet) yalnızca O'na (olan) dır. Onların Allah'tan başka çağırdıkları ise, onlara hiç bir şeyle cevap vermezler. (Onların durumu) yalnızca, ağzına gelsin diye, iki avucunu suya uzatan(ın boşuna beklemesi) gibidir. Oysa ona gelmez. Küfre sapanların duası, sapıklık içinde olmaktan başkası değildir. isteyerek de olsa, istemiyerek de olsa- Allah'a secde eder. Sabah akşam gölgeleri de (O'na secde eder) .
[013.015] Göklerde ve yerde her ne varsa-
[013.016] De ki: «Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?» De ki: «Allah'tır.» De ki: «Öyleyse, O'nu bırakıp kendilerine bile yarar da, zarar da sağlamaya güç yetiremiyen birtakım veliler mi (tanrılar) edindiniz?» De ki: «Hiç görmeyen (a'ma) ile gören (basiret sahibi) eşit olabilir mi? Veya karanlıklarla nur eşit olabilir mi?» Yoksa Allah'a, O'nun yaratması gibi yaratan ortaklar buldular da, bu yaratma, kendilerince birbirine mi benzeşti? De ki: «Allah, her şeyin yaratıcısıdır ve O, tektir, kahredici olandır.»
[013.017] (Allah) Gökten bir su indirdi de dereler kendi miktarınca çağlayıp aktı. Sel de yüze vuran bir köpük yüklendi. Bir süs veya bir meta sağlamak için ateşte üzerine yakıp-erittikleri şeyler (madenler) de de bunun gibi bir köpük (artık) vardır. İşte Allah, hak ile batıla böyle örnekler verir. Köpüğe gelince, o atılır gider, insanlara yarar sağlayacak şey ise, yeryüzünde kalır. İşte Allah örnekleri böyle vermektedir.
[013.018] Rablerine icabet edenlere daha güzeli vardır. O'na icabet etmeyenler ise, yeryüzündekileri tümü ve bununla birlikte bir katı daha onların olsa mutlaka (kurtulmak için) bunu fidye olarak verirlerdi. Sorgulamanın en kötüsü onlar içindir. Onların barınma yerleri cehennemdir, ne kötü bir yaratıktır o!..
[013.019] Peki, sana Rabbinden indirilenin gerçekten hak olduğunu bilen kişi, o görmeyen (a'ma) gibi midir? Ancak temiz akıl sahipleri öğüt alıp-düşünebilirler.
[013.020] Onlar Allah'ın ahdini yerine getirirler ve verdikleri kesin sözü (misakı) bozmazlar.
[013.021] Ve onlar Allah'ın ulaştırılmasını emrettiği şeyi ulaştırırlar, Rablerinden içleri saygı ile titrer, kötü hesaptan korkarlar.
[013.022] Ve onlar Rablerinin yüzünü (hoşnutluğunu) isteyerek sabrederler, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak ederler ve kötülüğü iyilikle savarlar. İşte onlar, bu yurdun (dünyanın güzel) sonucu (ahiret mutluluğu) onlar içindir.
[013.023] Onlar, Adn cennetlerine girerler. Babalarından, eşlerinden ve soylarından 'salih davranışlarda' bulunanlar da (Adn cennetlerine girer) . Melekler onlara her bir kapıdan girip (şöyle derler
[013.024] «Sabrettiğinize karşılık selam size. (Dünya) Yurdun(un) sonu ne güzel.»
[013.025] Allah'a verdikleri sözü, onu kesin olarak onayladıktan sonra bozanlar, Allah'ın ulaştırılmasını emrettiği şeyi kesip-koparanlar ve yeryüzünde bozgunculuk çıkaranlar; işte onlar, lanet onlar içindir ve yurdun kötü olanı da onlar içindir.
[013.026] Allah dilediğine rızkı genişletir-yayar ve daraltır da. Onlar ise dünya hayatına sevindiler. Oysaki dünya hayatı, ahirette (ki sınırsız mutluluk yanında geçici) bir metâ'dan başkası değildir.
[013.027] Küfre sapanlar: «Ona Rabbinden bir ayet (mucize) indirilseydi ya!» derler. De ki: «Şüphesiz Allah, dilediğini şaşırtıp-saptırır, kendisine katıksızca yöneleni de dosdoğru yola yöneltip-iletir.»
[013.028] Bunlar, iman edenler ve kalpleri Allah'ın zikriyle mutmain olanlardır. Haberiniz olsun; kalbleri yalnızca Allah'ın zikriyle mutmain olur.
[013.029] İman edip salih amellerde bulunanlar, ne mutlu onlara. Varılacak yerin güzel olanı (onlarındır) .
 
[013.030] Böylece biz seni, kendisinden önce nice ümmetler gelip-geçmiş olan bir ümmete (bu yol üzere peygamber olarak) gönderdik, sana vahyettiklerimizi onlara okursun diye. Oysa onlar Rahman'ı tanımazlık etmektedirler. De ki: «O, benim Rabbimdir, O'ndan başka ilah yoktur. Ben O'na tevekkül ettim ve son dönüş O'nadır.»
[013.031] Eğer kendisiyle dağların yürütüldüğü, yerin parçalandığı veya ölülerin konuşturulduğu bir Kur'an olsaydı (yine bu Kur'an olurdu) . Hayır, emrin tümü Allah'ındır. İman edenler hâlâ anlamadılar mı ki, eğer Allah dilemiş olsaydı, insanların tümünü hidayete erdirmiş olurdu. Küfre sapanlar, Allah'ın va'di gelinceye kadar, yaptıkları dolayısıyla ya başlarına çetin bir bela çatacak veya yurtlarının yakınına inecek. Şüphesiz Allah, verdiği sözden dönmez. (Veya miadını şaşırmaz.)
[013.032] Andolsun, senden önceki peygamberlerle de alay edildi, bunun üzerine ben de o küfre sapanlara bir süre tanıdım, sonra onları (kıskıvrak) yakalayıverdim. İşte nasıldı o sonuçlandırma?
[013.033] Her nefsin bütün kazandıkları üzerinde gözetici olana mı (başkaldırılır?) Onlar Allah'a ortaklar koştular. De ki: «Bunları adlandırın (bakalım) . Yoksa siz yeryüzünde bilmeyeceği bir şeyi O'na haber mi veriyorsunuz? Yoksa sözün zahirine (veya boş ve süslü olanına) mı (kanıyorsunuz) ? Hayır, küfre sapanlara kendi hileli düzenleri süslü-çekici gösterilmiştir ve onlar (doğru) yoldan alıkonmuşlardır. Allah, kimi saptırırsa, artık onun için hiç bir yol gösterici yoktur.
[013.034] Dünya hayatında onlar için bir azab vardır, ahiretin azabı ise daha zorludur. Onları Allah'tan (kurtaracak) hiç bir koruyucu da yoktur.
[013.035] Takva sahiplerine vadedilen cennet; onun altından ırmaklar akar, yemişleri ve gölgelikleri süreklidir. Bu korkup-sakınanların (mutlu) sonudur, küfre sapanların sonu ise ateştir.
[013.036] Kendilerine kitap verdiklerimiz, sana indirilen dolayısıyla sevinirler; fakat (müslümanların aleyhinde birleşen) gruplardan, onun bazısını inkâr edenler vardır. De ki: «Ben, yalnızca Allah'a kulluk etmek ve O'na ortak koşmamakla emrolundum. Ben ancak O'na davet ederim ve son dönüşüm O'nadır.»
[013.037] İşte böylece biz onu (Kur'an'ı) Arapça bir hüküm olarak indirdik. Andolsun, sana gelen bu ilimden sonra, onların heva (istek ve tutku) larına uyacak olursan, senin için Allah'tan ne bir yardımcı-dost, ne de bir koruyucu vardır.
[013.038] Andolsun, senden önce de biz peygamberler gönderdik, onlara eşler ve çocuklar verdik. Allah'ın izni olmaksızın (hiç) bir peygambere herhangi bir ayeti (mucizeyi) getirmek olacak iş değildi. Her ecel (tesbit edilmiş süre) için bir kitab (yazı, hüküm, son) vardır.
[013.039] Allah, dilediğini ortadan kaldırır ve bırakır. Kitabın anası O'nun katındadır.
[013.040] Onlara (azab olarak) va'dettiklerimizden bir kısmını sana göstersek de, senin hayatına son versek de, sana düşen yalnızca tebliğdir ve hesap da bize aittir.
[013.041] Onlar görmüyorlar mı ki, gerçekten biz arza geliyor ve onu çevresinden eksiltiyoruz. Allah hüküm verir. Onun hükmünün peşine düşecek de yoktur. Ve O, hesabı pek çabuk görendir.
[013.042] Onlardan öncekiler de hileli-düzenler kurmuşlardı; fakat düzen kuruculuğun (tedbirlerin, karşılık vermelerin) tümü Allah'a aittir. Her bir nefsin ne kazandığını O bilir. Bu yurdun sonu kimindir, küfre sapanlar pek yakında bileceklerdir.
[013.043] O küfre sapanlar şöyle derler: «Sen gönderilmiş (Allah'ın bir elçisi) değilsin.» De ki: «Benimle sizin aranızda şahid olarak Allah yeter ve yanlarında kitabın ilmi bulunanlar da (bu gerçeği bilir) .»
 
014-İBRAHİM SURESİ

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


[014.001] Elif, Lâm, Râ. Bu bir Kitaptır ki, Rabbinin izniyle insanları karanlıklardan nura, O güçlü ve övgüye layık olanın yoluna çıkarmak için onu sana indirdik.
[014.002] O Allah ki, göklerde ve yerde ne varsa O'nundur. Şiddetli azab dolayısıyla vay küfre sapanlara.
[014.003] Onlar, dünya hayatını ahirete tercih ederler, Allah'ın yolundan alıkoyarlar ve onu çarpıtmak isterler (veya onda çarpıklık ararlar) . İşte onlar, uzak bir sapıklık içindedirler.
[014.004] Biz hiç bir peygamberi, kendi kavminin dilinden başkasıyla göndermedik ki, onlara apaçık anlatsın. Böylece Allah, dilediğini şaşırtıp-saptırır, dilediğini hidayete yöneltip-iletir. O, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
[014.005] Andolsun biz Musa'yı: «Kavmini karanlıklardan nura çıkar ve onlara Allah'ın günlerini hatırlat» diye ayetlerimizle göndermiştik. Şüphesiz bunda çokça sabreden ve şükreden herkes için gerçekten ayetler vardır.
[014.006] Hani Musa kavmine şöyle demişti: «Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın; hani O sizi Firavun ailesinden kurtarmıştı, onlar sizi en dayanılmaz işkencelere uğratıyor, kadınlarınızı sağ bırakıp erkek çocuklarınızı boğazlıyorlardı. Bunda sizin için Rabbinizden büyük bir sınav vardır.»
[014.007] «Rabbiniz şöyle buyurmuştu: -Andolsun, eğer şükrederseniz gerçekten size arttırırım ve andolsun, eğer nankörlük ederseniz, şüphesiz, benim azabım pek şiddetlidir.»
[014.008] Musa demişti ki: «Eğer siz ve yeryüzündekilerin tümü küfredecek olsanız bile şüphesiz Allah hiç bir şeye muhtaç değildir övülmüştür.»
[014.009] Sizden öncekilerin, Nuh kavminin, Ad ve Semud ile onlardan sonra gelenlerin haberi size gelmedi mi? Ki onları, Allah'tan başkası bilmez. Peygamberleri onlara apaçık delillerle gelmişlerdi de, ellerini ağızlarına götürüp (öfkelerinden ısırdılar) ve dediler ki: «Tartışmasız, biz sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyleri inkâr ettik ve bizi kendisine çağırmakta olduğunuz şeyden de gerçekten kuşku verici bir tereddüt içindeyiz.»
[014.010] Peygamberleri dedi ki: «Allah hakkında mı şüphe (etmektesiniz) ? O, gökleri ve yeri yaratandır; O, sizi, günahlarınızı bağışlamak için davet etmekte ve sizi adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir.» Dediler ki: «Siz, bizim benzerimiz olan birer beşerden başkası değilsiniz. Siz bizi, babalarımızın tapmakta olduklarından çevirip-engellemek istemektesiniz, öyleyse bize apaçık olan ispatlayıcı bir delil getirin.»
[014.011] Peygamberleri onlara dedi ki: «Doğrusu biz, sizin gibi yalnızca bir beşeriz, ancak Allah kullarından dilediğine lütufta bulunur. Allah'ın izni olmaksızn size bir delil getirmemiz bizim için olacak şey değil. Mü'minler, ancak Allah'a tevekkül etmelidirler.»
[014.012] «Bize ne oluyor ki, Allah'a tevekkül etmeyelim? Bize doğru olan yolları O göstermişti. Ve elbette bize yapmakta olduğunuz işkencelere karşı sabredeceğiz. Tevekkül edenler Allah'a tevekkül etmelidirler.»
[014.013] Küfre sapanlar, peygamberlerine dediler ki: «Hiç tartışmasız sizi kendi toprağımızdan süreceğiz ya da dinimize geri döneceksiniz.» Böylelikle Rableri kendilerine vahyetti ki: «Hiç şüphesiz biz, zulmedenleri helak edeceğiz,»
[014.014] «Ve onlardan sonra sizi o arza mutlaka yerleştireceğiz. İşte bu, makamımdan korkana tehdidimden korkana ait (bir ayrıcalıktır) .» gitti.
[014.015] (Peygamberler) Fetih istediler, (sonunda) her zorba inatçı bozguna uğrayıp -yok oldu-
[014.016] (Böylesinin) Önünde cehennem vardır ve (orada) irinli sudan içirilecektir.
[014.017] Yutkunmaya çabalayacak ve boğazından geçirmeyi başaramıyacak, ona her yandan ölüm gelecek, oysa ölmeyecek de. Ardından daha katı bir azab olacak.
[014.018] Rablerine küfredenlerin durumu şudur: Onların yaptıkları, fırtınalı bir günde rüzgârın şiddetle savurduğu bir kül gibidir. Kazandıklarından hiç bir şeye güç yetiremezler. İşte uzak bir sapıklık (içinde olmak) budur.
[014.019] Allah'ın gökleri ve yeri hak ile yarattığını görmüyor musunuz? Dilerse sizi giderir-yok eder ve yeni bir halk getirir.
[014.020] Bu, Allah'a göre güç değildir.
[014.021] Onların tümü-toplanıp Allah'ın huzuruna (kıyamette) çıktılar da zayıflar (müstaz'aflar) büyüklük taslayanlara (müstekbirlere) dedi ki: «Şüphesiz, biz size tâbi idik; şimdi siz, bizden Allah'ın azabından herhangi bir şeyi önleyebiliyor musunuz?» Dediler ki: «Eğer Allah bize doğru yolu gösterseydi biz de sizlere doğru yolu gösterirdik. Şimdi yakınsak da, sabretsek de farketmez, bizim için kaçacak hiç bir yer yoktur.»
[014.022] İş hükme bağlanıp-bitince, şeytan der ki: «Doğrusu Allah, size gerçek olan va'di va'detti, ben de size vaadde bulundum, fakat size yalan söyledim. Benim size karşı zorlayıcı bir gücüm yoktu, yalnızca sizi çağırdım, siz de bana icabet ettiniz. Öyleyse beni kınamayın, siz kendinizi kınayın. Ben sizi kurtaracak değilim, siz de beni kurtaracak değilsiniz. Doğrusu daha önce beni ortak koşmanızı da tanımamıştım. Gerçek şu ki, zalimlere acıklı bir azab vardır.»
[014.023] İman edip salih amellerde bulunanlar, Rablerinın izniyle altından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere konulmuşlardır. Orda birbirlerine olan dirlik-temennileri: «Selam»dır.
[014.024] Görmedin mi ki, Allah nasıl bir örnek vermiştir: Güzel bir söz, güzel bir ağaç gibidir ki, onun kökü sabit, dalı ise göktedir.
 
[014.025] Rabbinin izniyle her zaman yemişini verir. Allah insanlar için örnekler verir; umulur ki onlar öğüt alır-düşünürler.
[014.026] Kötü (murdar) söz ise, kötü bir ağaç gibidir: Onun kökü yerin üstünden koparılmış, kararı (yerinde durma, tutunma imkânı) kalmamıştır.
[014.027] Allah, iman edenleri, dünya hayatında ve ahirette sapasağlam sözle sebat içinde kılar. Zalimleri de şaşırtıp-saptırır; Allah dilediğini yapar.
[014.028] Allah'ın nimetini küfre değiştirenleri ve kavimlerini 'yıkım ve azab' yurduna konduranları görmedin mi?
[014.029] (Ki bu) Cehennemdir. Ona yaslanırlar. Ne kötü bir karar (yeridir) o!...
[014.030] O'nun yolundan saptırmak için Allah'a eşler koştular. De ki: «Yararlanın. Çünkü elbette sizin varışınız ateşedir.»
[014.031] İman etmiş kullarıma söyle: «Alış-verişin ve dostluğun olmadığı o gün gelmezden evvel, dosdoğru namazı kılsınlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak etsinler.»
[014.032] Allah, gökleri ve yeri yatan ve gökten su indirip onunla size rızık olarak türlü ürünler çıkarandır. Ve onun emriyle gemileri, denizde yüzmeleri için size, emre amade kılandır. Irmakları da sizin için emre amade kılandır.
[014.033] Güneşi ve ayı da hareketlerinde sürekli emrinize amade kılan, geceyi ve gündüzü de emrinize amade kılandır.
[014.034] Ve size her istediğiniz şeyi verdi. Eğer Allah'ın nimetini saymaya kalkışırsanız, onu sayıp-bitirmeye güç yetiremezsiniz. Gerçek şu ki, insan pek zalimdir, pek nankördür.
[014.035] Hani İbrahim şöyle demişti: «Bu şehri güvenli kıl, beni ve çocuklarımı putlara kulluk etmekten uzak tut.»
[014.036] «Rabbim, gerçekten onlar insanlardan birçoğunu şaşırtıp-saptırdı. Bundan böyle kim bana uyarsa, artık o bendendir, kim de bana isyan ederse kuşkusuz Sen, bağışlayansın, esirgeyensin.»
[014.037] «Rabbimiz, gerçekten ben, çocuklarımdan bir kısmını Beyt-i Haram yanında ekini olmayan bir vadiye yerleştirdim; Rabbimiz, dosdoğru namazı kılsınlar diye (öyle yaptım), böylelikle Sen, insanların bir kısmının kalblerini onlara ilgi duyar kıl ve onları birtakım ürünlerden rızıklandır. Umulur ki şükrederler.»
[014.038] «Rabbimiz, şüphesiz Sen, bizim saklı tuttuklarımızı da, açığa vurduklarımızı da bilmektesin. Yerde ve gökte hiç bir şey Allah'a gizli kalmaz.»
[014.039] «Hamd, Allah'a aittir ki, O, bana ihtiyarlığa rağmen İsmail'i ve İshak'ı armağan etti. Şüphesiz benim Rabbim, gerçekten duayı işitendir.»
[014.040] «Rabbim, beni namazı(nda) sürekli olan kıl, soyumdan olanları da. Rabbimiz, duamı kabul buyur.»
[014.041] «Rabbimiz, hesabın yapılacağı gün, beni, anne-babamı ve mü'minleri bağışla.»
[014.042] (Ey Muhammed,) Allah'ı sakın zulmedenlerin yapmakta olduklarından habersiz sanma, onları yalnızca gözlerin dehşetle belireceği bir güne ertelemektedir.
[014.043] Başlarını dikerek koşarlar, gözleri kendilerine dönüp-çevrilmez. Kalbleri de (sanki) bomboştur.
[014.044] Azabın kendilerine geleceği gün (ile) insanları uyarıp-korkut ki, (o gün) zulmedenler, şöyle diyecekler: «Bizi yakın bir süreye kadar ertele ki, Senin çağrına cevap verelim ve peygamberlere uyalım.» Oysa daha önce, kendiniz için hiç zeval yoktur diye and içenler sizler değil miydiniz?
[014.045] Siz, kendi nefislerine zulmedenlerin yerleştikleri yerlerde oturmuştunuz. Onlara ne yaptığımız size açıklanmıştı ve size örnekler vermiştik.
[014.046] Gerçek şu ki, onlar hileli-düzenler kurdular. Oysa onların düzenleri, dağları yerlerinden oynatacak da olsa, Allah katında onlara hazırlanmış düzen (kötü bir karşılık) vardır.
[014.047] Allah'ı, sakın peygamberlerine verdiği sözden dönen sanma. Gerçekten Allah azizdir, intikam sahibidir.
[014.048] Yerin başka bir yere, göklerin de (başka göklere) dönüştürüldüğü gün, onlar tek olan, kahhar olan Allah'ın huzuruna çıka(rıla) caklardır.
[014.049] O gün suçlu-günahkârların (sıkı) bukağılara vurulduklarını görürsün.
[014.050] Giyimleri katrandandır, yüzlerini de ateş bürümektedir.
[014.051] (Bu azab,) Allah'ın her nefsi kendi kazandığıyla cezalandırması içindir. Hiç şüphesiz Allah, hesabı pek çabuk görendir.
[014.052] İşte bu (Kur'an) uyarılıp-korkutulsunlar, gerçekten O'nun yalnızca bir tek ilah olduğunu bilsinler ve temiz akıl sahipleri iyice öğüt alıp düşünsünler diye bir bildirip-duyurma (bir belağ) dır.
 
015-HİCR SURESİ

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

[015.001] Elif, Lâm, Râ, Bunlar, kitabın ve apaçık olan Kur'an'ın ayetleridir.
[015.002] O küfredenler müslüman olmayı nice kereler dileyecekler.
[015.003] Onları bırak; yesinler, yararlansınlar ve onları (boş) emel oyalayadursun. İlerde bileceklerdir.
[015.004] Biz, kendisi için bilinen (takdir edilmiş) bir kitap olmaksızın hiç bir ülkeyi yıkıma uğratmadık.
[015.005] Hiç bir ümmet, kendi ecelini ne öne alabilir, ne de onlar ertelenebilirler.
[015.006] Onlar: «Ey kendisine kitap indirilen (Muhammed) . Gerçekten sen cinlenmiş (bir deli) sin,» dediler.
[015.007] «Eğer doğruyu söyleyenlerden isen, bizlere melekleri getirmeli değil miydin?»
[015.008] Hak olmaksızın biz melekleri indirmeyiz. O zaman da onlara göz açtırılmaz.
[015.009] Hiç şüphesiz, zikri (Kur'an'ı) biz indirdik biz; onun koruyucuları da gerçekten biziz.
[015.010] Andolsun, senden önce geçmiş topluluklara da elçiler gönderdik.
[015.011] Onlara herhangi bir peygamber gelmeyegörsün, mutlaka onunla alay ederlerdi.
[015.012] Böylece biz onu (alayı), suçlu-günahkârların kalblerine sokarız.
[015.013] Onlar ona (indirilen Kitaba) inanmazlar, oysaki evvelkilerin sünneti geçmiştir.
[015.014] Onların üzerlerine gökyüzünden bir kapı açsak da ordan yukarı yükselseler de,
[015.015] Mutlaka: «Gözlerimiz döndürüldü, belki biz büyülenmiş bir topluluğuz» diyeceklerdir.
[015.016] Andolsun, biz gökte burçlar kıldık ve onu gözleyenler için süsledik.
[015.017] Ve onu her kovulan şeytandan koruduk.
[015.018] Ancak kulak hırsızlığı yapan olursa, onu da parlak bir ateş izler.
[015.019] Yere (gelince,) onu döşeyip-yaydık, onda sarsılmaz-dağlar bıraktık ve onda her şeyden ölçüsü belirlenmiş ürünler bitirdik.
[015.020] Ve orda sizler için ve kendisine rızık vericiler olmadığınız kimseler (varlıklar ve canlılar) için geçimlikler kıldık.
[015.021] Hiç bir şey yoktur ki, hazineleri bizim katımızda olmasın; ancak biz onu belirlenmiş bir miktar olarak indiririz.
[015.022] Ve aşılayıcılar olarak rüzgârları gönderdik, böylece gökten su indirdik de sizleri suladık. Oysa siz onun hazine-koruyucuları değilsiniz.
[015.023] Şüphesiz Biz, gerçekten Biz yaşatır ve öldürürüz ve varis olanlar Biziz.
[015.024] Andolsun, sizden öne (veya önceden) geçenleri bilmişizdir; ve (yine) andolsun, geride kalanları da bilmişizdir.
[015.025] Ve şüphesiz senin Rabbin, O, onları haşredecektir. Gerçekten O, hüküm ve hikmet sahibi olandır, bilendir.
[015.026] Andolsun, insanı kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık.
[015.027] Ve Cânn'ı da daha önce 'nüfuz eden kavurucu' ateşten yaratmıştık.
[015.028] Hani Rabbin meleklere demişti: «Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan bir beşer yaratacağım,»
[015.029] «Ona bir biçim verdiğimde ve ona ruhumdan üfürdüğümde hemen ona secde ederek kapanın.»
[015.030] Böylece meleklerin tümü, topluca secde etti;
[015.031] Ancak İblis, secde edenlerle birlikte olmaktan kaçınıp-dayattı.
[015.032] Dedi ki: «Ey İblis, sana ne oluyor, secde edenlerle birlikte olmadın?»
[015.033] Dedi ki: «Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattığın beşere secde etmek için var değilim.»
[015.034] Dedi ki: «Öyleyse ondan (cennetten) çık, çünkü sen kovulmuş-bulunmaktasın.»
[015.035] «Ve şüphesiz, din gününe kadar lanet senin üzerinedir.»
[015.036] Dedi ki: «Rabbim, öyleyse onların dirileceği güne kadar bana süre tanı.»
[015.037] Dedi ki: «Öyleyse, sen (kendisine) süre tanınanlardansın.»
[015.038] «Bilinen günün vaktine kadar.»
[015.039] Dedi ki: «Rabbim, beni kışkırttığın şeye karşılık, andolsun, bende yeryüzünde onlara, (sana başkaldırmayı ve dünya tutkularını) süsleyip-çekici göstereceğim ve onların tümünü mutlaka kışkırtıp-saptıracağım.»
[015.040] «Ancak onlardan muhlis olan kulların müstesna.»
[015.041] (Allah) Dedi ki: «İşte bu, bana göre dosdoğru olan yoldur.»
[015.042] «Şüphesiz, kışkırtılıp-saptırılmışlardan sana uyanlar dışında, senin benim kullarım üzerinde zorlayıcı hiç bir gücün yoktur.»
[015.043] «Ve hiç şüphe yok, onların tümünün buluşma yeri cehennemdir.»
[015.044] Onun yedi kapısı vardır; onlardan her bir kapı için bir grup ayrılmıştır.
[015.045] Gerçekten takva sahibi olanlar, cennetlerde ve pınar başlarındadır.
[015.046] Oraya esenlikle ve güvenlikle girin.
[015.047] Onların göğüslerinde kinden (ne varsa tümünü) sıyırıp-çektik, kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşı karşıyadırlar.
[015.048] Orda onlara hiç bir yorgunluk dokunmaz ve onlar ordan çıkarılacak değildirler.
[015.049] Haber ver kullarıma; şüphesiz ben, ben bağışlayanım, esirgeyenim.
[015.050] Ve şüphesiz azabım; o acıklı bir azaptır.
[015.051] Onlara İbrahim'in konuklarından da haber ver.
[015.052] Yanına girdiklerinde «Selam» demişlerdi. O da: «Biz sizden korkmaktayız» demişti.
[015.053] Dediler ki: «Korkma, biz sana bilgin bir çocuk müjdelemekteyiz.»
[015.054] Dedi ki: «Bana ihtiyarlık gelip-çökmüşken mi müjdeliyorsunuz? Beni ne ile müjdelemektesiniz?»
[015.055] Dediler ki: «Seni gerçekle müjdeledik; öyleyse umut kesenlerden olma.»
[015.056] Dedi ki: «Sapıklar dışında Rabbinin rahmetinden kim umut keser?»
[015.057] Dedi ki: «Ey elçiler, (bunun dışında, diğer) işiniz ne?»
[015.058] Dediler ki: «Gerçekten biz, suçlu-günahkâr olan bir topluluğa gönderildik.»
[015.059] «Ancak Lut ailesi hariçtir; biz onların tümünü muhakkak kurtaracağız.»
[015.060] «Ama karısını (kurtaracaklarımız) dışında tuttuk, o, geride kalanlardandır.»
[015.061] Böylelikle elçiler Lut ailesine geldiklerinde,
[015.062] (Lut) Dedi ki: «Sizler gerçekten tanınmamış bir topluluksunuz.»
[015.063] «Hayır» dediler, «Biz sana onların hakkında kuşkuya kapıldıkları şeyle geldik.»
[015.064] «Sana gerçeği getirdik, biz şüphesiz doğru söyleyenleriz.»
[015.065] «Hemen aileni gecenin bir bölümünde yola çıkar, sen de onların ardından git ve sizden hiç kimse arkasına bakmasın; emrolunduğunuz yere gidin.»
[015.066] Ve onlara şu emri verdik: «Sabaha çıkarlarken onların arkası mutlaka kesilecekti.»
[015.067] Şehir halkı birbirlerine müjdeler vererek geldi.
[015.068] (Lut onlara) «Bunlar benim konuğumdur, beni utandırıp-dillere düşürmeyin» dedi.
[015.069] «Allah'tan korkup-sakının ve beni küçük düşürmeyin.»
[015.070] Dediler ki: «Biz seni 'herkes(in işin) e karışmaktan' alıkoymamış mıydık?»
[015.071] Dedi ki: «Eğer yapmak-istiyorsanız, işte bunlar, benim kızlarım.'
[015.072] Ömrüne andolsun ki, onlar, sarhoşlukları içinde kör-sersemdiler.
[015.073] Derken, tan yerinin ağarma vaktine girdiklerinde onları (o korkunç ve dayanılmaz) çığlık yakalayıverdi.
[015.074] Anında (yurtlarının) üstünü altına çevirdik ve üzerlerine balçıktan pişirilmiş taş yağdırdık.
[015.075] Elbette bunda 'derin bir kavrayışa sahip olanlar' için gerçekten ayetler vardır.
[015.076] O (şehir de) gerçekten bir yol üstünde (hâlâ) durmaktadır.
[015.077] Elbette, bunda iman edenler için gerçekten ayetler vardır.
[015.078] Eyke halkı da gerçekten zalim-kimselerdi.
[015.079] Bundan dolayı onlardan intikam aldık; her ikisi de açıkça (gözler) ön(ün) dedir.
[015.080] Andolsun, Hicr halkı da peygamberleri yalanlamışlardı.
[015.081] Onlara ayetlerimizi vermiştik de ondan yüz çevirmişlerdi.
[015.082] Dağlardan güvenli evler yontuyorlardı.
[015.083] Derken, onları sabah vaktine girdiklerinde, o dayanılmaz-çığlık yakalayıverdi.
[015.084] Buna rağmen kazandıkları şeyler, (uğrayacakları sondan kurtarmaya) onlara yetmedi.
[015.085] Biz, gökleri, yeri ve her ikisinin arasındakileri hakkın dışında (herhangi bir amaçla) yaratmadık. Hiç şüphesiz o saat de yaklaşarak-gelmektedir; öyleyse (onlara karşı) güzel davranışlarla davran.
[015.086] Çünkü Rabbin, yaratan ve bilenin ta kendisidir.
[015.087] Andolsun, sana çiftlerden yediyi ve büyük Kur'an'ı verdik.
[015.088] Sakın onlardan bazılarını yararlandırdığımız şeylere gözünü dikme, onlara karşı hüzne kapılma, mü'minler için de (şefkat) kanatlarını ger.
[015.089] Ve de ki: «Şüphe yok, ben apaçık bir uyarıcıyım.»
[015.090] Parça ayırıcılarına indirdiğimiz gibi,
[015.091] Ki onlar Kur'anı parça-parça kıldılar.
[015.092] Rabbine andolsun, onların tümüne (bunu) soracağız.
[015.093] Yapmakta oldukları şeyleri.
[015.094] Öyleyse sen emrolunduğun şeyi açıkça söyle ve müşriklere aldırış etme.
[015.095] Şüphesiz o alay edenlere (karşı) biz sana yeteriz.
[015.096] Ki onlar, Allah ile beraber başka ilahları (ortak) kılmaktadırlar; onlar yakında bilip-öğreneceklerdir.
[015.097] Andolsun, onların söylemekte olduklarına karşı senin göğsünün daraldığını biliyoruz.
[015.098] Sen Rabbini hamd ile tesbih et ve secde edenlerden ol.
[015.099] Ve yakîn sana gelinceye kadar Rabbine ibadet et
 

Konuyu görüntüleyen kullanıcılar

Geri
Üst